30 Haziran 2015 Salı

ŞAİRLERİN ŞİİRLERİYLE SÖYLEDİĞİ

Merhaba sevgili okurlar. Önümüz ramazan. Bu hafta 18 haziran Perşembe günü oruca başlıyoruz. Genel seçimlerden de yeni çıktık. Geçtiğimiz hafta yapılan seçimlerde halkımız kimseye tek başına iktidar olma şansı vermedi. Umar ve Allah’tan dilerim ki, ülkemizi yönetecek bir hükümet kurulur. Çünkü dünyada ortalığı kasıp kavuracak bir anlaşmazlık yok ama, içinde bulunduğumuz orta doğuda kazanlar kaynıyor. Kazanların kaynadığı bir bölgede çöldeki vaha gibiyiz.

Bugün buruk duyguların güzel şiirlerini yazan gurbet şairi namlı Kemalettin Kamu’dan şiirler seçtim. Bundan bir süre öncede şairin şiirlerini sunmuştum. Daha fazla sözü uzatmadan sizleri şairimizin şiirleriyle baş başa bırakmak istiyorum. 

...

AKDENİZ’DEN GEÇERKEN
Sular pırıl pırıl, rüzgar mis kokulu,
Kuş uçurmaz eski Türk kalyonlarının yolu.
Sağda sıra dağlarla kabaran Anadolu
Yeşil eteklerinde tükeniyor Toros’un!

Havada bir dost eli okşuyor derimizi;
Boynu bükük adalar tanıyor sanki bizi...
İçimize çevirip nemli gözlerimizi
Geçtik yabancı gibi yakınında Rodos’un!

Kemalettin Kamu

***

ATAMA AĞIT
Sırma sarısını yay saçlarına,
Gözüne rengini koy denizlerin;
Düşün dudakların en incesini,
Yüzüne tuncunu ver benizlerin.

Onda yürüyüşün en yiğitçesi,
Onda bükülmezi vardı dizlerin
Gezerdi ülkede bir hızır gibi
Em olup derdine çaresizlerin.
II.

Durgun bir denizi andırır dışı
İçi hiç sönmeyen bir yanardağı.
Sesinde ıslığı eser kuvvetin,
Sözünde şahlanır Hakkın bayrağı
III.

Dağlar dümdüz olur işaretiyle,
Ürperir ovalar avazesine;
Devrilir hıncına çarpar ordular
Kaleler dayanmaz yelpazesine.

Fikrin, güzelliğin, aşkın, her şeyin
Bağlıydı daima en tazesine
Yaşadı başı dik, dünyaya karşı
Getirdi dünyayı cenazesine!
IV.

Onsuz kaldığın bilse tabiat
Bağlar üzüm vermez, bahçeler kurur;
Okşar saçlarını ezelin eli,
Yüzüne ebedin ışığı vurur.

Övünür insanlık eserleriyle,
Yurt onun sevgisi üstünde durur.
Adıdır kurduğu devlete temel,
Ünü kurtardığı millete gurur!
V.

Fâni varlığını kaybetti ama,
Simgesi yurdumun burçlarındadır
Engin ufuklara uzanmış kolu,
Hızı altıokun uçlarındadır!

Kadının, erkeğin hafızasında
Gencin, ihtiyarın duşlarındadır
Yayla yellerinde eser gölgesi,
Sesi bahçemizin kuşlarındadır.
VI.

Ben mi yazacaktım göçüm gününü
Dökerek ardından böyle gözyaşı?
Ben ki ona büyük gezilerinde
Oldumdu bir küçük yol arkadaşı

En son durağına varmadan ömrün
Kapadı yolunu bir mezar taşı...
Büyük kurucusu cumhuriyetin
Hürriyet aşıkı milletin başı!

Kemalettin Kamu

***

BİNGÖL ÇOBANLARI

Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum
Bu dağların eskiden aşinasıdır soyum
Bekçileri gibiyiz ebenced buraların
Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların

Görmediği gün aynı pınardan doldurup testimizi
Kırlara açılırız çıngıraklarımızla
Okuma yok, yazma yok, bilmeyiz eski yeni
Kuzular bize söyler yılların geçtiğini
Arzu, başlarımızdan yıldızlar gibi yüksek
Önümüzde bir sürü, yanımızda bir köpek
Dolaştırıp dururuz aynı daussılayı
Anam bir yaz gecesi doğurmuş beni burda
Bu çamlıkta söylemiş son sözlerini babam
Şu karşıki bayırda verdim kuzuyu kurda
“Suna”mın başka köye gelin gittiği akşam
Gün biter, sürü yatar ve sararan bir ayla
Çoban hicranlarını basar bağrına yayla
- Kuru bir yaprak gibi kalbini eline al -
Diye hıçkırır kaval:
Bir çoban parçasısın, olmasan bile koyun
Daima eğeceksin başkalarına boyun
Hülyana karışmasın ne şehir, ne de çarşı
Yamaçlarda her akşam batan güneşe karşı
Uçan kuşları düşün, geçen kervanları an
Mademki kara bahtın adını koydu çoban!
Nasıl yaşadığından, ne içip yediğinden
Çıngırak seslerinin dağlara dediğinden
Anlattı uzun uzun.
Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun
Nadir duyabildiği taze bir heyecanla
Karıştım o gün bugün bu zavallı çobanla
Bingöl yaylalarının mavi dumanlarına
Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına

Kemalettin Kamu

***

GURBET

Gurbet o kadar acı
Ki, ne varsa içimde
Hepsi bana yabancı
Hepsi başka biçimde

Eriyorum gitgide
Elveda her ümide
Gurbet benliğimi de
Bitirdi bir biçimde

Ne arzum ne emelim
Yaralanmış bir el’im
Ben gurbette değilim
Gurbet benim içimde

Kemalettin Kamu

***

GURBET GECELERİ

Bekçisiyim, bu serin
Bu siyah gecelerin
Gurbetten daha derin
Bir yara yok içimde!

Korku bilmez ölümden
Her gün yeniden ölen
Bir bade gibi neden
Biteyim bir içimde!

Ne aşkım, ne emelim
Soluk bir karanfilim
Ben gurbette değilim
Gurbet benim içimde!


 Kemalettin Kamu

***

GÜZ

Kurudu artık otlar
Bitmiyor tazeleri
Birikinti sularda
Yaprak cenazeleri

Döndü yayladakiler
Erdi dağlara batı
Ovalar daha geniş
Kayalar daha katı

Başım avuçlarımda
Bir ağır külçe hüzün
Düşüyor gözlerime
Çiğ taneleri güzün.

 Kemalettin Kamu

***

İRŞAD

Sevgilim güvenme güzelliğine
Senin de saçların tarumar olur
Aldanma talihin pembe rengine
Hayatın uzun bir intizar olur.

Sevgilim her insan doğarken ağlar
Çiçeklerle açar, sularla çağlar
Rehgüzâr olur bahçeler, bağlar
Nihayet isimsiz bir mezar olur.

Sevgilim baksana bir yanda gülen
Bir yanda gözümün yaşını silen
Kimi benim gibi erir derdinden
Kimi senin gibi bahtiyar olur!

Sevgilim senin de geçer zamanın
Ne şöhretin kalır, ne hüsn-ü ânın
Böyledir kanunu kahpe dünyanın
Dört mevsim içinde bir bahar olur!

Kemalettin Kamu

***

SÖĞÜT

Dalın eğri büğrü yaprağın ince
Rengin iğdeleşir rüzgar esince
Yazın şemsiyesin yaşlıya gence
Güzün derelere verirsin öğüt.

Sılacı dibinde unutur çile
Esintin avutur bozkırı bile
Dökün tozlarını sabah yeliyle
Akşam güneşi ile boyunu büyüt.

Bir tünek olmadan kolların kara
Yollama gölgeni öbür bahara
Yaprak dökümünde uyup rüzgara
Yorgun dallarını sallama söğüt.

Kemalettin Kamu

***

Bu haftaki şiirlerin sonuna geldik sevgili okurlarım. Hepinize mutlu pazarlar diliyorum.



Yayın Tarihi: 14.06.2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder