30 Haziran 2015 Salı

ASLA BİLMEYENLERLE YARIŞMA VE TARTIŞMA

Ben yarışmayı hiç sevmem. Benimle yarışmak isteyen kim olursa olsun yarışmam. Yarışmalar belki seviye belirlemeye yarar. Bu açıdan bir yararıda olabilir. Ama uzun vadede yarışmanın amacı bu olmaktan çıkar, sadece yarışmak için yarışmak olur. Bunun sağlıklı sonuca ulaştırmayacağını düşünürüm hep. Bilim adamlarına bakın, hiç yarışıyorlar mı? Sanatçılara bakın, düşünürlere... Shakespeare, Michelangelo, Lokman Hekim, Yunus Emre, Mevlana, örnekler çoğaltılabilir hangisine bakarsanız aynı sonucu görürsünüz, hiç biri yarışla ünlenmemişlerdir. Onları geçen zaman büyütmüş, hepsi zamanlar üstü olmayı başarmışlardır.
Onların amacı, bildikleri, düşündükleri, ortaya koydukları eserleri gibi yaşamak, özgürlüğün sınırlarını genişletmek, varlığın sırrına bir katkıda bulunmaktı.

Yarışlarda eserler hakkında değerlendirme yapan kişilerin düzeyi yarışanların düzeyiyle aynı olsa bile anlayış ve kavrayış farkından dolayı gerçek ortaya çıkmaz. Her ne kadar en üst dereceye varılsa bile, yarışan eser, eserin sahibi ile özdeştir. Eseri ortaya koyanın anlattığı ile onu değerlendirmeye tabii tutanların anladıkları aynı olmayabilir. Hatta değerlendirmede bulunan kişi sayısınca değişik anlayış ve algı vardır. Ortak fikir genellikle bu farklılıktan dolayı öyle kolay ortaya çıkmadığı gibi, iş bazen bir eseri veya eser sahibini kayırmaya varabiliyor. Bütün bunlar olmasa bile eser sahibi değerlendirme yapan kişilerin algısına kurban edilmesi ressamı, müzisyeni, bilim adamını uğraştığı konudan soğutabilir.
Yarışmaların çoğu ticari amaç taşır. Ticari düşüncelerle üretilen eserlerse daha çok satması amacıyla yenilikçi olmaktan uzak, giderek sığlaşan, ortalamanın altında bir zekânın anlamasına yöneleceği için soysuzlaşmaktan kurtulamaz.

Bir başka şeyde değerlendirme yapan kişi lehte veya aleyhte eleştiri yapmıştır. Eleştirmekse  yapmaktan daha kolaydır. Gerçi eleştiri bilgiye dayalıdır. Bilgisi olmayan sağlıklı bir değerlendirmede bulunamaz. Fakat ne kadar bilgiye dayalı olursa olsun dedik ya, eleştirmek yapmaktan kolaydır.    

Şimdi size eser sahibine öğüt veren bir hikâye anlatarak konumuzu özetleyelim.

*

Usta bir ressamın öğrencisi eğitimini tamamlamış. Büyük usta, öğrencisini uğurlamış. Çırağına “Yaptığın son resmi, şehrin en kalabalık meydanına koyar mısın?” demiş.
“Resmin yanına bir de kırmızı kalem bırak. İnsanlara, resmin beğenmedikleri yerlerine bir çarpı koymalarını rica eden bir yazı iliştirmeyi de unutma” diye ilave etmiş.
Öğrenci, birkaç gün sonra resme bakmaya gitmiş. Resmin çarpılar içinde olduğunu görmüş. Üzüntüyle ustasının yanına dönmüş. Usta ressam, üzülmeden yeniden resme devam etmesini tavsiye etmiş.
Öğrenci resmi yeniden yapmış.Usta, yine resmi şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş.
Fakat bu kez yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde boya ile birkaç fırça koymasını söylemiş.
Yanına da, insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı bırakmasını önermiş. Öğrenci denileni yapmış. Birkaç gün sonra bakmış ki, resmine hiç dokunulmamış. Sevinçle ustasına koşmuş.
Usta ressam şöyle demiş:
“İlkinde, insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağı ile karşılaşılabileceğini gördün. Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı.
İkincisinde, onlardan müspet, yapıcı, olumlu olmalarını istedin. Yapıcı olmak eğitim gerektirir. Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye cesaret edemedi.”
- Emeğinin karşılığını, ne yaptığını bilmeyen insanlardan alamazsın.
- Değer bilmeyenlere sakın emeğini sunma.
- Asla bilmeyenle tartışma.


Yayın Tarihi: 01.06.2015


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder