Bir süredir “Düşünce Evreninde” geziyorduk. Şimdiye kadar üç
yazı yazmıştık. Araya sakatlar haftası girdi, bu arada engelli bir
kardeşimizide kaybettik. Dolayısıyla konumuzu ertelemek zorunda kaldık.
Dördüncü bölümüyle tekrar konumuza dönüyoruz. Ahlaki değerlerde kalmıştık.
Düşünce evreninin önemli bir konusu bu. Çünkü insanlık uzun süreden beri
çıktığı hayat denen maceranın sürdürülebilmesini buna bağlamıştır. Dinler bunu yaymaya
çalışmış, devlette bunu ana ilke edinmiştir. Hiçbir anayasa ahlaksız öğe
barındırmaz. Bugün için kimi yerlere göre ahlaksızlık olarak
nitelendirilebilecek bazı yasalar, içinde bulunduğu toplumun özgürlük ihtiyaç
ve anlayışını ortaya koymak ve gidermek amacını taşır. Şunu unutmamak gerekir
ki ahlaki değerler evrensel değildir. Çağdan çağa ve ülkeden ülkeye değişir.
Biz bunu birde yer küremiz kadar bir alanla sınırlıyoruz. Oysa evrende daha
gelişmiş akla, iradeye ve düşünceye bağlı insan veya insana benzer canlılar
varsa onların doğallıkla ilkeleri de olacaktır. İşte bunun içinde hiçbir ahlaki
değeri evrensellik ölçüsüne yükseltemeyiz. Bütün ahlaki değerler ortak yaşam
alanının dışına çıkılmamasını ve bu alanın düzenlenmesini amaç edinir. Zaman ve
toplum değişirken yeni değerler ortaya konmaya başlandığında eski değerlere
bağlı olanların şikâyetleri başlar.
Şöyle ki;
“Ahlaki değerler iyi
ve önemli olduğuna inandığımız ilkelerdir. Bağışlayıcı olmak, dürüst olmak,
özdenetim göstermek, sevmek ve hayata saygı duymak ahlaki değerlerden
bazılarıdır. Öyleyse değerlerimiz davranışlarımızı, önceliklerimizi,
ilişkilerimizi ve çocuklarımıza sağladığımız ahlaksal rehberliği etkiler. Ancak
bu kadar önemli olmasına rağmen ahlaki değerler yavaş yavaş kayboluyor.”
Gördüğünüz gibi, insanlık tarihi boyunca bu şekildeki şikâyetler
her dönem duyulmuştur. Gelin görün ki tamamen haksız oldukları söylenemez.
Bakın neden.
“2008 yılında Amerika
Birleşik Devletleri’nde araştırmacılar, yüzlerce yetişkin gence ahlaki değerler
hakkındaki görüşlerini sordu. David Brooks The New York Times’da bu gençlerin
durumu hakkında şöyle yazdı: ‘Ahlaki meseleler üzerinde düşünmek ve konuşmak
konusunda ne kadar aciz olduklarını görmek insanı hayal kırıklığına uğratıyor.’
Gençlerin çoğu, tecavüz ve cinayetin yanlış olduğunu düşünüyordu, fakat ‘bu uç
örnekler dışında alkollü araç kullanma, kopya çekme ya da aldatma gibi konulara
bile ahlaksal çerçeveden bakmıyorlardı.’
Örneğin gençlerden
biri şöyle dedi:
‘Neyin doğru neyin
yanlış olduğu beni pek ilgilendirmiyor.’
Birçok genç de şöyle
düşünüyordu:
‘Doğru olduğunu
düşündüğün şeyi yap. Yüreğinin götürdüğü yere git.’
Peki böyle bir
düşünüş tarzı mantıklı mı?”
Bu acı gerçek, dünyanın değişen ahlak standartlarını gösteriyor.
İnsanlar daha fazla bencil, daha çok
açgözlü, hava atmaya meraklı, burnundan kıl aldırmaz, kötüyü ve şiddeti seven
kişiler olup çıktılar. Üstelik artık iyilik sorgulanıyor ve iyiden nefret
ediliyor. Herkes sadece zevki seviyor. Üzüntülü birinin yanında duran yok!
DEVAM EDECEK
Yayın Tarihi: 16.05.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder