31 Mayıs 2016 Salı

DÜŞÜNCE EVRENİNDE 2

Düşünce evreninde gezeceğimizi belirtmiştik. “Mum kokulu geceleriyle Amişler” yazı dizisini yazarken bu yazının ana fikride doğmuştu. Geçen bölümde “Saçma-Absürd” konusunu incelemiştik. Bugün yerimiz nereye kadar yeterse o kadar, yani bir veya iki başlıktaki konuyu inceleyeceğiz.

İlk konumuz “Bilinmezcilik.”

“Bilinmezcilik” insanın, kendi deneyimleriyle elde ettiği olguların ötesinde hiçbir şeyin varlığını bilemeyeceğini ileri süren öğreti. Bilinmezcilik hem bir terim, hem de düşünce evreninin kavramı olarak ortaya atıldı. Bilinmezcilik sözcüğünü hem geleneksel Yahudi-Hıristiyan tanrıcılığını, hem de tanrıtanımazlık öğretisini reddederek Tanrının varlığı sorununu ortada bırakan düşünürler için kullandı. Terim daha sonra geriye götürülerek bütün bilinemezci öğretileri kapsamıştır. Bilinmezcilik tarihsel olarak bilimin denetiminden yoksun insan düşüncesinin düştüğü büyük yanılgılara bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. İlk tepkiyi Antikçağ bilgicileri vermiştir. Onlara göre bilgi duyuların sonucudur ve duyular dışında bilgi edinilemez ve herkes için geçerli bilgi olamaz.

Bilinmezciliğe göre bilgiye duyularımızdan edindiklerimizle varırız. Duymadığımızı, yani işitmediğimizi, görmediğimizi, tutmadığımızı, koklamadığımızı bilmemiz imkânsızdır. Bilginin ortaya çıkması sadece o kadarla sınırlı mıdır? O bilgi ham bilgidir, ilk bilgi ve ilkel bilgidir. Bilgi anlama, kavrama ve işlenmeye de muhtaçtır. Görebildiğimiz en küçük dalga boylu ışınımı mor olarak algıladığımızdan, bundan daha küçük dalgaboyuna sahip olan ışınıma “morötesi ışınım” denen Ultraviole ışınları ile birlikte başka dalga boyutunda olan kızılötesi İnfrared ışınları görmüyoruz diye yok değildi. Gördük diye var olmadı. Onlar orda zaten hep vardı. Bizim algı boyutumuzun dışındaydılar sadece. Gün gelip onları görecek aygıtlar yapmayı başarınca görür olduk. Sesler içinde aynı şeyleri söyleyebiliriz. Mimaride akustik alanı diye bir bölüm var. Burada seslerin toplanması ve dağıtılması incelenir. Konuyla ilgili bilgim hiç yok, çam devirmekten korkarım; bunun için işin mimari boyutuna sadece değinmiş olalım. Ses teknolojileri konusundan gidecek olursak duymadığımız sesleri duyar hale gelmemizi sağlayacak birçok gelişmiş aygıta sahibiz. Şimdi bilinmezciliği aşan bilgiye sahibiz ve o bilgiyi duyularımızla sınırlı tutmuyoruz. Elbette bilgi arttıkça bilinmeyende artıyor. Ama bilginin artması anlama, kavrama ve bilginin işlenme konusunu kolaylaştırdı. En azından bugün çöldeki şaşkın bedevi değiliz.

Bugünkü ikinci konumuz “Ahlak.”

İnsanların toplum içindeki davranışlarını ve birbirleriyle ilişkilerini düzenlemek amacıyla başvurulan kurallar dizgesi, başka insanların davranışlarını olumlu ya da olumsuz biçimde yargılamakta kullanılan ölçütler bütünü. Tarih boyunca her insan topluluğunda ahlak dizgesi var olmuştur. Bu dizge toplumdan topluma ve aynı toplum içinde çağdan çağa değişiklik gösterir. Nesnel ya da toplumsal ahlak, insanın toplumun öteki bireylerine karşı ödevini içerir. Bu kurallar yazılı olmadığı için biçimsel bakımdan hukuktan farklı olmakla birlikte, gene de ahlak ile hukukun örtüştüğü, hatta özdeşleştiği durumları vardır. Toplumsal yaşama egemen olan hukuk kurallarıyla nesnel ahlak arasında sıkı bir bağ vardır. Toplumun genel ahlak görüşlerine ve toplumsal vicdana uygun düşmeyen hukuk düzenlemeleri, kendilerinden beklenen toplumsal işlevi yerine getiremeyeceğinden uzun ömürlü olmaz.

Ahlak insanların bir arada yaşamasını sağlayan kurallar bütünüdür. Yalnız insan ahlaka ihtiyaç duymayabilir. Ahlaklı olmak için bir başka insana ihtiyaç vardır. Kimsenin olmadığı bir ortamda gürültü çıkarsanız ahlaksız olmazsınız. Bomboş bir ovada görünme ihtimali hiç yokken tuvalete çıksanız ahlaksız olmazsınız. Bir ıssız adada küfürler etseniz ahlaksız olmazsınız. Sahipsiz bir bağın üzümünü yeseniz ahlakınız eksilmez.

Bu konu biraz daha açılmayı gerektiriyor. Değinilen her bölüm katlanarak açılıyor. Onun için gelecek bölümlerde ahlak konusunu sürdürülebildiği kadar sürdürelim.


DEVAM EDECEK



Yayın Tarihi: 06.05.2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder