30 Haziran 2015 Salı

OSMANLIDAN CUMHURİYETE ANAYASALAR 2

2012 yılında T.B.M.M Başkanının yeni anayasa önerilerini S.T.K’ların ve halkın önerilerini beklediklerini belirtmesi üzerine “Engelliler adına kurulmuş bir STK olarak yeni anayasa yapımında görüşlerimizi bildirmek ve önerilerde bulunmak için anayasaları incelemeye başladım. Bu fikirden bir yazı dizisi doğdu. Anayasaları incelerken anayasa esasları üzerine makaleler okuyunca bu sürecin özgürlük tarihinin hem belgesi hem kilometre taşları olduğunu gördüm. Özgürlüklerin kilometre taşları olan anayasalar toplumun özgürlük istekleri sonucunda doğar. Oysa bizde böyle olmamıştır. Zamanın büyük devletlerinin baskısı sonucu azınlık haklarını koruyan ‘Kanun-i Esasi’ denilen ilk anayasamız ve ‘Gülhane Hat-ı Hümayunu’ olarak bilinen padişah buyruğu (fermanı) ile siyasi tarihimizde yerini almıştır.

Bu yazı dizisinde bizim tarihimizde Osmanlıdan bu yana anayasaların özgürlüğe giden bir yol olduğunu anlatmak amacındayım. Başlangıçtaki toplumsal etki veya baskı eksikliğimize rağmen, daha sonraki tarihsel süreç incelendiğinde durumu açıkça görmek mümkün.

2. anayasamız çerçeve bir anayasa olan ‘Teşkilat-ı Esasiye’dir. Bu aynı zamanda kuruluş anayasası olarak göz önünde bulundurulursa cumhuriyetin ilk, döneminin sona ermemiş olması nedeniylede Osmanlı’nın son ve köklü dönüşüm anayasasıdır.

O günlerden bir kaynak:

1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu: 

“Bu Anayasa 24 maddeden oluşan çerçeve bir anayasadır. ‘Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu’ ilkesi ilk kez bu anayasada ifade edilmiştir. Bu hüküm, iktidarın kaynağında köklü bir dönüşümü göstermesi açısından önemlidir. Anayasa, millete ait olan bu egemenliğin tek ve gerçek temsilcisi olarak Büyük Millet Meclisini göstermektedir. Meclis seçimlerinin iki yılda bir yapılması ve meclisin kendiliğinden her yıl Kasım başında toplanması öngörülmüştür. Bu Anayasa, yasama ve yürütme yetkilerinin Parlamento’da toplanmasını öngören ‘meclis hükümeti’ sistemini benimsemiştir. Buna göre, Meclis kendi içinden bir başkan seçecektir. Yürütme görevi de, Meclis’in kendi üyeleri arasından seçtiği İcra Vekilleri Heyeti tarafından yerine getirilecektir. İcra vekilleri kendi aralarından bir başkan seçmekle birlikte, Meclis başkanı İcra Vekilleri Heyeti’nin de doğal başkanı olarak tanımlanmıştır. 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, meclis hükümeti sistemine uygun olarak, ayrı bir devlet başkanlığı makamı öngörmemiştir. Bu Anayasada nahiye şuraları ve idare heyetlerinin yargısal yetkilerinden söz eden düzenleme dışında yargı yetkisine de değinilmemiştir. Buna karşılık, yerinden yönetime yönelik düzenlemeler bu Anayasa’da geniş yer tutmuştur. Anayasa ülkeyi vilayetlere, kazalara ve nahiyelere ayırmış; bunlardan vilayet ve nahiyelere tüzel kişilik ve idari özerklik tanımıştır. 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda yapılan en önemli değişiklik cumhuriyetin ilanıdır.” 

Cumhuriyetin ilanına giden yolda yol göstericilik yapan bu anayasa daha sonra yerini 1924 anayasasına bırakmıştır. Mutlakiyetçilik, yani padişah buyruklarıyla (fermanlarıyla) ülke yönetme dönemi bitmiş, her hareketin kanuna uygunluğunu esas alan kanun devleti doğmuştur. Sanayi toplumunu geçtim, Osmanlının doğru dürüst köylü toplumu bile olmaması nedeniyle cumhuriyeti yaşatacak ve büyütecek kitlelerden mahrum çıkılan yolda özgürlüklerde sözde kalmak zorundaydı. Cumhuriyet dönemi uzun yıllar bunun mücadelesini vermiş, diğer İslam ülkelerinden farklı olarak, hiçbir doğal kaynağa sahip olmadan, bugün yetersiz olduğunu düşündüğümüz, fakat iyi kötü bir üretimin sağlandığı ve sadece bu üretim gücüyle zenginleşip gelişebilmiş, bunu halka indirgemeyi başarmış, onca itiş kakışa rağmen özgürlükler yolunda ilerleyen bir ülke olabilmiştir. Ülkemizin bu durumu o dönemin idealist dar kadrolarına borçlu olduğu apaçık ortadadır.

Şimdi gelelim 1924 anayasasına... daha ilk bakışta cumhuriyeti kurma ve yaşatma amacını güden ve devletin yapısının millete dayalı sistem olduğunu belirten, buna uygun şartların oluşmasını sağlamaya yönelik bir anayasa olduğunu söyleyebiliriz. Bu anayasa ile ilk defa millet padişahın tebası olmaktan çıkmış bir yurdun yurttaşı, vatandaşı olmuştur.

1924 Anayasası: 

“Ulus-Devlet anlayışının ürünü olan 20 Nisan 1924 tarihli Anayasa, Esas Hükümler, Yasama Görevi, Yürütme Görevi, Yargı Erki, Kamu Hakları ve Çeşitli Hükümler olmak üzere altı bölümden oluşmaktadır.


DEVAM EDECEK 


Yayın Tarihi: 22.06.2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder