Bir insanın neyini çalabilirsiniz? Kalbini çalabilirsiniz,
gönlünü çalabilirsiniz. Bundan dolayı suçlu olmazsınız, eminim kimse bu
hırsızlığınızdan rahatsız olmaz. Peki başka nelerini çalabilirsiniz? İşini
çalabilirsiniz, makam ve mevkisini çalabilirsiniz. Bu sizin kurnazlığınızı,
ustalığınızı veya kıskançlığınızı gösterir ki bunlarda yasalar karşısında suç
değildir. Daha başka birçok hırsızlık konusu vardır, çoğu suç kapsamına girer.
Suç kapsamına girmeyen başka suçlarda yok mudur? Olmaz mı? Mesela bir kişinin,
yarini çalmak, ümidini çalmak, yarınını çalmak gibi. Hemen belirtmek gerekir ki
bunların hırsızlığının şekli suç unsurunun ortaya çıkmasında etkisi olabilir. Amacımız
hukuken suç oluşturmayan hırsızlığı anlatmak olduğu için bu konuyu atlıyoruz.
Ne kaldı geriye?
Onuda Doğan Cüceloğlu’nun “Gerçek Özgürlük” isimli yazısını
okuduktan sonra bu yazımızın sonunda bulacaksınız. Şimdilik yazımızın sırrını
ele vermeyelim. Bildiğiniz üzere her yazının üç bölümü vardır. Giriş, gelişme
ve sonuç. Daha girişte yazının temel dayanağını ele verirsek onca edebiyatın,
yada argo deyimiyle “lugat parçalamanın” ne gereği var, değil mi? İşin özetini
çıkar git! Ama sayfanın dolması lazım, sizin ilginizi çekmek lazım. Bu başka
türlü sağlanmıyor. Şaka bir yana, konumuza dönelim ve Doğan Cüceloğlu’nun o
yazısını okuyalım.
*
Yirmi altı yaşındaydım. Amerika’ya yeni gitmiştim. Osgood’un
araştırma asistanlığını yapıyorum. Aynı odada.. John ve Gary adında iki asistan
daha var. Bir cumartesi günü ofise gittiğimde, halının üstünde emekleyen bir
oğlan çocuğu gördüm. Gary oğlunu getirmişti. Herkes kendi işini yapıyordu. Ben
de masama oturdum. Çalışmaya başladım. Odada oldukça alçak meşin bir koltuk
vardı. Fark ettiğimde çocuk ona çıkmaya çalışıyordu. Bir bacağını atıyor, tutunuyor
ama bir türlü koltuğa çıkamıyordu. Çocuk bunu dört beş kez denedi. Baba bir
yandan çalışırken bir yandan göz ucuyla oğlunu takip ediyordu. John ise hiç
ilgilenmiyordu; tamamiyle kendi işiyle meşguldü. Çocuk yine deneyip çıkamayınca
yerimden kalktım. Çocuğun koltuk altlarından tuttum. “Hoppa!” dedim ve onu meşin
koltuğun üstüne bıraktım. Çocuk hiç beklemiyordu. Önce şaşaladı, sonra koltuğun
üstünde öyle kalakaldı.
O zaman bilmiyordum, ama şimdi biliyorum. Benim anlam
çerçevem içinde o küçük çocuk benim yeğenimdi. Ben de onun amcası... İçinde
büyüdüğüm kasabanın anlam çerçevesi o çocukla aramızdaki ilişkiyi öyle
tanımlamıştı. Yeğenim koltuğa çıkmaya çalışıyordu ve amcası olarak ona yardım
etmek bana düşerdi. Çünkü babası Gary ve amcası John bir şey yapmaya pek
niyetli gözükmüyordu!
Vazifesini yapmış bir amcanın mutluluğu içinde gülümseyerek
Gary’e baktım. “Neden yaptın?” diye sordu. Vazifesini yapmış bir amcanın
rahatlığı içinde, “Çıkmaya çalışıyordu” dedim. Gary; “Ben de biliyordum çıkmaya
çalıştığını. Sen niye yaptın?” diye üsteledi. Şaşırdım ve sinirlendim. İçimden “Bu
Amerikalılara iyilik yaramıyor” diye düşündüm. Ama merak etmekten de kendimi
alamıyorum. Sonra sordu; “Sen ne yaptığının farkında mısın?” İçimden yine
sinirlendim. İstanbul psikolojiyi bitirmiş, iki yıl asistanlık yapmış, aydın
bir insandım. Ne yaptığımın farkında olmayacak biri değildim. “Bak” dedi; “Çocuk
koltuğa çıkacağına inanıyordu. Belki yarım saat, belki bir saat uğraşacaktı ama
eninde sonunda çıkacaktı. Öyle ucundan tutmuyordu. Çıkacağına inanmış biri
olarak, kedi yavrusu gibi tutunmuştu. Bırakmayacaktı. Deneyecek, deneyecek, en
sonunda çıkacaktı. Çıkınca dönüp bana bakacaktı. Ben de ona, “Çıktın”
diyecektim. Sonra inecekti. Yine uğraşacaktı. Bir saatte çıktığını belki yirmi
dakikada çıkacaktı. Bugün bütün gün onunla uğraşacaktı ve belki de beş dakikada
çıkar hale gelecekti. Bu onun bugünkü zaferi olacaktı. Sen onun zaferini
çaldın!”
Öylece bakakaldım. Bu hayatımda hiç unutmayacağım bir ders
olmuştu bana. Biliyor musunuz; iki hafta sonra Gary’e sordum. Neden sadece
“Çıktın!” diyecektin? Neden “Aferin sana oğlum, Alkış alkış” değil? Verdiği
cevabı hiç unutmayacağım; “Ben zaferine sadece tanık olurum. Onun benden aferin
almak için başarı peşinde koşması doğru değil. Kendisi için başarır ama benim
bildiğimi, gözlediğimi, tanık olduğumu bilir!”
( Doğan Cüceloğlu - Gerçek Özgürlük )
( Doğan Cüceloğlu - Gerçek Özgürlük )
*
İşte sözünü edeceğim, hukuken suç unsuru olmayan, ama bence
tüm yaşamı derinden etkileyecek bir hırsızlık “Zaferini çalmak”tı. Toplum
olarak çok yardım sever bir milletiz. Düşeni kaldırırız. Ama bunun neye yol
açacağını pek düşünmeyiz. Aslında her şeyin sonrası da çok önemlidir. Yazı
bundan sonra daha pek çok dehlizlere dalabilir. Dilimin ucuna çok soru ve
cevapları geliyor ama yazının karakteristik yapısını bozmayalım ve konumuza da,
yazımıza da burada son noktayı koyalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder