1. Yazı:
FUTBOLDA DÜNYA
KUPASINA KATILMAYI KAÇIRIRSAK BİLE,
DÜNYAYI HER ALANDA
KAÇIRMAYALIM
Sürekli yakınır dururuz, en küçük umutsuzluğumuzda ne olacak
bu milletin hali deriz. Bizim adam olmayacağımız fikri kendi aramızda pek yaygındır.
Oysaki içimizdeki cevherleri ortaya çıkarıp onları işlemek gerekir. Her ne
kadar gördüğümüz tablo hoş almasa da bu bizi yanıltmasın. Ülkemizin gizil gücü
(hani potansiyel denir ya, işte o) her şeyin üstesinden geleceğimizin
garantisidir.
Bütün olumsuzlukların nedeni Asya tipi üretim tarzından
kalma alışkanlıklardan kurtulamadığımız için kayıtlı ekonomilerin güdümünde
kentsel dönüşümü yapamamış olmamızdandır. Her alanda tek adama oynamamız da
bunu gösteriyor. Rahmetli Özal’ın cumhurbaşkanı olmasıyla Anap’ın bitmesi
tesadüf değildir. Çünkü Özal ikinci adamı yetiştirmedi, tıpkı şimdi sayın
başbakanın yaptığı gibi.. Sayın Deniz Baykal onlardan geri durabilir mi? Onunda yanında yıllardır geleceği kucaklayacak
ikinci adam olmaya aday birini görmedim, şimdide Kemal Kılıçdaroğlu’ndan da,
Devlet Bahçeli’den de görmüyorum. Eski cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’de
kendinden sonrasını düşünmedi. Her alanda durum aynı. Tek adamlık kanımıza
işlemiş. Geçen hafta A Milli Futbol takımımızın dünya kupasına katılma
ihtimalinin epey azalması üzerine, önceki dünya kupasına katılma hakını
kaybettiğimiz için istifa eden Fatih Terim tekrar milli takım antrenörlüğüne
getiriliyor. Oysa aynı Fatih Terim milli takım antrenörlüğünden istifa edince
tek adamlığın en çarpıcı örneklerini gördük. Arkasından gelecek bir selefi
yoktu. Bu da bir ekolsüzlüğün, bir başıboşluğun işaretidir. Bu yüzden bizde her
şey atamayla oluyor, yetiştirmeyle değil.
Ekip oyunu dediğimiz futbol gibi bir oyunda tek adamlılık,
değişik kimlik yapısının dışa vurumudur. Bu toprakların genel karakteri de ne
yazık ki budur. Eskiden hiç değilse nezaket vardı şimdi o da yok! Son
zamanlarda televizyon seyretmiyorum. Yiğit Bulut Habertürk televizyonundayken
kendisinin sunduğu ve depremde erken uyarı konulu “Sansürsüz” adlı programda da
bunu çok seviyesiz biçimde gördüm. Bilim adamı kimlikli iki jeologun
birbirlerine karşı saygısı yoktu. Tahminler
üzerine akıl yürütülen bir konuda kimsenin ortak bir fikirde olması
mümkün değilken biri diğerine ilkokul çocuğu muamelesi uyguluyordu. Bu ikinci
adama tahammülsüzlüğün belirtisidir.
Bilim adamları böyleyse siyasetçilerden ne beklenmez ki?
Bütün gizil gücümüze rağmen dünyayla rekabet edecek kadar
gelişemeyişimizin nedeni budur. Gelen başarı da bu yüzden sürekli olmuyor.
Konuyu en belirgin ve herkesin anlayacağı konu olan futbola getirecek olursak
son yirmi yılda bir kere dünya kupasına, iki kere Avrupa şampiyonasına
katılmışız. Bir takımımız bir kere eski adıyla UEFA kupasını kazanmış. Toplamda
bakarsanız çok şeyler yapılmış sanırsınız. Evet şimdi sözün burasında ne
dediğinizi duyar gibiyim. Eskiden bunlar bile yoktu diyorsunuz biliyorum.
Eskiden bunlar bile yoktu diye şimdi olanla yetinelim mi yani? Bizde geliştik
diyoruz ya, yerimizde saymadık ki.. fakat çok dalgalı seyrediyoruz. Yani
inişimiz çıkışımız çok. Neden bu kararsız gidiş? Neden bu kadar istikrarsızlık?
Cevaplarını aradığım soru bu. Başından beri anlattıklarımda, bu sorunun
cevaplarıydı.
Ya yetinme duygusuna çok çabuk sahip oluyoruz, yada
kendimizi gereğinden fazla abartıyoruz. Herkes kendini en harika görüyor.
Kimsenin gerçekleri görmeye tahammülü yok! Kimsenin yetkilerini paylaşmaya
niyeti yok. Ne olursa olsun zamanla bu tarafımızda törpülenecektir. Şartlar
devamlılığı gerektiriyor çünkü. Devamlılığı sağlayan ayakta kalacak ve başarılı
olacaktır. Ülkeler içinde bu böyle, şahıslar içinde..
Futbolda dünya kupasına katılmayı kaçırırsak bile, dünyayı her
alanda kaçırmayalım.
*** *** ***
2.Yazı:
DÜNYANIN HER
YERİNDE USULSÜZLÜK, YOLSUZLUK VE HİLE YAPILIYOR
Dört beş sene kadar oluyor, gördüğüm bir video’yu hala
unutmuş değilim. O kadar şaşırmıştım ki.. İsveçin uefa kupası kazanmış takımı
IFK Göteborg’un Danimarkalı kalecisi Kim Christensen Orebro takımıyla
yaptıkları maçta kale direklerini yerinden oynatarak kaleyi küçültürken
kameralara yakalanmış. Bir süre sonra hakem kalenin daraldığını fark edince
gidip direkleri yerine koyuyor, fakat kalecinin bunu yaptığını görmediği için
kaleci maçı tamamlıyor. İsveç futbol federasyonunun kaleci Christensen’e kaç maç
ceza verdiğini bilmiyorum.
Hile, adam kandırma sadece bize özgü bir olay mı
sanıyordunuz? O zaman durun bitmedi, bir olay daha anlatayım.
Almanların iri yarı, boylu poslu Hıristiyan Demokrat bir
başbakanları vardı. Almanlar başbakanlara şansölye derler. İşte o Şansölyenin
adı Helmut Kohl’dü. Bu Helmut Kohl ne yapmıştı biliyor musunuz? Örtülü ödenekten parti kasasına para
aktarmıştı. İktidardan düştükten sonra bunu kanıtladılar. Sonucun ne olduğu
konumuz açısından pek önemli değil. Bizim açımızdan önemli olan bu yolsuzluğun
yapılmış olması..
Şunu demeye çalışıyorum: hile, adam kandırma, nüfus kullanma, idareyi kötüye kullanma
dünyanın her yerinde var. Hem bunun için ülke olarak zengin olmak yada fakir
olmak önemli değil. Her türlü durumda kolay yoldan bol kazanç edinmek isteyen
her ülkede bolca insan var. kabul ediyorum; böyle hızlı değişimlerde yolsuzluk
artar. Bizde yolsuzluğun fazla olması bu yüzden. İşsizlik arttıkça, gelir
düzeyi düştükçe yolsuzlukların arttığı da bir gerçektir.
Sözün kısası dünyada neler oluyor neler.. kimse kendini kötü
hissetmesin. Bir gün bu ülkede gelişmiş ülkeler katına yükselince bu tip rahatsız
edici olayların bittiğini göreceksiniz. Ne tek adam olma yarışı kalacaktır, ne
her alanda adam kayırma, ne yolsuzluk nede hile..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder