“Vardır bunda bir hayır” sözünü eskiden daha çok duyardık
belki. Eskiler ister iyi ister kötü, her olay karşısında bu sözcükleri
kullanırlardı. Çünkü insanların kendi bulundukları açıdan olayları bütün
boyutuyla görmeleri mümkün değildi ve hiçbir zaman mümkün olmadı. Bunun
itirafıdır o söz. Öte yandan hem bir umudu da belirtir, hem üst akla; yani
yaratıcıya teslim olmayı. Bunun bir adım ötesi “Bakalım Mevlâ’m neyler? Neylerse
güzel eyler!” sözüdür.
Durumu kabul ederek umutla beklemek iyimser olmak değil
midir?
Hayata iyimser bakmanın yararları saymakla bitmez. En
azından en kötü durumda bile insan yıkıma uğramaz. Ancak sebepsiz iyimserlik
falcılıktan farksızdır. Yada sebepsiz iyimserlik uzak görüşlülük eksikliğinin
işaretidir. İnsan ne fal umudu taşımalıdır, ne olayları tartmadan iyimser
olmalıdır. Ama hayatın kargaşaya dönüşmesi istenmiyorsa hikâyemizdeki gibi bir
bilinmezi iyiye yormak gerekir. Çünkü bizleri yaratana teslim olunmazsa
içimizde bitmez çelişkiler doğar. O çelişkiler kötümserliği getirir. Kötümserlikten kuşku, kuşkudan kargaşa,
kargaşadan kavga çıkmıştır hep. Oysa hayat dinginlikle huzurludur. Dinginlikse
iyimserlikte vardır.
Yazarını bilmediğim bugünkü hikâyemiz bu konuyu işliyor.
*
Bir zamanlar Afrikadaki bir ülkede hüküm süren bir kral
vardı. Kral,daha çocukluğundan itbaren arkadaş olduğu,birlikte büyüdüğü bir dostunu
hiç yanından ayırmazdı.Nereye gitse onu da beraberinde götürürdü. Kralın bu
arkadaşının ise değişik bir huyu vardı.İster kendi başına gelsin ister
başkasının,ister iyi olsun ister kötü,her olay karşısında hep aynı şeyi söylerdi:
"Bunda da bir hayır var!"
Bir gün kralla arkadaşı birlikte ava çıktılar.Kralın
arkadaşı tüfekleri dolduruyor, krala veriyor, kral da ateş ediyordu.Arkadaşı
muhtemelen tüfeklerden birini doldururken bir yanlışlık yaptı ve kral ateş
ederken tüfeği geriye doğru patladı ve kralın baş parmağı koptu.
Durumu gören arkadaşı her zamanki her zamanki sözünü
söyledi:
“Bunda da bir hayır var!”
Kral acı ve öfkeyle bağırdı:
“Bunda hayır filan yok! Görmüyor musun, parmağım koptu?”
“Bunda da bir hayır var!”
Kral acı ve öfkeyle bağırdı:
“Bunda hayır filan yok! Görmüyor musun, parmağım koptu?”
Ve sonra da kızgınlığı geçmediği için arkadaşını zindana
attırdı.
Bir yıl kadar sonra, kral insan yiyen kabilelerin yaşadığı
ve aslında uzak durması gereken bir bölgede birkaç adamıyla birlikte
avlanıyordu. Yamyamlar onları ele geçirdiler ve köylerine götürdüler. Ellerini,
ayaklarını bağladılar ve köyün meydanına odun yığdılar. Sonra da odunların
ortasına diktikleri direklere bağladılar.
Tam odunları tutuşturmaya geliyorlardı ki, kralın başparmağının olmadığını fark ettiler. Bu kabile, batıl inançları nedeniyle uzuvlarından biri eksik olan insanları yemiyordu. Böyle bir insanı yedikleri takdirde başlarına kötü olaylar geleceğine inanıyorlardı. Bu korkuyla, kralı
çözdüler ve salıverdiler. Diğer adamları ise pişirip yediler.
Sarayına döndüğünde, kurtuluşunun kopuk parmağı sayesinde
gerçekleştiğini anlayan kral, onca yıllık arkadaşına reva gördüğü muameleden
dolayı pişman oldu. Hemen zindana koştu ve zindandan çıkardığı arkadaşına başından
geçenleri bir bir anlattı.
“Haklıymışsın!” dedi.
“Parmağımın kopmasında gerçekten de bir hayır varmış. İşte
bu yüzden, seni bu kadar uzun süre zindanda tuttuğum için özür diliyorum.Yaptığım
çok haksız ve kötü birşeydi.”
“Hayır” diye karşılık verdi arkadaşı.
“Hayır” diye karşılık verdi arkadaşı.
“Bunda da bir hayır var.”
“Ne diyorsun Allah aşkına?” diye hayretle bağırdı kral.
“Ne diyorsun Allah aşkına?” diye hayretle bağırdı kral.
“Bir arkadaşımı bir yıl boyunca zindanda tutmanın neresinde
hayır olabilir.”
“Düşünsene, ben zindanda olmasaydım, seninle birlikte avda
olurdum, değil mi?
Ve sonrasını düşünsene?”
Ve sonrasını düşünsene?”
*
Hikâyemiz gerçek olaya dayanmayan
hoş bir hikâyeydi. Yalnız şunu söylemeden geçemeyeceğim. Allah koruyacaksa
kullarını onlara sebepler yaratır.
Tıpkı bu hikâyede geçen sebepler
gibi...
Yayın Tarihi: 20.06.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder