Ben yarışmayı hiç sevmem. Benimle
yarışmak isteyen kim olursa olsun yarışmam. Yarışmalar belki seviye belirlemeye
yarar. Bu açıdan bir yararıda olabilir. Ama uzun vadede yarışmanın amacı bu
olmaktan çıkar, sadece yarışmak için yarışmak olur. Bunun sağlıklı sonuca
ulaştırmayacağını düşünürüm hep. Bilim adamlarına bakın, hiç yarışıyorlar mı?
Sanatçılara bakın, düşünürlere... Shakespeare, Michelangelo, Lokman Hekim,
Yunus Emre, Mevlana, örnekler çoğaltılabilir hangisine bakarsanız aynı sonucu
görürsünüz, hiç biri yarışla ünlenmemişlerdir. Onları geçen zaman büyütmüş,
hepsi zamanlar üstü olmayı başarmışlardır.
Onların amacı, bildikleri,
düşündükleri, ortaya koydukları eserleri gibi yaşamak, özgürlüğün sınırlarını
genişletmek, varlığın sırrına bir katkıda bulunmaktı.
Yarışlarda eserler hakkında değerlendirme
yapan kişilerin düzeyi yarışanların düzeyiyle aynı olsa bile anlayış ve
kavrayış farkından dolayı gerçek ortaya çıkmaz. Her ne kadar en üst dereceye
varılsa bile, yarışan eser, eserin sahibi ile özdeştir. Eseri ortaya koyanın
anlattığı ile onu değerlendirmeye tabii tutanların anladıkları aynı
olmayabilir. Hatta değerlendirmede bulunan kişi sayısınca değişik anlayış ve
algı vardır. Ortak fikir genellikle bu farklılıktan dolayı öyle kolay ortaya
çıkmadığı gibi, iş bazen bir eseri veya eser sahibini kayırmaya varabiliyor.
Bütün bunlar olmasa bile eser sahibi değerlendirme yapan kişilerin algısına
kurban edilmesi ressamı, müzisyeni, bilim adamını uğraştığı konudan
soğutabilir.
Yarışmaların çoğu ticari amaç
taşır. Ticari düşüncelerle üretilen eserlerse daha çok satması amacıyla
yenilikçi olmaktan uzak, giderek sığlaşan, ortalamanın altında bir zekânın
anlamasına yöneleceği için soysuzlaşmaktan kurtulamaz.
Bir başka şeyde değerlendirme
yapan kişi lehte veya aleyhte eleştiri yapmıştır. Eleştirmekse yapmaktan daha kolaydır. Gerçi eleştiri
bilgiye dayalıdır. Bilgisi olmayan sağlıklı bir değerlendirmede bulunamaz.
Fakat ne kadar bilgiye dayalı olursa olsun dedik ya, eleştirmek yapmaktan
kolaydır.
Şimdi size eser sahibine öğüt
veren bir hikâye anlatarak konumuzu özetleyelim.
*
Usta bir ressamın öğrencisi
eğitimini tamamlamış. Büyük usta, öğrencisini uğurlamış. Çırağına “Yaptığın son
resmi, şehrin en kalabalık meydanına koyar mısın?” demiş.
“Resmin yanına bir de kırmızı
kalem bırak. İnsanlara, resmin beğenmedikleri yerlerine bir çarpı koymalarını
rica eden bir yazı iliştirmeyi de unutma” diye ilave etmiş.
Öğrenci, birkaç gün sonra resme
bakmaya gitmiş. Resmin çarpılar içinde olduğunu görmüş. Üzüntüyle ustasının
yanına dönmüş. Usta ressam, üzülmeden yeniden resme devam etmesini tavsiye
etmiş.
Öğrenci resmi yeniden
yapmış.Usta, yine resmi şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş.
Fakat bu kez yanına bir palet
dolusu çeşitli renklerde boya ile birkaç fırça koymasını söylemiş.
Yanına da, insanlardan
beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı bırakmasını önermiş.
Öğrenci denileni yapmış. Birkaç gün sonra bakmış ki, resmine hiç dokunulmamış.
Sevinçle ustasına koşmuş.
Usta ressam şöyle demiş:
“İlkinde, insanlara fırsat
verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağı ile karşılaşılabileceğini
gördün. Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı.
İkincisinde, onlardan müspet, yapıcı,
olumlu olmalarını istedin. Yapıcı olmak eğitim gerektirir. Hiç kimse bilmediği
bir konuyu düzeltmeye cesaret edemedi.”
- Emeğinin karşılığını, ne yaptığını bilmeyen insanlardan
alamazsın.
- Değer bilmeyenlere sakın emeğini sunma.
- Asla bilmeyenle tartışma.
- Değer bilmeyenlere sakın emeğini sunma.
- Asla bilmeyenle tartışma.
Yayın Tarihi: 01.06.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder