30 Haziran 2016 Perşembe

DÜŞÜNCE EVRENİNDE 16

Bir süredir ara verdiğimiz “Düşünce Evreninde” yazı dizimize geri dönüyoruz. Bugün yabancılaşma konusuna değineceğiz. Yabancılaşma, insanın sadece insandan ayrı düşerek yabancılaşması değildir. Söz konusu olan insanın bulunduğu üretim aşamalarında öncelikle alınır satılır bir meta haline gelmesi, sonra ürettiği ürüne sanayi toplumu öncesinde olduğu gibi bedelsiz sahip olamamasıdır. İnsanın üretim aşamalarında makinenin bir parçası olduğu düşünülecek olursa insan olmaktan çıktığını anlamak zor olmaz. İşte buna yabancılaşma diyoruz. Kapitalist düzendeki uzlaşmaz çelişki buradadır.

Yabancılaşma görüldüğü gibi üretim aşamalarının bir sonucudur ama bununla sınırlı değildir. Diğer etkenlerle birlikte yabancılaşma kavramını yakından görelim.   

ALİENATİON (Yabancılaşma)
İnsanın çevresinden, işinden, emeğinin ürününden ya da benliğinden uzaklaşma ya da ayrılma duygusunu dile getiren kavram. Çağdaş yaşamın çözümlenmesinde çok kullanılan bu kavram değişik anlamlara gelir.

1)Güçsüzlük: İnsanın geleceğini kendisinin değil, dış etkenlerin, yazgının, şansın ya da kurumların belirlediğini düşünmesi

2)Anlamsızlık: Herhangi bir alanda etkinliğin kavranabilirlik ya da tutarlı bir anlam taşımadığı ya da genel olarak yaşamın amaçsız olduğu düşüncesi.

3)Kuralsızlık: Toplumca benimsenmiş davranış kuralarına bağlılık duygusunun yokluğu ve dolayısıyla davranış sapmalarının, güvensizliğin, sınırsız bireysel rekabetin yaygınlaşması.

4)Kültürel Yabancılaşma: Toplumdaki yerleşik değerlerden kopma duygusu.

5)Toplumdan Yalıtlanma: Toplumsal ilişkilerden dışlanma ya da yalnız kalma duygusu.

6)Kendine Yabancılaşma: İnsanın şu ya da bu şekilde kendi gerçekliğini kavrayamaması

Terimi en iyi bilinen anlamıyla Karl Marx kullanmıştır. Marx’a göre bu kavram, insansal ürünlerin insanı boyunduruğu altına alan karşıt güçler haline gelmeleri ve bunun sonucu olarak da insanı insan olmayana dönüştürmeleri sürecini dile getirir. Tarihsel süreçte insan, tarihsel ve toplumsal yasaların bilgisini edinip onlara egemen olamamasından ötürü, toplumsal gelişmeyi insansal özünü geliştirici bir biçimde geliştirememiştir. Toplumsal yasaların bilincine varmadan toplumsal gelişmeyi bilinçle ve insanca yönetmek imkansızdı. Bu bilgisizliğin sonucu olarak, tarihsel süreçte hep kendisine yabancı, eş deyişle insansal olmayan ürünler ortaya koymuştur. Bundan ötürü insan, yarattığı maddesel ve ruhsal dünyasını durmadan zenginleştirdiği halde bizzat kendisini maddesel ve ruhsal olarak durmadan yoksullaştırmıştır. Bunun sonucu olarak insan, bizzat kendi kendisine yabancılaşmış ve insan olmayana dönüşmüştür. 

İşte açıklama bu.

Gerçeği arayacak olursanız meta fetişizmi (saplantılı mal tutksu) bunun ürünüdür. Meta fetişizmi ancak insanın metayı araçsallaştırmasıyla önlenebilecekken, amaç haline getirildiği için, hem ürettiği metaya yabancılaşma ve hem onu edinmek için fazladan zaman tüketme gibi çifte sarmalın içine girmektedir.

Yabancılaşmanın bir olumsuz yanı yalnızlaşmadır ki buda fetişizmi doğuran ana etkendir.


DEVAM EDECEK


Yayın Tarihi: 22.06.2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder