Hayatı saran her konunun “Düşünce Evreni”nin konusu olduğunu
biliyoruz. Geniş yelpazeye sahip bu konuyu dizileştirdiğimiz yazımızda ahlakla
ilgili bölüme devam ediyoruz. Bütün ahlaki değerler ortak yaşam alanının dışına
çıkılmamasını ve bu alanın düzenlenmesini amaç edinir. Ortak yaşamın alanı
sadece insanlarla sınırlı değildir, canlı cansız bütün varlıkları kapsar. Kendi
faydamıza diye düşündüğümüz çok şey bırakın türdeşimiz olan insanı, başka
canlının bile zararına oluyorsa ahlaki olmaktan uzaktır. Kentleşme uğruna biz
bu ahlaksızlığı bir çok canlının yaşam alanını yok ederek göstermiş durumdayız.
Bu konuda kimsenin, gözyaşı dökmesini geçtim, düşündüğünü dahi sanmıyorum. Öz
severciliğin (narsisizmin), ki ben buna kendine tapma diyorum, yok ediciliğe
(nihilizme-inkarcılıkla tükenişe) yol açacağını görememek insanoğlunun en büyük
yanılgısı olacaktır.
Günümüzde topluma durmadan özsevercilik pompalanıyor. Orda
hayvansevercilik bir gösteriştir. Oysa insanı sevmeden hayvan sevilemez,
hayvanı sevmeden insan sevilemez. Bütün türler birbirine görünmez bağlarla
bağlıdır. Bunu bilmeye edep diyoruz. Bunu bozmayada edepsizlik denilmelidir.
Edep sadece görgü kurallarını bilip uygulamakla olmuyor. Kendi varlık
sınırlarını hiçbir canlının varlığının üstüne koymamakla edep edinilir. Çünkü
bilinir ki o canlının sahibi tıpkı insanın sahibi gibi yüce yaratıcı, yani
Allah’tır. Tarla temizlemek için ateşe verilen ottan tutunda, toprak açmak için
orman yakmaya kadar varan her türlü tasarruf, bir başka canlının hayatına
kastetmektir. Savaşlarda türdeşlerle savaşılırken arada diğer türlerde
canlarından oluyorlar. Ahlak ölçülerini araştırırken nerelere varıyoruz değil
mi?
Toplumun ahlakından söz edeceksek dürüstlüktende
sözetmeliyiz. Giderek yok olan dürüstlükte çok önemli ahlaki değerdir. Edep
dürüstlerle elde edilir.
Daha öncede belirtmiştik, ahlaki değerler genellikle yazılı
olmayan kuralları içerirler. Bir kısmı dinsel öğeler içermektedir, bir kısmı
ise toplum hayatının getirdiği tarihsel tecrübelerden oluşturulmuşlardır. İster
dinsel içerikli olsun, ister geleneksel içerikli olsun Hak ve hukuk temelinde,
özünde insan ve toplumun mutluluğunu hedef alan evrensel kurallar manzumesini
oluştururlar. Her toplum ve mesleki grup için bazı farklılıklar içermekle
beraber, genellikle benzerdirler. Kişisel kaprislerle insanları hak etmedikleri
muamelelere tabi tutmak, elindeki gücü kişisel menfaatlerine alet etmek,
meslektaşlarının başarısızlığı için çalışmak, kendi menfaati için haksız yere
meslektaşlarını karalamak, sırf reklam amacıyla mesleği ile ilgili konularda
yanlış bilgiler vermek (örneğin tıpta yanlış tedaviler uygulamak), insanları
küçük düşürecek davranışlarda bulunmak, insanlar hakkında yanlış bilgiler
yaymak, özünün sözünün bir olmaması vb davranışlar dürüst olmayan
davranışlardır. Ahlak bu şekilde sahipsiz kalabilir ancak.
Aslında önem verilir ve uygulanırsa bireyleri ve toplumu
mutlu edecek ahlaki değerlere insanoğlu nedense sıklıkla uyum göstermez ve bu
kurallara karşı aksi yönde davranışlar sergiler.
Peki insanoğlunu buna iten sebepler nelerdir?
Birçok sebep olmakla beraber, en önemlileri olarak aşırı
hırs, kıskançlık, bilgisizlik, makam ve mevkilerin insanda hissettirdiği
sınırsız güç duygusu sayılabilir.
Balzac, “hırs ve tamahın başladığı noktada saf duygular sona
erer” diyor. Aşırı hırs ve kıskançlık bizi saf duygulardan uzaklaştıran,
doğruları yapmaktan alıkoyan en önemli etkenler. Örneğin hekimlik mesleğinde
son yıllarda karşılaştığımız “Holywood Sendromu” denilen ünlü olma isteği, her
zaman ben daha iyiyim duygusunda olma, sürekli meslektaşlarını eleştirme ve
beğenmeme durumları hem mesleğimizi rencide ediyor, hem de toplumumuzun
hekimlik mesleği hakkındaki düşüncelerini olumsuz yönde etkiliyor ve sağlık
konularında yanlış bilgilendirilmesine neden oluyor. Hekimler arasındaki olumlu
ilişkileri de zedeliyor.
“Bu dünya Sultan Süleyman’a bile kalmamış” lafını hepimiz
biliriz. Ama ne yazık ki geçmişe dair binlerce örnek olmasına rağmen, iyi
örnekler olsa da, birçok insanın eline iktidarı ve gücü alınca ahlaki ve etik
değerlerden hemen uzaklaştığını görürüz. Pek çok kişide alçak gönüllülük ve
mütevaziliğin bir anda kaybolduğuna, insanlara tepeden bakılır bir hale
gelindiğine şahit oluruz.
DEVAM EDECEK
Yayın Tarihi: 23.05.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder