31 Mayıs 2016 Salı

DÜŞÜNCE EVRENİNDE 10

Önceki bölümde; “Ahlaki değerler için hep ortak yaşam alanının dışına çıkılmamasını ve bu alanın düzenlenmesini amaç edinir” demiş ve şöyle devam etmiştik. “Bu değerler neydi sorusu kimsenin aklına gelmez, çünkü o değerler özümsenmiş ve yaşamın bir parçası haline gelmiştir. Kısaca anmak gerekirse; insanı doğru ve adaletli olmaya, muhtaçlara yardım etmeye, iyilik yapmaya, iyiliğe teşekkür etmeye, insan haklarına saygı göstermeye davet eden; adam öldürme, yalan, aldatma, bencillik, hırsızlık, zina, zulüm ve haksızlık gibi kötülüklerden uzak durmaya çağıran temel davranış biçimleridir.”

Bu klasik ahlaki değerlerdi. Toplumu bir arada tutmanın aracıydı. Ülkelerin içinden çıkıp olayı uluslarası boyutta geniş açıdan değerlendirilirse genel ahlak ilkelerinin (barış zamanlarında bile) çıkarların gerisinde kaldığı görülür. Çünkü çıkarlar değişkendir. Bu gün ak denene yarın kara denebilir. Bunun için değerlerde değişti. Bu değişim sonucunda insanı, canlıları önemsemenin yerini kendini abartma, hatta kendine tapınma ahlaki değer olarak yerini aldı.

Bugün dünyada olup biten olaylar, bu dediklerimin kanıtıdır. Bu kanıtları bize Hulusi Arslan “Ahlaki Değerler ve Modernizm” adlı makalesinde sunuyor.

“Biçimsel olarak bütün dünyaya barış, demokrasi ve insan hakları getirme hedefleriyle yapılan savaşları kışkırtan şeyin gerçekte ekonomik ve siyasi çıkarlar olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü, eğer gerçekten bu yüksek insani değerlere sahip olunmuş olsaydı, dünyayı medenileştirmeye çalışan güçlerin elindeki bilgi, mal ve servet birikimi karşısında, açlık ve sağlıksız şartlardan ölen binlerce insanın olmaması gerekirdi. Yapılan araştırmalar dünyada bir yanda giderek artan zenginliğin, diğer yanda şiddetli ve geniş çaplı bir yoksulluğun yaşandığını göstermektedir. -Zengin ülkelerde 903 milyon insan toplam dünya gelirinin % 79,7’sini elinde bulundururken, küresel yoksullar grubu olarak bilinen iki milyar sekiz yüz milyon insan ise toplam dünya gelirinin % 1,2’sine sahiptir. Her gün 34.000’i beş yaşın altında çocuklar olmak üzere 50.000 insan yoksulluğa bağlı sebeplerden dolayı ölmektedir.-”

İşte asıl ahlaksızlık bu. Devamı da var. Ne yazık ki kapitalistleşme süreciyle birlikte bu ahlaksızlık bizide sarmış durumdadır. En az maliyetle en yüksek kazancı hedefleyen sermaye gözünü kırpmadan havayı ve suyu kirletmektedir. Hulusi Arslan’ın “Ahlaki Değerler ve Modernizm” adlı makalesini okumaya devam edelim.

“Öte yandan bugün dünyamızın şahit olduğu çevre felaketleri, gelir dağılımı adaletsizliği, uyuşturucu, fuhuş, şiddet, terör, insan hakları ihlalleri gibi birçok sorun bulunmaktadır. Bütün bu sorunların kaynağını nerede aramak gerekir? Şüphesiz bu soruyu değişik biçimlerde cevaplandıracaklar çıkacaktır. Fakat bu yazıda, tartışmayı Modernizm olarak bilinen dünya görüşü ve onun değer algısı üzerine yoğunlaştıracağız.

Modernizm, Aydınlanmayla birlikte gerçekleşen entelektüel dönüşümün ortaya çıkardığı dünya görüşünü; hümanizm, dünyevileşme ve demokrasi temeli üzerine yükselen bilimci, akılcı, ilerlemeci ve insan merkezci bir ideolojiyi ifade eder. Bu yeni anlayışa göre, bundan böyle bilimi, sanatı, toplumu ve siyaseti din ve ahlakın sabit değerlerine göre değil; akla, bilimsel verilere ve dünyevi faydalara göre yapılandırmak gerekir. Dolayısıyla Modernizm, insan merkezlidir; değişim ve ilerlemecidir; umulan ve beklenen uhrevi yararı değil, bu dünyada elde edilen hazırdaki yararı esas alır; hadiseleri metafizik kurallara göre değil, akla ve bilime göre çözümlemeyi benimser.”


Bu andan itibaren içinde barındırdığı iktidarın bir aile yerine halkın olduğu cumhuriyet ve o halkın kendi içinden seçilen insanlarca temsili olan demokrasi gibi birçok olumlu özelliğe rağmen insanın doğası bozulmaya başlar. Çünkü demokrasi bütün çoğulculuğuna rağmen sermaye egemenliğinde devletin güdülendirildiği bir sistem olur çıkar. Hulusi Arslan’ın “Ahlaki Değerler ve Modernizm” adlı makalesiyle bu konuyu incelemeyi gelecek yazımıza bırakalım.. 



DEVAM EDECEK


Yayın Tarihi: 30.05.2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder