31 Mayıs 2016 Salı

DÜŞÜNCE EVRENİNDE 7

Hayatı saran her konunun “Düşünce Evreni”nin konusu olduğunu biliyoruz. Geniş yelpazeye sahip bu konuyu dizileştirdiğimiz yazımızda ahlakla ilgili bölüme devam ediyoruz. Bütün ahlaki değerler ortak yaşam alanının dışına çıkılmamasını ve bu alanın düzenlenmesini amaç edinir. Ortak yaşamın alanı sadece insanlarla sınırlı değildir, canlı cansız bütün varlıkları kapsar. Kendi faydamıza diye düşündüğümüz çok şey bırakın türdeşimiz olan insanı, başka canlının bile zararına oluyorsa ahlaki olmaktan uzaktır. Kentleşme uğruna biz bu ahlaksızlığı bir çok canlının yaşam alanını yok ederek göstermiş durumdayız. Bu konuda kimsenin, gözyaşı dökmesini geçtim, düşündüğünü dahi sanmıyorum. Öz severciliğin (narsisizmin), ki ben buna kendine tapma diyorum, yok ediciliğe (nihilizme-inkarcılıkla tükenişe) yol açacağını görememek insanoğlunun en büyük yanılgısı olacaktır.

Günümüzde topluma durmadan özsevercilik pompalanıyor. Orda hayvansevercilik bir gösteriştir. Oysa insanı sevmeden hayvan sevilemez, hayvanı sevmeden insan sevilemez. Bütün türler birbirine görünmez bağlarla bağlıdır. Bunu bilmeye edep diyoruz. Bunu bozmayada edepsizlik denilmelidir. Edep sadece görgü kurallarını bilip uygulamakla olmuyor. Kendi varlık sınırlarını hiçbir canlının varlığının üstüne koymamakla edep edinilir. Çünkü bilinir ki o canlının sahibi tıpkı insanın sahibi gibi yüce yaratıcı, yani Allah’tır. Tarla temizlemek için ateşe verilen ottan tutunda, toprak açmak için orman yakmaya kadar varan her türlü tasarruf, bir başka canlının hayatına kastetmektir. Savaşlarda türdeşlerle savaşılırken arada diğer türlerde canlarından oluyorlar. Ahlak ölçülerini araştırırken nerelere varıyoruz değil mi?

Toplumun ahlakından söz edeceksek dürüstlüktende sözetmeliyiz. Giderek yok olan dürüstlükte çok önemli ahlaki değerdir. Edep dürüstlerle elde edilir.

Daha öncede belirtmiştik, ahlaki değerler genellikle yazılı olmayan kuralları içerirler. Bir kısmı dinsel öğeler içermektedir, bir kısmı ise toplum hayatının getirdiği tarihsel tecrübelerden oluşturulmuşlardır. İster dinsel içerikli olsun, ister geleneksel içerikli olsun Hak ve hukuk temelinde, özünde insan ve toplumun mutluluğunu hedef alan evrensel kurallar manzumesini oluştururlar. Her toplum ve mesleki grup için bazı farklılıklar içermekle beraber, genellikle benzerdirler. Kişisel kaprislerle insanları hak etmedikleri muamelelere tabi tutmak, elindeki gücü kişisel menfaatlerine alet etmek, meslektaşlarının başarısızlığı için çalışmak, kendi menfaati için haksız yere meslektaşlarını karalamak, sırf reklam amacıyla mesleği ile ilgili konularda yanlış bilgiler vermek (örneğin tıpta yanlış tedaviler uygulamak), insanları küçük düşürecek davranışlarda bulunmak, insanlar hakkında yanlış bilgiler yaymak, özünün sözünün bir olmaması vb davranışlar dürüst olmayan davranışlardır. Ahlak bu şekilde sahipsiz kalabilir ancak.

Aslında önem verilir ve uygulanırsa bireyleri ve toplumu mutlu edecek ahlaki değerlere insanoğlu nedense sıklıkla uyum göstermez ve bu kurallara karşı aksi yönde davranışlar sergiler.

Peki insanoğlunu buna iten sebepler nelerdir?

Birçok sebep olmakla beraber, en önemlileri olarak aşırı hırs, kıskançlık, bilgisizlik, makam ve mevkilerin insanda hissettirdiği sınırsız güç duygusu sayılabilir.

Balzac, “hırs ve tamahın başladığı noktada saf duygular sona erer” diyor. Aşırı hırs ve kıskançlık bizi saf duygulardan uzaklaştıran, doğruları yapmaktan alıkoyan en önemli etkenler. Örneğin hekimlik mesleğinde son yıllarda karşılaştığımız “Holywood Sendromu” denilen ünlü olma isteği, her zaman ben daha iyiyim duygusunda olma, sürekli meslektaşlarını eleştirme ve beğenmeme durumları hem mesleğimizi rencide ediyor, hem de toplumumuzun hekimlik mesleği hakkındaki düşüncelerini olumsuz yönde etkiliyor ve sağlık konularında yanlış bilgilendirilmesine neden oluyor. Hekimler arasındaki olumlu ilişkileri de zedeliyor.

“Bu dünya Sultan Süleyman’a bile kalmamış” lafını hepimiz biliriz. Ama ne yazık ki geçmişe dair binlerce örnek olmasına rağmen, iyi örnekler olsa da, birçok insanın eline iktidarı ve gücü alınca ahlaki ve etik değerlerden hemen uzaklaştığını görürüz. Pek çok kişide alçak gönüllülük ve mütevaziliğin bir anda kaybolduğuna, insanlara tepeden bakılır bir hale gelindiğine şahit oluruz. 


DEVAM EDECEK 


Yayın Tarihi: 23.05.2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder