“Düşünce
Evreninde” dizimizde ahlak konusunu, geride kalan 10 bölümde bitirememiştik.
Ahlakı belirlemekte, din olgusu kadar geleneklerinde etkili olduğunu belirtmiş,
“Kısaca anmak gerekirse; insanı doğru ve adaletli olmaya, muhtaçlara yardım
etmeye, iyilik yapmaya, iyiliğe teşekkür etmeye, insan haklarına saygı
göstermeye davet eden; adam öldürme, yalan, aldatma, bencillik, hırsızlık,
zina, zulüm ve haksızlık gibi kötülüklerden uzak durmaya çağıran temel davranış
biçimleridir.”
Demiş ve eklemiştik:
“Bu klasik ahlaki değerlerdi.
Toplumu bir arada tutmanın aracıydı. Ülkelerin içinden çıkıp olayı uluslarası
boyutta geniş açıdan değerlendirilirse genel ahlak ilkelerinin (barış zamanlarında
bile) çıkarların gerisinde kaldığı görülür. Çünkü çıkarlar değişkendir. Bu gün
ak denene yarın kara denebilir. Bunun için değerlerde değişti. Bu değişim
sonucunda insanı, canlıları önemsemenin yerini kendini abartma, hatta kendine tapınma
ahlaki değer olarak yerini aldı.”
Batıda krallıklar devrilmeden önce
kilisenin, yani Hıristiyan dininin köleliliği savunan, insanlığı toptan buna
güdülendiren akıl ve bilime karşı, baskıcı yapısının kırıldığını ortaya
koymazsak bütün çabamız boşa olur, konumuz eksik kalır. Bunun sonucunda ahlak
değişmiştir. Bugün gelinen noktada ise kilise ve kralların yerini oligarklar
almıştır. Onların ahlaki değerleri insanı yalnızlaştıran değerlerdir. Hemde
insanın kendini en üstün yaratık görmesini, kendine tapmasını sağlayarak bunu
başarmışlardır. Nasıl başardıklarını Hulusi Arslan şöyle vurguluyor:
Modernizm, Aydınlanmayla birlikte gerçekleşen
entelektüel dönüşümün ortaya çıkardığı dünya görüşünü; hümanizm, dünyevileşme
ve demokrasi temeli üzerine yükselen bilimci, akılcı, ilerlemeci ve insan
merkezci bir ideolojiyi ifade eder. Bu yeni anlayışa göre, bundan böyle bilimi,
sanatı, toplumu ve siyaseti din ve ahlakın sabit değerlerine göre değil; akla,
bilimsel verilere ve dünyevi faydalara göre yapılandırmak gerekir. Dolayısıyla
Modernizm, insan merkezlidir; değişim ve ilerlemecidir; umulan ve beklenen
uhrevi yararı değil, bu dünyada elde edilen hazırdaki yararı esas alır; hadiseleri metafizik
kurallara göre değil, akla ve bilime göre çözümlemeyi benimser.”
Bu andan itibaren içinde
barındırdığı iktidarın bir aile yerine halkın olduğu cumhuriyet ve kendi
içinden seçilen insanlarca temsili olan demokrasi gibi bir çok olumlu özelliğe
rağmen insanın doğası bozulmaya başlar. Çünkü demokrasi bütün çoğulculuğuna rağmen
sermaye egemenliğinde devletin güdülendirildiği bir sistem olur çıkar. Hulusi
Arslan “Ahlaki Değerler ve Modernizm” adlı makalesinde şunları yazıyor.
“Modernizmin değer
algısı da bu esaslara göre şekillenmiştir. Dine dayalı ahlaki değerler yerini
hümanizm, insan hakları ve demokrasi gibi seküler değerlere bırakmıştır. İnanç
ile akıl arasına mesafe koyan Kant seküler (din dışı) değerlerin gelişmesinde önemli bir filozoftur. Onun ahlak kanununa
göre, değerler aslında bütün insanlığın yararına olacak şekilde işlev
görmelidir. Kant’ın, “ahlak kanunu” olarak bilinen “kategorik emperatifi”,
insanın, yaptığı seçimlerde genel bir yasanın ilkesi olacak şekilde şümullü
davranmasını öngörür. Dolayısıyla “benim için istediğimi, başkası için de
istemem gerek” şeklinde ifade edilen ahlak kuralı, bütün insanların iyiliğini
hedeflemelidir”
Devamında da konuyu bağlarken vardığı sonuçta haksızda
sayılmaz.
“Ne var ki Kant’ın
ahlak kanunu, tek başına Modern değerleri şekillendirmek için yeterli
olmamıştır. Zira dünyevileşme ile birlikte, yüzünü öbür dünyadan tamamıyla bu
dünyaya çeviren insan, artık mal ve servetin cazibesi altına girmiş; maddi
zevkler, onu daha çok kazanıp daha çok zevk almaya, bu da başkalarının
haklarına tecavüz etmeye yöneltmiştir. Başka toplumlara, elinde insan hakları
ve demokrasi ile giden Batılı modern insan, kendisini gerçek anlamda motive
eden çıkarların etkisinden kurtaramamıştır. Bu durumda Modernizmin değer
algısını, ön tarafında insan hakları, demokrasi ve barış; arka tarafında elde
edilmesi beklenen ekonomik ve siyasi çıkarların yazılı olduğu bir karta
benzetmek mümkündür. Modernizmin ahlaki tutarsızlığı diyebileceğimiz bu olgunun
ortaya çıkmasına sebep olan bazı karakteristik özelliklerinden bahsedebiliriz.”
DEVAM EDECEK
Yayın Tarihi: 01.06.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder