30 Nisan 2016 Cumartesi

ISLAK BAYAT EKMEK 2

Yazarı belirtilmemiş bir hikâyemizin Bugün son bölümü. Sonunda bir çift sözüm olacağını dünde belirtmiştim.

*

Hanife teyze mutfak yoluna yönelir yönelmez, ben doğru içeri.. Masanın üstünde bir bardak su, ıslak ekmeklerin konduğu yarısı yenmiş tabak ve annemin bir gün önce verdiği dolmadan 4 tane.. Soracaktım, sormalıydım. İçim içimi kemiriyordu..

Hanife teyze beni kapıda göremeyince içeriye yanıma geldi.. Sanki “Sor” der gibi yüzüme bakıyordu ve sordum.

“Bu ıslak ekmekleri sen mi yiyorsun? Hani kuşlara verecektin?”

Buğulu mavi gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Üzmüş müydüm anlayamadım daha 15 yaşındaydım.. ama ağlatmıştım..

“Evet ben yiyorum canım kızım.. Benim bir oğlum birde kızım var. Burada değiller. Başka il’deler. İkisi de çalışıyor.. Araba alacaklarmış.. Bana kredi çektirdiler. Aldığım para ancak kiraya elektrik ve suya gidiyor. Üç beş kuruş ya kalıyor ya kalmıyor elimde. Ben de ekmek isteyemedim. Kol kırılır yen içinde kalır. Böyle biliriz. Üç yıl böyle idare edeceğim. Kimseye söyleme e mi” dedi..

Bu sefer benim gözlerim yaşardı ..

Tabağı aldım, kapıdan çıkarken arkamdan
“Kimseye söyleme güzel kız” diye bağırıyordu.

Eve geldiğimde bağıra bağıra ağlıyordum. Annem şaşırmış,

“Ne oldu kızım biri bir şey mi söyledi?” dedi. Olanı anneme anlattım, o da çok üzüldü.
Böyle vicdansız evlat olmayacağım anneciğim” dedim.
Üç yıl boyunca tüm mahalle Hanife teyzeye kimimiz sabah kahvaltılıkları götürüyor, kimimiz öğlen yemekleri, kimimizse akşam yemekleri..

İki ay önce kaybettik.. Hastayken okul çıkışı yanına uğramıştım.
Bana; “İyi kalpli meleğim sen mi geldin? Şükür borç bitti” dedi.
“Artık rahat edersin Hanife teyzem” dedim.
“Evet senin sayende sıkıntısız ekmek düşünmeden üç yıl geçti. Rabbim seni korusun” dedi. İki gün sonra vefat etmiş. Çok üzüldüm. Ama şunu anladım ki onurlu insan dilenemez. Bizim halkımızda onurludur, isterken de halini ortaya koyarak isteyemeyiz. Bir bahaneye bağlar, onurunu düşürmeden.

*

Hikâyemiz burada bitiyor. Eskiden Gırgır dergisinde “Hain Evlat Ökkeş” adlı bir karikatür dizisi vardı. Orda işsiz, tembel bir evlat olan Ökkeş, annesine ne eziyetler ediyordu, o dergiyi o zamanlar okuyanlar bilir. O karikatür ve hikâyemizdeki konuya benzer gerçek kişilere kimileri rastlamıştır. Ben rastladım. Karikatür karakteri Ökkeş gibi zalim evlat değildi belki ama o da hikâyemizdeki evlat gibiydi. Üstelik işadamı olmuş, bir dönem hatırı sayılır gelir düzeyine erişmişti. Bir gün 1950-1960’lar Adapazarı’nın basit, kâgir, üç odalı evi olan annesinin evinin banka yoluyla satıldığını duydum. Çok şaşırmıştım. Meğer bir borcuna karşılık o evi ipotek etmiş, kaba deyişle rehin göstermiş. Ev satıldı. Anneye ne mi oldu? Gitmedi onlara. O mu annesini yanına almadı, annemi gitmedi bilmiyorum; deprem sırasında yapılan ve uzun süre kaldırılmayan prefabriklerde kısa süre kaldı. Bir yıl dolmadan da vefat etti.

Nerden nereye?

Konumuz “onur”du oysa. Yazımız sonunda hayırsız evlada dayandı.      


SON


Yayın Tarihi: 6.04.2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder