30 Nisan 2016 Cumartesi

ŞAİRLERİN ŞİİRLERİYLE SÖYLEDİĞİ

Merhaba sevgili okurlar. Mevsimin değişmeye yüz tuttuğu havaların yavaş yavaş ısındığı bir baharı yaşamaya başladık. Önümüz yaz. Renklerin cümbüşü başladı. Güneş daha güleç yüzlü. İnsanın içi kaynar bu mevsimde. Eskiden olsa aşklarda aşıklarda artardı. Eski aşklar kalmadı ne yazık. Yar yolu bekleyen var mı, görüyor musunuz? Hasretten kavrulan var mı? Bunlar kalmayınca bahar yarım kalıyor. Yeşeren yapraklar, açan çiçekler eski aşklar olmayınca kimsenin yüreğini titretmiyor artık.

Bugün iki şaire yer vereceğim. İlki Hakan Sürsal, ikincisi Kaan İnce. Bende bu iki şairimizi bu yazı için yaptığım araştırma sonrasında tanıdım. Hakan Sürsal’la başlayalım.

Hakan SÜRSAL 1963 yılında doğdu. Liseyi Ankara’da bitirdi. Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji bölümünü kazandı fakat eğitimini yarıda kesip 1980 de İstanbul’a gitti. Oraya yerleşmeye karar veren şairimiz 1985 de bu kez İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği bölümünden bitirdi. Üniversitede okuduğu sıralarda felsefe, dil felsefesi ve sosyoloji üzerine çok çalıştı. İlk edebi yazılarına bu dönemde başladı.

Şiir, öykü, deneme ve makaleleri pek çok dergi ve gazetede yayınladı. Amatör olarak kolaj ve fotoğraf çalışmaları yapmayı seviyor

Türkiye Yazarlar Sendikası, P.E.N Yazarlar Derneği, Türkiye Edebiyatçılar Derneği, Bilim ve Edebiyat Eserleri Sahipleri Meslek Birliği üyesi.

Evli ve bir çocuk babası olan Sürsal İngilizce ve Almanca biliyor.

Kitapları :

is’tas’yön (şiir) : 2005
eşeysiz rodin (şiir) : 2006
karanlık oda gülücükleri (şiir) : 2007
sigaralar ve kargalar (öykü) :2008
mavi revir (şiir) : 2009

...

***

UÇURTMA
seninleyim çocuk
kırlarındayım
gözüm değirmen taşı
ana kokusu öğütüyorum

boyanıyorum çocuk
renklerindeyim
kışlık düşler çiziyorum
güneşli resim defterindeyim

aranıyorum çocuk
elimde medeniyet küreği
tarih eşeliyorum
bit dökülüyor önlüğümden
kelleşiyorum
başım yap-boz tarlası

yanıyorum çocuk!
ateşli oyunlardayım
vuruluyorum
tutuklanıyorum kavgama
su oluyorum
suç oluyorum
uç oluyorum
uçuyorum…
HAKAN SÜRSAL

***

BUGÜN
beni baştan aşağı insanla zincirle

gözümü çivitle boya
avucuma sadakan olsun bu garip gün
kıyıya doğru silkele
üstümden çağanozlar dökülsün
yıldızlar üşüşsün başıma
kumdan kulübe yap -pembe
içinde çayır olsun bulut olsun
beni yarenliğe çal
şarkılar söylesin yüreğim
işaretim sussun
başparmak ezmesin böceği
serçe uçsun gitsin uzaklara
yürürüm -ölüm de olsun
yeter ki ayrı dursun çiçeklerimden
ilk benim dudağıma dokunsun
vur sırtıma
çocukluğumdan kalan oyunlarda
çanak çömlek patlasın
tekerlemeler kaçışsın
diretme
garip bir şey olsun bugün

beni baştan aşağı insanla zincirle…

HAKAN SÜRSAL

***

İkinci şairimiz Kaan İnce 1970 yılında Ankara’da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Ankara’da aldı. Daha sonra Ankara Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’ne girmeye hak kazandı. 1991 yılının ocak ayında ilk şiiri Milliyet gazetesinde Sanat Genç Şairler köşesinde yayımlandı. 1992’de, Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri'nde, Mektup isimli şiiri yayınlandı. Ağustos ayının ilk haftasında Gizdüşüm isimli dosyasını bir yayınevine verdi. Dosya, yayınevi tarafından kitap olarak basılmaya uygun görüldü. Ağustos ayının ikinci haftasında, 11 Ağustos sabahı Kadıköy, İstanbul’daki bir otel odasından atlayarak yaşamına son verdi.

...

ANNE
hüznün damlalarıdır sevgime yağan
dolduğunda çatırdayan kalbim uçurum yarıklarıyla
dilim dilim kesilmekte gözbebeklerim
sarkarak toza bulanan
işte o zaman
ışığına dolanıp düşlerinin göğsüne yatardım
karışık sesinle kanat çırpardı sesim
elllerine erir karışırdım ıslaklığına
eğirmek isterdim kestane saçlarını iğle saçlarıma
zorlu anlarımda çıkıp gelirdin hep yanıma
eziyetle yürüdüğün yeter
dökünüyorum yorgunluğunu bedenime
sarnıçlarda yağmurlar dinlenirken senin için
anne, gül et beni kederine

KAAN İNCE

***

AŞKTAN
İmgelerde yaşanacak aşk bırakmadım
Tüm güzellikler donup kalıverdi karşımda
Hüzün kaçıyor penceremden koşarak
Ölüm kayboldu geceye karışıp
Bir kolunda gözyaşı diğerinde acıyla

KAAN İNCE

***

GECE ŞİİRLERİ


D E V R İ K Y Ü R E K S A V U N M A S I
Çiy doladım kasnağına gecenin. Işıksızlığın hep
yoksul yalnızlıklara çıkması doğurur o rüzgârı.
Giz dizilmiş çardaklar incir kokulu, çiçek hattı
gözlerine doğru. Kokunda korku. Kafka; mürekkebini
içtiğim mevsimsiz aşk. Ölümün önünde yayılan;
çıbanı yüzümün. Devrik yürek savunması ömrüm.
Yaşlı bir adam vurgun yemiş. Kuşlar. Düşler.
Kapılma saatleri, basamaklarında ateş yatan zaman
merdiveninin dik soluğuna. Ve çekip giden bir ben,
aynı denize, irkilen iskeleden.

2. I S S I Z L I K S Ü R Ü S Ü

Sıcak bir buğu düşürdüler ceplerinden, kışın gelişini
gözlerime yıkan gölgeler, ölüme giderken. Sonuna vardım
ufuk renginin, gündüz rüyalarımda gördüğüm. Gün sayıyor
kör eşgalim. Sönüyor gülüşüm, gülün bağrında ikindi vakti.
Zaman çağlıyor, ömrümü biçmeden. Çölde ıssızlık sürüsü
gecelerim. Pencerelerden akan yollarda usulca büyüyor
hüzün. İsyan dumanları. Bir kıyı, boğulduğum. Suçluyum.
Talan edilmiş sokaklara yeleler taktım, yenilgilerimi
asmak için. Korku salmış düş dudaklarına. Üzgünüm.

3. B U Y R U K

Gecenin deniz kanatlarında, bir kuşun sesine dalmış
düş topluyorum, gözlerime öpücük. Kendine açan bir ışığı
emiyor kalbim. Kara tren, sisler durağında akıntısı
kavuşmanın. Ten, sahili gurbetin. Dalga dalga köpürüyorum
aşka. Buyruk: Tez boynu vurula!

4. H A R İ T A

Haritası parçalandı ellerimde gecenin, bir yitiriş değil
bu, sınırları tutamadım yerinde, gözlerime doldu sular,
şimdi zaman oynak bir gölge. Nasıl başlasak geri dönmemek
için? Hüzünkıran ardında saklanan kalbimle, artık, okyanuslara
açılmak geçmeli içimden. Biliyorum. Ama kavuşmalar ayrılıktır
bazen.

KAAN İNCE

***

GİZDÜŞÜM
Boşlukta kemiklerin kanattığı karanlık: Sürekli,
geceye bölünen saatlerin asıldığı yer. Kıyı boyunca
çalınan sabah: Esrik tin. Sehpada unuttum başımı, us yitik.
Divansızların bembeyaz ayetleri gibi peşin hüküm giydik.
Gözlerim deniziğnesi.
Kırıl benliğimin benli gözenekleri
İçinde, sürgünlerin gizli sessizliği.
Alnıma dayarım güz görümlük ömrümü, seherin cılız eliyle.
Uzaktaki vahşi güle hüzün kokarım. Ve ölüm ardıma leke
düşer, gözlerimden çekilen sıcaklık korkuluk yüzümde
soğur soğur, iki kaş arasında yenilir kendine uzun yol.
Çiçek tüter düşler karanlığı kısıp pencerede
gök uçurtma çeker yıldız çölüne
Bir ışık örtüsü açılacak göğe, acılaşan gecede; suya ateş
düşüp kirpiklerime gömülecek, yüzüme sıkışmış erguvan
ölüleri. Dilenci kızlara serpinti yağmurun kırık sesi.
Ay batışı gözlere iki ezgi gibi hüzün çökerim, tetikte
yalnız kalan gölgemle. Sıkıntımın yıldız sefası, n'olur
kapatma kollarını, sakalıma basma sabah. Denk cepheli
çalışmalar ederi kadar başlık paramız, asmayın bizi.
Güvencin uçuşu, alabildiğine rüzgâr;
gez arpacık göz tetikte.
Ölüm açmazda bekleyen kuş seslerine sağanak: Bakire
umutlar. Görünmez viranlığım. Çiğ damlacıkları...
Soluğunda sevişen fesleğenlerin, üç kulaç kurşuni sudan
gözlerini saran kokusu; sendeleyen hoş bir yaşam,
inanç yüklü gülüşlerde. Gecenin sararmış mühründe billurlaşan
sessizliğe dolunay doğarım.
Düş artık yakamdan
güneş kırıklarına dadanan sevda.

KAAN İNCE

***

KAN
yüzün yakamozlanır akşam saatlerinde
kime çıkmaz piyangosu hüznün
belki de sombalığa en son
ve demir kırı bir taya
ertesi yasaktı, es vardı
bir tek uzun gecelerde

çıkrığında intihar edeceğim kuyu
zaman kuyusu, soluksuz ve ıssız
inip çıkar ölüm, durana dek yüzümdeki
sevişen kederlerle gülün gümü
adımdan çıkardım bir a
gözlerimde gezer geriye kalan

KAAN İNCE

***

Okuyacağınız şiir şairimizin intihar etmeden önce yazdığı mektuptur. Bu şiiri rica etsem intiharın eşiğindeki insanla hemhal (ben empati kuramam, hemhal olurum) olarak okur musunuz? 

MEKTUP
Yarım kalmış acılar denizi pencereme konardı geceyle, savrulurdum. Gözyaşı kokusuyla dolu bir kuğu, zamanın sonuna kalkan, sürgünümdü; göz mavisi duman, sessizliğim. Aktım ölü deniz kızıyla gökkuşağı saklı mektubun içine, pulumuz rüzgâr oldu, postacımız güvercin. Civa gibi eridik kabımızda. Kırmızıya gittik. Hemen yokladım yüzümü yağmurun yuva yaptığı ellerimle. İyice şaşırmıştı alıcısı vapur ıslığımızın. Saplandı gözlerimin ışığı yeni güne.
Mermer bir kayıkla geri döndük
     diğer yarısına acının,
       usulca çekildi deniz,
          son bulduk, yenildik.
Artık yataksız bir liman yüreğim, soğuk ve loş. Kırık
düşlerim. Serçelerde gözlerimin buğusu. Buruk içim.
Böylesi bir yenilgiyi beklemediğim için
    sabahın en serin ucunda bağıran ben
     intihar edecekmiş gibi sıkıyorum
       düşük boynuma asılı sonbaharı.
Çekildi yaşanan hıçkırıklara, yaşanmayan düş kırıntılarımızla boğulduğumuz odaya. Düştü saat duvardan, telefon diye çevirdim yelkovanı: İmdat. Akrep soktu kendini. Çan sesleri, ezan sesleri, mart sesi, çatılarda kaldı gecenin gizi. Unuttum mektubun içinde boğulduğumu. Elveda.

KAAN İNCE

***

YAŞAMA SEBEBİ
sıkmışım dişlerimi gözlerim kanayana kadar
çeyizimizde hüzün motifleri
göçebe bir ağıt göğsümün derinliklerinde
bu aşkın dönüşü yoksa
duman kırığı gözlerinde gecenin hıçkırıkları
kırık keman sesi ve adağım var
moraran hercai düşlerim ateşi delip ıslatır mendilimi
kalbime dolar -sonsuz uykuma- korkuya susamış yasadışı bir rüzgâr

bu aşkın dönüşü yoksa
suya düşer kokusu menekşelerin
deniz her zamankinden daha köpüklü
serçeler bi garip ötüşlüdür
martıları mavnalarla başka türlü danseder hamuruna sevgi katılmış bu dünyanın

küflü yüzler yok hiçlik de
hani ne derler gözlerinden öperim çocuk, gamlı sevda, şiir
ne’m kalır geriye gülüm seni alırlarsa benden
tiksintiler toplamı umutsuzluk sapağında ölüm

KAAN İNCE

***

Bu haftalıkta bu kadar. Haftaya başka şair ve şiirlerle buluşuncaya kadar kendinize çok iyi bakın. İyi pazarlar, iyi hafta sonu tatilleri...



Yayın Tarihi: 10.04.2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder