31 Ağustos 2013 Cumartesi

İKİ YAZI BİR KONU

1. Yazı: 
FUTBOLDA DÜNYA KUPASINA KATILMAYI KAÇIRIRSAK BİLE,
DÜNYAYI HER ALANDA KAÇIRMAYALIM

  
Sürekli yakınır dururuz, en küçük umutsuzluğumuzda ne olacak bu milletin hali deriz. Bizim adam olmayacağımız fikri kendi aramızda pek yaygındır. Oysaki içimizdeki cevherleri ortaya çıkarıp onları işlemek gerekir. Her ne kadar gördüğümüz tablo hoş almasa da bu bizi yanıltmasın. Ülkemizin gizil gücü (hani potansiyel denir ya, işte o) her şeyin üstesinden geleceğimizin garantisidir.

Bütün olumsuzlukların nedeni Asya tipi üretim tarzından kalma alışkanlıklardan kurtulamadığımız için kayıtlı ekonomilerin güdümünde kentsel dönüşümü yapamamış olmamızdandır. Her alanda tek adama oynamamız da bunu gösteriyor. Rahmetli Özal’ın cumhurbaşkanı olmasıyla Anap’ın bitmesi tesadüf değildir. Çünkü Özal ikinci adamı yetiştirmedi, tıpkı şimdi sayın başbakanın yaptığı gibi.. Sayın Deniz Baykal onlardan geri durabilir mi?  Onunda yanında yıllardır geleceği kucaklayacak ikinci adam olmaya aday birini görmedim, şimdide Kemal Kılıçdaroğlu’ndan da, Devlet Bahçeli’den de görmüyorum. Eski cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’de kendinden sonrasını düşünmedi. Her alanda durum aynı. Tek adamlık kanımıza işlemiş. Geçen hafta A Milli Futbol takımımızın dünya kupasına katılma ihtimalinin epey azalması üzerine, önceki dünya kupasına katılma hakını kaybettiğimiz için istifa eden Fatih Terim tekrar milli takım antrenörlüğüne getiriliyor. Oysa aynı Fatih Terim milli takım antrenörlüğünden istifa edince tek adamlığın en çarpıcı örneklerini gördük. Arkasından gelecek bir selefi yoktu. Bu da bir ekolsüzlüğün, bir başıboşluğun işaretidir. Bu yüzden bizde her şey atamayla oluyor, yetiştirmeyle değil. 

Ekip oyunu dediğimiz futbol gibi bir oyunda tek adamlılık, değişik kimlik yapısının dışa vurumudur. Bu toprakların genel karakteri de ne yazık ki budur. Eskiden hiç değilse nezaket vardı şimdi o da yok! Son zamanlarda televizyon seyretmiyorum. Yiğit Bulut Habertürk televizyonundayken kendisinin sunduğu ve depremde erken uyarı konulu “Sansürsüz” adlı programda da bunu çok seviyesiz biçimde gördüm. Bilim adamı kimlikli iki jeologun birbirlerine karşı saygısı yoktu. Tahminler  üzerine akıl yürütülen bir konuda kimsenin ortak bir fikirde olması mümkün değilken biri diğerine ilkokul çocuğu muamelesi uyguluyordu. Bu ikinci adama tahammülsüzlüğün belirtisidir.

Bilim adamları böyleyse siyasetçilerden ne beklenmez ki?

Bütün gizil gücümüze rağmen dünyayla rekabet edecek kadar gelişemeyişimizin nedeni budur. Gelen başarı da bu yüzden sürekli olmuyor. Konuyu en belirgin ve herkesin anlayacağı konu olan futbola getirecek olursak son yirmi yılda bir kere dünya kupasına, iki kere Avrupa şampiyonasına katılmışız. Bir takımımız bir kere eski adıyla UEFA kupasını kazanmış. Toplamda bakarsanız çok şeyler yapılmış sanırsınız. Evet şimdi sözün burasında ne dediğinizi duyar gibiyim. Eskiden bunlar bile yoktu diyorsunuz biliyorum. Eskiden bunlar bile yoktu diye şimdi olanla yetinelim mi yani? Bizde geliştik diyoruz ya, yerimizde saymadık ki.. fakat çok dalgalı seyrediyoruz. Yani inişimiz çıkışımız çok. Neden bu kararsız gidiş? Neden bu kadar istikrarsızlık? Cevaplarını aradığım soru bu. Başından beri anlattıklarımda, bu sorunun cevaplarıydı.

Ya yetinme duygusuna çok çabuk sahip oluyoruz, yada kendimizi gereğinden fazla abartıyoruz. Herkes kendini en harika görüyor. Kimsenin gerçekleri görmeye tahammülü yok! Kimsenin yetkilerini paylaşmaya niyeti yok. Ne olursa olsun zamanla bu tarafımızda törpülenecektir. Şartlar devamlılığı gerektiriyor çünkü. Devamlılığı sağlayan ayakta kalacak ve başarılı olacaktır. Ülkeler içinde bu böyle, şahıslar içinde..

Futbolda dünya kupasına katılmayı kaçırırsak bile, dünyayı her alanda kaçırmayalım.


***   ***   ***
  
2.Yazı: 
DÜNYANIN HER YERİNDE USULSÜZLÜK, YOLSUZLUK VE HİLE YAPILIYOR

Dört beş sene kadar oluyor, gördüğüm bir video’yu hala unutmuş değilim. O kadar şaşırmıştım ki.. İsveçin uefa kupası kazanmış takımı IFK Göteborg’un Danimarkalı kalecisi Kim Christensen Orebro takımıyla yaptıkları maçta kale direklerini yerinden oynatarak kaleyi küçültürken kameralara yakalanmış. Bir süre sonra hakem kalenin daraldığını fark edince gidip direkleri yerine koyuyor, fakat kalecinin bunu yaptığını görmediği için kaleci maçı tamamlıyor. İsveç futbol federasyonunun kaleci Christensen’e kaç maç ceza verdiğini bilmiyorum.

Hile, adam kandırma sadece bize özgü bir olay mı sanıyordunuz? O zaman durun bitmedi, bir olay daha anlatayım.

Almanların iri yarı, boylu poslu Hıristiyan Demokrat bir başbakanları vardı. Almanlar başbakanlara şansölye derler. İşte o Şansölyenin adı Helmut Kohl’dü. Bu Helmut Kohl ne yapmıştı biliyor musunuz?  Örtülü ödenekten parti kasasına para aktarmıştı. İktidardan düştükten sonra bunu kanıtladılar. Sonucun ne olduğu konumuz açısından pek önemli değil. Bizim açımızdan önemli olan bu yolsuzluğun yapılmış olması..

Şunu demeye çalışıyorum: hile, adam kandırma,  nüfus kullanma, idareyi kötüye kullanma dünyanın her yerinde var. Hem bunun için ülke olarak zengin olmak yada fakir olmak önemli değil. Her türlü durumda kolay yoldan bol kazanç edinmek isteyen her ülkede bolca insan var. kabul ediyorum; böyle hızlı değişimlerde yolsuzluk artar. Bizde yolsuzluğun fazla olması bu yüzden. İşsizlik arttıkça, gelir düzeyi düştükçe yolsuzlukların arttığı da bir gerçektir.

Sözün kısası dünyada neler oluyor neler.. kimse kendini kötü hissetmesin. Bir gün bu ülkede gelişmiş ülkeler katına yükselince bu tip rahatsız edici olayların bittiğini göreceksiniz. Ne tek adam olma yarışı kalacaktır, ne her alanda adam kayırma, ne yolsuzluk nede hile..



Yayın Tarihi28.08.2013 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder