Merhaba
sevgili okurlar.
Zaman
çocuklukta yavaş geçer. O çağlarda bir gün koca bir asır kadardır. Yaş
ilerledikçe gün yetmez olur. Bu kez bir gün, bir saat kadar kısa gelir bize.
İnsanın uğraşı ne kadar çoksa zaman o kadar yetmez olur. Teknolojinin kattığı
çeşitlilik iş ve eğlence dünyamızı tamamen doldurarak tükenen zamanın fark
edilmemesine neden oluyor. Çağımızda teknolojinin kendini yenileme hızına yetişmek
nerdeyse imkânsızdır. Bütün bunlar üst üste binince siz hiçbir şeyi fark
etmeden zaman çılgınca akar gider. Bu şiir bu kaygıların ürünüdür.
*
O kadar çabuk yaşanıyor ki her şey
Değmeden bana, geçiyorlar yanımdan
Ne olduğunu anlamadan daha birinin
Başka bir olgu önüme çıkıyor
Biri bitmeden daha, diğeri başlıyor
Düne ait konular unutuldu
Yarının, ne varsa elimde
Bir gün ileri takvimimiz
Aydın Göle
16.05.91
*
Çevre
kirliliğine başkaldırı şiiri. Hele gelişmiş ülkelerin çöplerini başka ülkelere
götürdüğünü okuyunca çok öfkelenmiştim. Çöpler kurşun ve cıva olarak sulara
karışıyor, radyosyon olarak çevreyi sarıyorlardı. Bu çöplerden bizde payımızı
almıştık. Tabiî ki söz konusu olan sadece sanayi atıkları değildi. Havaya
bırakılan gazlar, yağan yağmurlarla yere asit olarak iniyordu. Daha o zamanlar
GDO (genetiği değiştirilmiş organizmalar) gündemimize girmemişti. Bu gün olay
daha da vahimdir.
*
Sevda yeşille maviyle güzel
Sevdalar bulutla yağmurla
Dişlerinin arasında bir yeşil otla
At gibi özgür doğayla güzel
Sevdalar hep yaşanmış
Sevdalar ilk yaşanmış
Sevdalar daim yaşanacak
Yalnız şimdi asit, şimdi radyasyon
Varılacak son istasyon
Ki el ele tükenişimize gidiyoruz
Aydın
Göle
16.05.91
*
Bir komşum
vardı. Gençliğinde oldukça yakışıklıydı. Öğretmen komşumuzun kızını severdi. Evlenecekler
diye bakılırken bir sokak ötedeki başka bir kızla evlenerek herkesi
şaşırtmıştı. Evlendikten sonra kimseyle karışmaz, kimseyle görüşmez oldu. Evden
işe, işten eve.. bu arada alkole kapıldı. Bütün yaptığı buydu. Benimle
hiç konuşmazdı. Bir gün sanki beni ilk defa görüyormuş gibi sakatlık nedenimi
sorunca şaşırdım. Meğer oğlu Eskişehir de biyoloji okuyormuş. O benim
hastalığıma çare bulacakmış. 40 senede konuştuğumuz bu kadardı. Sonra bir gün
aniden vefatını duydum. Allah kusurlarını affetsin. Bu şiir ona.
*
(komşum
Nazif’e)
Ben onun tükenişini gördüm
Yüzünde iğreti bir tebessüm
Gözü cinnet yeşili
Her akşam sokaklara kusuyordu
Ona bağırıyorlardı, o susuyordu
Yaşamak nasıl şeydi onun için
Ölüme koşmak mı yalnızca
Kim biliyordu, ben bilmiyordum
Seviyor muydu, sevmiyor muydu
Gülüyormu, yoksa ağlıyor muydu
Bildiğim hep içiyordu
yalnızca içiyordu
Aydın Göle
19.07.91
*
Mahallemizin Nihat abisi vardı. Eskiden tarla olan 67 depreminden sonra
ekilmeyip bir tarafında salıncakların kurulduğu, bir tarafında da aynı anda 3
futbol maçının oynandığı yerde oda futbol oynardı. Kısa boyluydu ama sağlam
vücudu vardı. Şutlarının önünden kaçarlardı. Öyle şutlar atardı ki kale
direklerini yıkardı. Bu şiir de onun için..
*
sirkeci Nihat’a
Bir merhaba demeden geçmezdi
Kendi istese eminim ayakları gitmezdi
İnsanlara borçlu gibi saygılı
Ödemek için sevgisini verdi, aklını verdi
Beynini boşalttı
Kafatası çıplak gezdi
Yalnızca içmek fikrini vermedi
Şaraptan vazgeçilir mi hiç
Şarap ki kandır, kadındır
Şarap ki ikinci adındır
Cennetin gizli anahtarıdır
Yaşamak istedikçe cennette şaraba sarıldı
Sarıldıkça şaraba ölüm meleği yaklaştı adım adım
Ve bir sabah bir parkta
ölü bulundu bir bankta
Aydın
Göle
19.07.91
*
Bu kız
vahşi, ele avuca sığmaz bir kızdı. Cahildi, cesurdu. Gözü pekti. Sevdiğini
evinden dışarı çıkarıp dövebilecek, çıkmazsa camını taşlayacak kadar da deli.
Onun başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. Ata eyersiz biner,
kendini rüzgârın kızı sanırdı. Canının istediğini hiç çekinmeden yapardı. Bir
gece, sokak lambaları yanmadığı bir gece ağıldan atın üstünde uzun saçlarını
elbise yapmış çırılçıplak çıkmıştı. Gökte ay, o atın üstünde çıplak, sanki bir
masalı oynuyordu. Bu şiir de onun için yazıldı.
*
34 DS 129 mavi renault’la
Hışımla ve homurdanarak
Kaçmak ister gibi buralardan
Lastiklerini yakarak
Gelişin gibi ansızın meçhule gittin
Yüreğime çok bunlar,
çok, seni severken
Seni beklerken nakış nakış işlemiştim
Özleminle büyütmüştüm sevgini yüreğimde
Artık bıktım böyle gelip gitmenden
Bundan sonra sen olmayacaksın düşüncelerimde
Belki zor olacak ama seni unutacağım
Aydın Göle
25.07.91
*
Eski Sovyet
Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinde Gorbaçov devlet başkanlığına seçilir
seçilmez değişiklikler kendini göstermeye başladı. En sonunda Sovyet rejimi
totaliter bürokrasisine sosyalizmi kurban etti. Uzay endüstrisini kuran rejim
tarladaki domatesi şehirlere uzun mevzuat yüzünden götüremeyerek hantallaştı ve
kendini tasfiye etti. Bu dizi şiirler o dönemin şiirleri.
*
Nehirler rüzgar değildir, Tarihte
Rüzgarlar hafif meşreptir her yöne eser
Tutkuyla denizlere akar nehirler
Tarihte sadece özgürlüğe
Ne yapsanız geriye döndüremezsiniz
*
Bu arada
Irak diktatörü Saddam Hüseyin kandırılarak Kuveyt’e girmesi için
cesaretlendirildi. Sonrada dünya petrollerini denetler konumuna gelmemesi için
ordan çıkması söylendi. Irak diktatörü çıkar ama tepesine bombaları yemekten
kurtulamaz. Şiirle bu savaşı maç seyreder gibi televizyonlardan izlediğimiz ilk
savaş olması nedeniyle anlatmak istedim.
*
Dünya soğuk savaşın çelik sesinden
demir perdesinden
yavaş yavaş kurtulurken
Bir tek güç “dünya barışını” kurmaya
korumaya kalkışmış
Tv’den naklen yayınlanan saldırılarla
Bir küçük zorbaya karşı
Aydın Göle
20.08.91
*
Sovyet
rejiminin çatırdadığı, iki kelimeyle belli olmuştu. Biri “glasnost” diğeri de
“perestroyka.” O günleri yaşayanlar bu iki kelimeyi çok duymuştu. Dil
tiki olmuştu bile. Peki ne demekti bu iki kelime? Cevabı şiirin içinde bulacaksınız.
*
Bütün dillerde hakim dillerin sözcükleri
Birde Rusçadan Glasnost, Perestroyka
Yani açıklık, yani yeniden yapılanma
Yani aldatılmışlığın değişik itirafı
Aydın Göle
20.08.91
*
Romanyada
komünist lider yakalanmış ve öldürülmüş, Bulgaristan rejimi çökmüş; Polonya,
Çekoslovakya ve Macaristan komünistleri alaşağı etmiş, doğu Almanya’yı batı
Almanya’dan ayıran duvar yıkılmıştı. Kimsenin inanacağı şey değildi.
Sosyalizmin bu kadar çabuk yıkılacağına kimse ihtimal dahi veremezken yıkıldı.
Bu şiirde bunu bulacaksınız.
*
Siz hiç bu kadar umutlanmamıştınız
Böyle heyecanla beklememiştiniz yarını
40 yılın başı
Duvarlar yıkılıyor, tiranlar devriliyordu
Kandırılmaktan kurtuluyordunuz
Siz ne umutlarla ne vaatlerle
Tiranları getirdiniz başınıza faşizmi yenerek
Siz kazanmıştınız o korkunç savaşı
her cephede
Ama içerde umuda yenildiniz
Bunu anladığınızda en yıkılmaz duvarlar
44 yıl sonra 1989 da
‘Anma pulu’ gibi koleksiyona girdi
Müzelere girdi
Siz ki kandırılmadan önce sanayi devi
Siz ki kandırıldıktan sonra bizden geri
56 Macaristan
On bir yıl sonra 67 Çekoslavya
Prag baharı
Tanklara yerildi
Her bahar tohum atılır ve her sonbahar hasat
Aydın
Göle
20.08.91
*
Hepinize mutlu pazarlar sevgili okurlar.
Yayın Tarihi: 21.07.2013