30 Haziran 2016 Perşembe

HER ŞEYİN SONRASI ÖNEMLİDİR

Bir insanın neyini çalabilirsiniz? Kalbini çalabilirsiniz, gönlünü çalabilirsiniz. Bundan dolayı suçlu olmazsınız, eminim kimse bu hırsızlığınızdan rahatsız olmaz. Peki başka nelerini çalabilirsiniz? İşini çalabilirsiniz, makam ve mevkisini çalabilirsiniz. Bu sizin kurnazlığınızı, ustalığınızı veya kıskançlığınızı gösterir ki bunlarda yasalar karşısında suç değildir. Daha başka birçok hırsızlık konusu vardır, çoğu suç kapsamına girer. Suç kapsamına girmeyen başka suçlarda yok mudur? Olmaz mı? Mesela bir kişinin, yarini çalmak, ümidini çalmak, yarınını çalmak gibi. Hemen belirtmek gerekir ki bunların hırsızlığının şekli suç unsurunun ortaya çıkmasında etkisi olabilir. Amacımız hukuken suç oluşturmayan hırsızlığı anlatmak olduğu için bu konuyu atlıyoruz.

Ne kaldı geriye?

Onuda Doğan Cüceloğlu’nun “Gerçek Özgürlük” isimli yazısını okuduktan sonra bu yazımızın sonunda bulacaksınız. Şimdilik yazımızın sırrını ele vermeyelim. Bildiğiniz üzere her yazının üç bölümü vardır. Giriş, gelişme ve sonuç. Daha girişte yazının temel dayanağını ele verirsek onca edebiyatın, yada argo deyimiyle “lugat parçalamanın” ne gereği var, değil mi? İşin özetini çıkar git! Ama sayfanın dolması lazım, sizin ilginizi çekmek lazım. Bu başka türlü sağlanmıyor. Şaka bir yana, konumuza dönelim ve Doğan Cüceloğlu’nun o yazısını okuyalım.  

*

Yirmi altı yaşındaydım. Amerika’ya yeni gitmiştim. Osgood’un araştırma asistanlığını yapıyorum. Aynı odada.. John ve Gary adında iki asistan daha var. Bir cumartesi günü ofise gittiğimde, halının üstünde emekleyen bir oğlan çocuğu gördüm. Gary oğlunu getirmişti. Herkes kendi işini yapıyordu. Ben de masama oturdum. Çalışmaya başladım. Odada oldukça alçak meşin bir koltuk vardı. Fark ettiğimde çocuk ona çıkmaya çalışıyordu. Bir bacağını atıyor, tutunuyor ama bir türlü koltuğa çıkamıyordu. Çocuk bunu dört beş kez denedi. Baba bir yandan çalışırken bir yandan göz ucuyla oğlunu takip ediyordu. John ise hiç ilgilenmiyordu; tamamiyle kendi işiyle meşguldü. Çocuk yine deneyip çıkamayınca yerimden kalktım. Çocuğun koltuk altlarından tuttum. “Hoppa!” dedim ve onu meşin koltuğun üstüne bıraktım. Çocuk hiç beklemiyordu. Önce şaşaladı, sonra koltuğun üstünde öyle kalakaldı.

O zaman bilmiyordum, ama şimdi biliyorum. Benim anlam çerçevem içinde o küçük çocuk benim yeğenimdi. Ben de onun amcası... İçinde büyüdüğüm kasabanın anlam çerçevesi o çocukla aramızdaki ilişkiyi öyle tanımlamıştı. Yeğenim koltuğa çıkmaya çalışıyordu ve amcası olarak ona yardım etmek bana düşerdi. Çünkü babası Gary ve amcası John bir şey yapmaya pek niyetli gözükmüyordu!

Vazifesini yapmış bir amcanın mutluluğu içinde gülümseyerek Gary’e baktım. “Neden yaptın?” diye sordu. Vazifesini yapmış bir amcanın rahatlığı içinde, “Çıkmaya çalışıyordu” dedim. Gary; “Ben de biliyordum çıkmaya çalıştığını. Sen niye yaptın?” diye üsteledi. Şaşırdım ve sinirlendim. İçimden “Bu Amerikalılara iyilik yaramıyor” diye düşündüm. Ama merak etmekten de kendimi alamıyorum. Sonra sordu; “Sen ne yaptığının farkında mısın?” İçimden yine sinirlendim. İstanbul psikolojiyi bitirmiş, iki yıl asistanlık yapmış, aydın bir insandım. Ne yaptığımın farkında olmayacak biri değildim. “Bak” dedi; “Çocuk koltuğa çıkacağına inanıyordu. Belki yarım saat, belki bir saat uğraşacaktı ama eninde sonunda çıkacaktı. Öyle ucundan tutmuyordu. Çıkacağına inanmış biri olarak, kedi yavrusu gibi tutunmuştu. Bırakmayacaktı. Deneyecek, deneyecek, en sonunda çıkacaktı. Çıkınca dönüp bana bakacaktı. Ben de ona, “Çıktın” diyecektim. Sonra inecekti. Yine uğraşacaktı. Bir saatte çıktığını belki yirmi dakikada çıkacaktı. Bugün bütün gün onunla uğraşacaktı ve belki de beş dakikada çıkar hale gelecekti. Bu onun bugünkü zaferi olacaktı. Sen onun zaferini çaldın!”

Öylece bakakaldım. Bu hayatımda hiç unutmayacağım bir ders olmuştu bana. Biliyor musunuz; iki hafta sonra Gary’e sordum. Neden sadece “Çıktın!” diyecektin? Neden “Aferin sana oğlum, Alkış alkış” değil? Verdiği cevabı hiç unutmayacağım; “Ben zaferine sadece tanık olurum. Onun benden aferin almak için başarı peşinde koşması doğru değil. Kendisi için başarır ama benim bildiğimi, gözlediğimi, tanık olduğumu bilir!”
( Doğan Cüceloğlu - Gerçek Özgürlük )

*

İşte sözünü edeceğim, hukuken suç unsuru olmayan, ama bence tüm yaşamı derinden etkileyecek bir hırsızlık “Zaferini çalmak”tı. Toplum olarak çok yardım sever bir milletiz. Düşeni kaldırırız. Ama bunun neye yol açacağını pek düşünmeyiz. Aslında her şeyin sonrası da çok önemlidir. Yazı bundan sonra daha pek çok dehlizlere dalabilir. Dilimin ucuna çok soru ve cevapları geliyor ama yazının karakteristik yapısını bozmayalım ve konumuza da, yazımıza da burada son noktayı koyalım.  



Yayın Tarihi: 17.05.2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder