Bayramdan sonraki ilk yazımıza geçmiş bayramınızı kutlayarak
başlamak istiyorum sevgili okurlar. Güzel bir bayram geçirmiş olmanız umuduyla
ömrünüzce nice mutlu bayramlara ermenizi Yüce Allah’tan dilerim. Bu hafta boyu
sürecek, yani 3 bölümlük; ülkemizin (az gelişmiş ülkelerde dahil) aydın
sorununu anlatan yazı dizimize şimdi başlayalım.
*
Osmanlı
imparatorluğunun çöküş dönemi aynı zamanda bir arayış dönemidir. İç dinamikleri
yeterince olmayan, olanı da göremeyen, yabancı ülkelerde eğitim almış kişilerin
çareyi dışarıda arama dönemi bu döneme rastlar. Dışarıda, yani batıda neler
olmaktadır ki dikkatler batıya çevrilir?
Batıda kentsoylular (burjuvalar) ve
düşünürleri (aydınları), feodalizmi ayakta tutan tüm kurumlara karşı savaş
açmışlardı. Saray ve kilise tarafından ezilen halk kitlelerini arkalarına
alarak bu savaşları yürüttüler.
Böylelikle:
1. feodal aristokrasiye karşı tüm ulus
karşı durdu;
2. aristokratik devletin
keyfiliğine karşı bireyler karşı durdu;
3. kiliseye ve onun teolojisine karşı
sanat ve bilim karşı durdu.
Bunun sayesinde bir tarih kapanıyor, 20. yy’ı belirleyecek yeni bir çağ başlıyordu. Bu çağ, eski klasik imparatorlukların yok edilme çağıdır. Köylülükten koparak, üretimin tarlalardan fabrikalara kaydırılmasıyla daha çok mal üretme dönemi başlamış oldu. Bu üretime Ham Madde ve Pazar sağlayacak yeni tip imparatorluklar cumhuriyet adıyla kurulmuştur.
Bunun sayesinde bir tarih kapanıyor, 20. yy’ı belirleyecek yeni bir çağ başlıyordu. Bu çağ, eski klasik imparatorlukların yok edilme çağıdır. Köylülükten koparak, üretimin tarlalardan fabrikalara kaydırılmasıyla daha çok mal üretme dönemi başlamış oldu. Bu üretime Ham Madde ve Pazar sağlayacak yeni tip imparatorluklar cumhuriyet adıyla kurulmuştur.
İşte Osmanlının son dönem
okumuşlarının dikkatlerini batıya çevirme sebebi buydu. Bunlara o zamanki
adıyla ‘münevver’ şimdiki adıyla ‘aydın’ denirdi. Verilen sıfat ışık saçmak
karanlığı bitirmek anlamlarını içerir. Bilgiye ve bilmeye verilen önem bu
sıfatla belli oluyor değil mi? Peki
aydın dediğimiz kişiler bunu hak ediyorlar mı? Bu sıfat bol keseden dağıtılacak
kadar ucuz mudur acaba? Nedir bunun ölçüsü, daha doğrusu ölçüsü ne olmalıdır?
Eskilerin bir sözü var, “efradını câmi, ağyarını mâni” derlerdi. “Yani gerekli olan tüm bilgileri toplayan,
gereksiz olan bilgilerin hiçbirini dahil etmeyen” demek olan bu söz; olması
gereken aydın tipini belirlememize yardımcı olacaktır.
Bir aydında bulunması gereken
nitelikleri ana başlıklar halinde görelim.
* Eğitim: En az bir konuda
akademik eğitim ön şarttır.
* Genel kültür: Hem mesleki
yayınları, hem genel konuları izlemekte çok gerekli. Ayrıca sanatla, felsefeyle
bilerek ve seçerek ilgilenmekte aydının görevidir. Klasik batı veya Klasik Türk
müziğini bilmeden aydın olunamaz bence. Sanat etkinliklerinin izlenmesi de
gösteri, gösteriş amacıyla değil, görev olarak da değil; anlayarak, zevk
alınarak yapılmış olmalıdır.
* Toplumsal etkinliklere katılım: Eğitim, sağlık, düşünce yayma gibi aklınıza gelebilecek her etkinlikte aydın kendini orda bulunmak zorunda hissetmelidir. Buralarda etkin görevler almalıdır.
* Toplumsal etkinliklere katılım: Eğitim, sağlık, düşünce yayma gibi aklınıza gelebilecek her etkinlikte aydın kendini orda bulunmak zorunda hissetmelidir. Buralarda etkin görevler almalıdır.
* Sorgulama ve özeleştiri: Aydın
denen kişinin kendi inancı ve düşüncesine rağmen tarafsızlığını korumak
zorunluluğu vardır. Olayları, gelişmeleri, hatta kendini bile sorgulayan bir
yapısı olmalıdır. Aydın kişi, sorgulamadan, irdelemeden görüş açıklamamalı,
sorumsuz davranmamalıdır.
* Hoşgörü: Aydın kişi hoşgörü
(müsamaha, tolerans) sahibi olmalıdır. Cinsiyet, ırk, ten, etnik veya sosyal
köken, din, siyaset, düşünce, kanaat, ulusal bir azınlıktan olma ayrımı
yapmamalıdır. Davranışları itibarıyla insancıl olmalıdır.
* Sertliğe, zorbalığa karşı olma: Aydın
kişi, barıştan yanadır; kaba güç kullanımına, zorbalığa karşıdır. Ancak
barıştan yana olmak, savaşa karşı olmak, zorbalara, yayılmacı güçlere boyun
eğmek şeklinde anlaşılmamalıdır. Zorbalığa karşı olmak, gerektiğinde zorbalarla
mücadele de gerektirir.
* Özverili davranma: Aydın,
inançları, amaçları doğrultusunda maddi, manevi özveri gösterebilen kişidir.
Aydın, hep kendi çıkarını kollayan, homo economicus bir tip değildir.
Başkalarını kandırmaya çalışmaz. Şarlatanlık yapmaz. Özellikle bilgi, kültür,
varlık konusunda paylaşmacıdır. Çıkar uğruna bazı çevrelerin (eskilerin
deyimiyle) “tellal”lığına soyunmaz.
* Tutarlılık: Aydın kişinin açıkladığı, savunduğu düşüncelerle, davranışları ve yaşam biçimi aynıdır. Bir aydın, ele verir talkını kendi yutar salkımı anlayışında olamaz. Ortama, şartlara göre sık sık fikir, görüş değiştirmez, esen yele göre yelken açmaz. Mevlana’nın deyişiyle olduğu gibi, göründüğü gibi davranır. Savunduğu görüşlerle çelişkili davranışa meyledecek bir yaşama biçimi yoktur.
* Tutarlılık: Aydın kişinin açıkladığı, savunduğu düşüncelerle, davranışları ve yaşam biçimi aynıdır. Bir aydın, ele verir talkını kendi yutar salkımı anlayışında olamaz. Ortama, şartlara göre sık sık fikir, görüş değiştirmez, esen yele göre yelken açmaz. Mevlana’nın deyişiyle olduğu gibi, göründüğü gibi davranır. Savunduğu görüşlerle çelişkili davranışa meyledecek bir yaşama biçimi yoktur.
* Alçakgönüllülük: Alçakgönüllülük
insan severliktir, insanı sevmek aydın olmanın da vazgeçilmez koşuludur. Aydın
kişi, küçük dağları ben yarattım edası içinde olamaz; insanlara, çevreye
küçümseyerek yukarıdan bakmaz, yüksekten atmaz. Hele hele bazı çevrelerin
pohpohlamasına gelerek, büyüklük kompleksine kapılmaz, yağcılık yapmadığı gibi,
kendisine yağcılık yapılmasından da hoşlanmaz.
* Özsaygı: Aydın kişinin çevresine olduğu gibi kendisine de saygısı
vardır. Özsaygısını yitirecek davranışlar içine girmez, saygınlığını, onurunu
korur; bunun için gerektiğinde mücadele verir.
Yukarıdaki erdemlere, özelliklere,
niteliklere başkaları da eklenebilir. Görülüyor ki aydın olma, bu kimliği
taşıma kolay olmadığı gibi, örnekleri de bol değildir. Aydın sıfatı, ağırdır,
beraberinde yükümlülükler, sorumluluklar getirir. Bu nedenle aydın sıfatı
kullanılırken ihtiyatlı olunmalıdır. Aydın olmanın kerameti kendinden ya da
yakın bir çevreden, bir klik, hizip, çıkar grubundan aktarılmış (menkul)
olmamalıdır.
Ülkemizin bir
aydın açmazı vardır. Bu aydınlar yabancı ülkelerden gelmiş turist gibidirler.
Turistler hiç değilse gittikleri yerleri merak edip öğrenme çabasındadırlar.
Bizim aydınımızda buda yoktur. Küçümsediği halk yaşayışını öğrenmek yerine ona
kafasındaki örnekleri uygulamaya kalkar sürekli. Herkes ayrı bir kıyafet
giydirir insanlara. Bunun için ülkemizde birden fazla Türkiye vardır.
Oysa
Türkiyelilik kavramı ortak payda olarak Türk milletini sunar bizlere. İslam
dini onun dayandığı moral değerdir. İslam diniyle birlikte kesinlikle arap
olmamıştır. Kurduğu devletlerin mimarisi, şiiri ve musîkideki sanat anlayışı
bunu açıkça gösterir.
Kanal 7 den
tanıdığımız Hürriyet Gazetesi yazarı Ahmet Hakan bunu ne güzel dalgaya almıştı.
Hatırlayalım mı?
“BİR: Emre Aköz takma sakal, sarık ve cüppe ile Reina’ya gidip
isli viski içsin kampanyası...
İKİ: Abdurrahman Dilipak, Perestroyka Joke’ta Güneri Civaoğlu
ile “Bir Başka Açıdan Kemalizm” sohbeti yapsın kampanyası...
ÜÇ: Hayrünnisa
Gül, Beymen Brasserie’de sosyetik arkadaşlar edinsin kampanyası... DÖRT: Hikmet Çetinkaya İzmir’de bir
ışık evinde maklube yesin kampanyası...
BEŞ: Ertuğrul Özkök umreye gitsin
kampanyası...
ALTI: Fehmi Koru papyon kravat takıp
Rezervuar Köpekleri gecesine katılsın kampanyası...
YEDİ: Ali
Bulaç ‘Tekyön’de yazar ajanı Sayım Çınar ile buluşsun kampanyası...
SEKİZ: Haşmet Babaoğlu Teşvikiye Camii’nde
her cuma vaaz versin kampanyası… ”
Burada ismi
geçenlere istediğiniz kişiyi ekleyin ne kadar zıt olduklarını görürsünüz.
Yaptıklarından veya davrandıklarından ayrı şeyler ekleyin imkânsız şeyler
istemiş gibi olduğunuzu düşünerek yakıştıramayacaksınız bile. Peki o zaman
bizim ortak buluşma noktamız nerdedir? Böyle bir buluşma noktamız var mıdır
gerçekten?
DEVAM EDECEK
Yayın Tarihi: 12.08.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder