30 Nisan 2016 Cumartesi

ŞAİRLERİN ŞİİRLERİYLE SÖYLEDİĞİ

Merhaba sevgili okurlar. Güzelim baharın ortasındayız. Doğa iyiden iyiye yeşil örtüye sahip artık. Güneş parlıyorsa bahardan dolayı parlıyor. Bu günlerde içimizi bir neşe sarıyorsa biraz da bahardan dolayı sarıyor. Güneş hem yeryüzünü, hem içimizi ısıtıyor. Fakirinde zengininde tek eşitlendiği mevsim bahar aylarıdır. Ne ısınmak için bir yakacak gerekir, nede serinlemek için soğutuculara gerek var. İki kesim doğa şartlarından bedava faydalanırlar çünkü.

Bu haftaki şairimizi sizlere tanıtmak isterdim. Ne yazık ki kendisi hakkında en ufak bir bilgiye ulaşamadım. Bu haftaki şairimizin şiirleriyle yetineceğiz. Beğeneceğinizi umuyor ve sizleri şiirlerle baş başa bırakıyorum.

...

AĞITLARIMIZI GİZLEDİK 
Ağıtlarımızı perçemlenmiş
dişlerimiz arasına gizledik.

Sarışın bir bedenin
pamuk tenine dokunurken
Ağlamadık, sızlamadık...

Gün olur dedik,
Zemheri ayını bekledik,

Siftah ederken
Ölümün sıcak nefesini ensemizde
Çıkardık
Zulamızdaki kızılcık şerbetini.
Savurduk suratlarına.

Ağıtlarımızı gün batımından
gün doğumuna birer birer söyledik.

Abdülvasi Köse

***

BİZ KAÇ KİŞİYDİK VE ÖLDÜK
Güneş saklanınca dağların ardına,
Günah melekleri çıkar sokaklara.
“İmparator” un çirkin köleleri
Ellerinde adisyon fişleriyle
Sıralanır loş masa önlerine..

Bir kuşun kanadında geçtik akdenizi
Altın sarısı kumlarını, kan kızıl koylarını,
Ve bir sevda türküsünü anımsadık.
İlk ışıkları vurunca akçadenize,
Dalgalar dinginleşir,
Şavkı vurur, aydınlanır odalar.
“Köleler” yataklarda yorgun
Çeker tespihini ya sabır makamında.

Benzer yaşam öykülerini anlatır,
Uzak diyarlarda maviş gözlü bebeler
Analara emanettir.
Ve yüreklerinde “bir gün mutlaka”
Sevgisiz, insansız, ihanetsiz yaşamlar..
Gerçekleşirse özlem,
Çırpınır bir daha Karadeniz.
Anlatılan masallar kalır dillerde.

Hani sıcaklar bastırır,yaz gelir,
Hani yürekler sevdaya palazlanır,
Hani iki yürek buluşur ya,
Eller kenetlenir, bedenler tümleşir..

Apansız fırtınalar kopar.
Dolunayda kan yükselir damarlarda.
Astımlı hasta gibi soluklar,
Zorlar göğsünün kafesini,
Anlatılar karadenizden
Akdenize uzanır,
Bir kuşun kanadından
Seyreylenir yaşamlar..

II.
Günahlar güneşle çekilir odalara.
İmparator “malibu” içerken meksikalı
Sapkın “yalnız kurtlar” dörtçekerlilerde
Taşır kanatsız melekleri,
gecenin en yalnız saatlerine.

Yüreğimizdeki sevdayı anlatırız.
Tanıdık, dişi bedenlere.
Tüm çekim eklerinin di’li geçmiş zamanını.
Bırakır bir kenara,
Ağıdımızı haykırırız.
Ey hüzün git artık,
Kuzeyli dilberlerle günah vaktidir
Sonra;
Tutkulu bedenlerde giyinik “geyşalar”
Karadenizin kuzeyini anlatır.
Dilleri dillerimize yabancı.
Ey kanadı kırık,
Yeleleri sapkın ayrılıklar
İhaneti dostluğa çanak tutanlar
Karadeniz, Akdeniz çırpınıyor
Kanatlarında seyreylerken yoz dağları
Gözlerim pınar olur, kan akar “çıkartmada”

Mor salkımlı dağları dolaşırız,
Figüran rollerde sarışın bedenler
Unutturmak eyleminin başlangıcı
Ve Beşparmak’ta yok olan umutlarım.
Ben ah çekerken, bir daha, bir daha ah..
Salkım olur, saçaklanır zakkumlu ağaççıklar.
Bir güzelin katli vacip fetvası savrulur manastırdan.

III.
Biz acıları tadarken bedenlerimizle,
Uzak diyarlardan seslenir ağıdımız.
Memet dayı’ya verdiğimiz ant,
Gözlerimizde şavkılanır.

Unutma;
Sözümüz namusumuzdur.
Sen rahat uyudukça toprağında
Andımız ve adımızdır arda kalan.

IV.
Biz üç kişiydik.
Ben, sen ve o.
Sen’i ihanet denizine gönderdim.
Ben, temmuza hükümlü.
O; gözleri (bakmaya doyamadığım),
Elleri (öylesine güzel, anlamlı) ve ruhuyla,
Bedenimde gizlidir.
Biz üç kişiydik.
Ben, infazım hazır "kaç ay kaldı ki,
Sen, yaşanmamış birkaç gün.
O; şimdi bedenimde onulmaz yaradır ,
Masum ve gizemli.

V.
Öyküler başladığı gibi bitmez.
Başlanan rol aktörleri de etkilerse,
Senaryolar değiştirebilir.
Şimdi ‘yaşam’ bölümünün finali çekilecek.
Kamera hazır.
Motor, başla komutu.
Gözlerimde hüznün bulutları gezinir.
Film biter.
Dağbaşları bulutlanır.

Yazılmamış öyküler,
Daha yaşanmamıştır bilesiniz.
Yaşanırsa sevinçler,
Acıdır ve hüzündür bilir misiniz?

Biz kaç kişiydik, öldük.
Bir sen kaldın geride,
Birde senli anılarımla ben.

08.06.1999
kırıkhan

Abdülvasi Köse

***

SEVMEYİ ÖĞRENİYORUM ANNE
Sevmeyi ilk annemle öğrendim.
O; beyaz yüzlü, güzeller güzeli kadından.
Seveceksin, her şeyi der,
Sevmenin anlamını, yüceliğini
Anlatırdı kırık kelimelerle.

Sevmeyi hala öğreniyorum.
Kuşları, böcekleri, çirkinlikleri,
-hamam böceklerini bile,,,
Birtek ikiyüzlü
Dostlları,
İhaneti,
Ve yalanı sevemedim.,
Bağışla beni anne.
Kurşunlayanı sevdim,
Dağlarda yaşayanları sevdim .
Dostluğa ihaneti sevemedim anne.

Bağışla beni anne.
Sevmeyi sen öğrettin
Bir bir yapıyorum dediklerini,
Sevmeyi daha çok seviyorum anne.
İhanetler olmasa, dostluklar bozulmasa,
Ne çok seveceğim daha anne.

Sevmeyi daha da çok sevdim anne.
Sen ne dedinse yaptım.
Birtek kalleşliği,
Hainleri,
Arkadan bıçaklamaları sevmedim.
Bağışla beni anne.
Seninle sevmeyi özledim.

06.06.99

Abdülvasi Köse

***

PAZAR GÜNÜNÜ HİÇ SEVMEM
“İlhami Vardiya”

Amik’ta ağustos ayları cehennemdir.
Sıcağın kemikleri erittiği saatte
Güneşi renklerine hapsetmiş arabada
ceketine sarılmış, sigara içiyor. 

“Agabek” diyor;
Çako dayinin
Ahıska günlerinden kalma hüznüyle. 
“Agabek;
Ben hiç sevmedim pazar gününü
Mapusane yadigarıdır bana.”

Ve biçkin delikanlılık günlerini
Ve keskin devrimci yanılgılarını
Ve Mapuseneyi anlattı İlhami Usta...

Cehennem sıcağında
Üşüyen adam,
derin bir oh çekiyor
Sigaranın tadına varıp.

Anlatır hüznün
ve yalnızlığın
ve üşümenin öyküsünü...

Mapusanelerde pazar günü

yalnızlıktır,
hüzündür,
gözyaşıdır.

Mapusanede en sıcak güneş
üşütür körpe, biçkin bedenleri.

Ve ben yıllardır
sıcak bölgelere hasretim.
Üşüyorum.
Sıcak Akdeniz koylarını düşlüyorum.

Ne gelen olur pazar günleri,
ne giden olur mahkemelere,
umutlar ertelenmiştir.
kimi yanık türküler okur,

Ben şiire sarıldım,
Ustaların şiirlerine
Yalnızlık buzdağıdır bedenlerimizin,

şimdi üşüyorsak,
Pazar günlerindendir “Agabek”

Abdülvasi Köse

***

Bugünkü şiir köşemizinde sonuna geldik. Hepinize iyi bir hafta sonu diliyorum. Haftaya görüşmek umuduyla..



Yayın Tarihi: 24.04.2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder