30 Haziran 2016 Perşembe

DÜŞÜNCE EVRENİNDE 11

“Düşünce Evreninde” dizimizde ahlak konusunu, geride kalan 10 bölümde bitirememiştik. Ahlakı belirlemekte, din olgusu kadar geleneklerinde etkili olduğunu belirtmiş, “Kısaca anmak gerekirse; insanı doğru ve adaletli olmaya, muhtaçlara yardım etmeye, iyilik yapmaya, iyiliğe teşekkür etmeye, insan haklarına saygı göstermeye davet eden; adam öldürme, yalan, aldatma, bencillik, hırsızlık, zina, zulüm ve haksızlık gibi kötülüklerden uzak durmaya çağıran temel davranış biçimleridir.”

Demiş ve eklemiştik:

“Bu klasik ahlaki değerlerdi. Toplumu bir arada tutmanın aracıydı. Ülkelerin içinden çıkıp olayı uluslarası boyutta geniş açıdan değerlendirilirse genel ahlak ilkelerinin (barış zamanlarında bile) çıkarların gerisinde kaldığı görülür. Çünkü çıkarlar değişkendir. Bu gün ak denene yarın kara denebilir. Bunun için değerlerde değişti. Bu değişim sonucunda insanı, canlıları önemsemenin yerini kendini abartma, hatta kendine tapınma ahlaki değer olarak yerini aldı.”

Batıda krallıklar devrilmeden önce kilisenin, yani Hıristiyan dininin köleliliği savunan, insanlığı toptan buna güdülendiren akıl ve bilime karşı, baskıcı yapısının kırıldığını ortaya koymazsak bütün çabamız boşa olur, konumuz eksik kalır. Bunun sonucunda ahlak değişmiştir. Bugün gelinen noktada ise kilise ve kralların yerini oligarklar almıştır. Onların ahlaki değerleri insanı yalnızlaştıran değerlerdir. Hemde insanın kendini en üstün yaratık görmesini, kendine tapmasını sağlayarak bunu başarmışlardır. Nasıl başardıklarını Hulusi Arslan şöyle vurguluyor:

Modernizm, Aydınlanmayla birlikte gerçekleşen entelektüel dönüşümün ortaya çıkardığı dünya görüşünü; hümanizm, dünyevileşme ve demokrasi temeli üzerine yükselen bilimci, akılcı, ilerlemeci ve insan merkezci bir ideolojiyi ifade eder. Bu yeni anlayışa göre, bundan böyle bilimi, sanatı, toplumu ve siyaseti din ve ahlakın sabit değerlerine göre değil; akla, bilimsel verilere ve dünyevi faydalara göre yapılandırmak gerekir. Dolayısıyla Modernizm, insan merkezlidir; değişim ve ilerlemecidir; umulan ve beklenen uhrevi yararı değil, bu dünyada elde edilen hazırdaki yararı esas alır; hadiseleri metafizik kurallara göre değil, akla ve bilime göre çözümlemeyi benimser.”

Bu andan itibaren içinde barındırdığı iktidarın bir aile yerine halkın olduğu cumhuriyet ve kendi içinden seçilen insanlarca temsili olan demokrasi gibi bir çok olumlu özelliğe rağmen insanın doğası bozulmaya başlar. Çünkü demokrasi bütün çoğulculuğuna rağmen sermaye egemenliğinde devletin güdülendirildiği bir sistem olur çıkar. Hulusi Arslan “Ahlaki Değerler ve Modernizm” adlı makalesinde şunları yazıyor.

“Modernizmin değer algısı da bu esaslara göre şekillenmiştir. Dine dayalı ahlaki değerler yerini hümanizm, insan hakları ve demokrasi gibi seküler değerlere bırakmıştır. İnanç ile akıl arasına mesafe koyan Kant seküler (din dışı) değerlerin gelişmesinde önemli bir filozoftur. Onun ahlak kanununa göre, değerler aslında bütün insanlığın yararına olacak şekilde işlev görmelidir. Kant’ın, “ahlak kanunu” olarak bilinen “kategorik emperatifi”, insanın, yaptığı seçimlerde genel bir yasanın ilkesi olacak şekilde şümullü davranmasını öngörür. Dolayısıyla “benim için istediğimi, başkası için de istemem gerek” şeklinde ifade edilen ahlak kuralı, bütün insanların iyiliğini hedeflemelidir”

Devamında da konuyu bağlarken vardığı sonuçta haksızda sayılmaz.

“Ne var ki Kant’ın ahlak kanunu, tek başına Modern değerleri şekillendirmek için yeterli olmamıştır. Zira dünyevileşme ile birlikte, yüzünü öbür dünyadan tamamıyla bu dünyaya çeviren insan, artık mal ve servetin cazibesi altına girmiş; maddi zevkler, onu daha çok kazanıp daha çok zevk almaya, bu da başkalarının haklarına tecavüz etmeye yöneltmiştir. Başka toplumlara, elinde insan hakları ve demokrasi ile giden Batılı modern insan, kendisini gerçek anlamda motive eden çıkarların etkisinden kurtaramamıştır. Bu durumda Modernizmin değer algısını, ön tarafında insan hakları, demokrasi ve barış; arka tarafında elde edilmesi beklenen ekonomik ve siyasi çıkarların yazılı olduğu bir karta benzetmek mümkündür. Modernizmin ahlaki tutarsızlığı diyebileceğimiz bu olgunun ortaya çıkmasına sebep olan bazı karakteristik özelliklerinden bahsedebiliriz.”


DEVAM EDECEK


Yayın Tarihi: 01.06.2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder