Bugün sizlerle 7.10.2009 tarihinde yayınlanan yazımı
paylaşacağım sevgili okurlar. O yazıda geçen konular bu gün ülkemiz için
geçersiz gibi görünsede, işin temelinde dünya sisteminin egemenler lehine
yürütülüyor gerçeği vardır. Bu egemenler dünyası çıkarları elverdiği zaman,
elverdiği kadar ve elverdiği biçimde iktisat ve teknoloji yoksulu fakat kaynak
zengini ülkelere sıcak savaşa girişmeden, krediler açıp borçlandırarak
kendilerine bağımlı hale getirirler. Bununda adı “küreselleşme
(globalleşme)”dir
*
Gazetecilikte
bir kural vardır; bunu bilmeyen gazeteci olamaz denir. Bir köpek bir adamı
ısırırsa bu haber değildir. Ama bir adam bir köpeği ısırırsa bu bir haber
değeri taşır. IMF’nin ülkemize geldiği haberi kendileriyle çok sık birlikte
olmaya alıştığımız için pek önemli bir haber değeri taşımıyor. Bu defaki
gelişleri çok ilginç. Bu yüzden başlarken andığım gazetecilikteki haber değeri
kuralı içine girdiğini düşünüyorum.
Konumuza
girerken bu IMF neymiş bir görelim mi?
Uluslararası
Para Fonu (International Monetary Fund) (IMF), 1944 yılında uluslararası para
sisteminin esaslarını belirleyen Bretton Woods Anlaşması gereğince kurulmuş ve
1 Mart 1947’den itibaren fiilen çalışmaya başlamıştır. Merkezi
Washington’dadır. Bu bile onun amacını belirtmeye yeter.
Uluslararası
para yetersizliğini gidermek için para akışını sağlayacak bir kurum olarak
oluşturulan Uluslararası Para Fonu’nun gerçekleştirmeye çalıştığı amaçları
şöyle gösterilir:
1: Uluslararası
ticaretin gelişmesini sağlamak üzere ülkelerde tam istihdam üretim seviyesine
ulaşılması. (kimin istihdamını derseniz, gelişmiş ülkelerin istihdamını tabi ki,
buralarda her tür harcamaya karşı çıkılırken istihdamın sağlanmasına izin
verilir mi? Verilen ise en az iş gücüyle
en çok mal üretimidir.)
2: Gelişme
hızlarının artırılması. (bu gelişme borç ödeyebilir bir gelişmeden başka şey
değildir.)
3: Sabit kur
sisteminin gerçekleştirilmesi ve kurlarda istikrarın sağlanması.
4: Tek yönlü devalüasyonların imkânlar oranında önlenmesi. (tek yönlü devalüasyonu kim yapabilir, elinde mal fazlası olan elbette. Elinde mal fazlası olan ülke mal eşittir para demek olduğu için IMF’ye zaten ihtiyaç duymaz ki.. borçlu ülkeler elindeki mallar ucuza satılsın diye enflasyon yapmak zorunda bırakılır.)
5: Ödemeler dengesi sorunlarının çözümüne yardımcı olmak için üye devletlere kredi verilmesi ve ticari serbestliğe kavuşturulması. (Ticari serbestlik konusu ihracat değil ithalat serbestliğidir. Çünkü onlar daha kolay satış yapacakları şartları isterler.)
4: Tek yönlü devalüasyonların imkânlar oranında önlenmesi. (tek yönlü devalüasyonu kim yapabilir, elinde mal fazlası olan elbette. Elinde mal fazlası olan ülke mal eşittir para demek olduğu için IMF’ye zaten ihtiyaç duymaz ki.. borçlu ülkeler elindeki mallar ucuza satılsın diye enflasyon yapmak zorunda bırakılır.)
5: Ödemeler dengesi sorunlarının çözümüne yardımcı olmak için üye devletlere kredi verilmesi ve ticari serbestliğe kavuşturulması. (Ticari serbestlik konusu ihracat değil ithalat serbestliğidir. Çünkü onlar daha kolay satış yapacakları şartları isterler.)
6: Kararlı
Kur politikası ile ulusal para politikaları arasında eşgüdüm kurarak, kambiyo piyasalarına
istikrar kazandırılması. (Burada da en kolay ve en hızlı biçimde elde ettikleri
kazancı ülkelerine, kasalarına aktarma amacı vardır.)
Bildiğiniz
gibi IMF sadece ödeme güçlüğü çeken ülkelere sürdürülebilir borçlanmaya devam
etmeleri için para verir. Bunun için de kemerleri sıkma ve yatırımları azaltma
önerilerinde bulunur. Devlet harcamaları düşürülerek ek vergiler yoluyla
artması düşünülen vergi gelirleriyle dış borçların ödenmesi istenir. İstekleri
uygulanmazsa dilim dilim serbest bıraktıkları krediler verilmez olur.
Bunun ilk
görünen işareti reel gelirlerin azalmasıyla geçim zorluğudur. Ben en az 42
yıldır bunun yaşandığını biliyorum. Ya sonrası.. sonrası bu gün gelinen
durumdur. Elde avuçta ne varsa sat öde.. artık devletin elinde satacak bir
şeyde kalmadı. Sıra Türk girişimcilerinin ellerindeki para yapar işletmeleri
satmaya geldi. Yabancı ortaklı Türk şirketleri dönemi dahi bundan sonra geride
kalabilir. Bunlar devletin elindeki kaynaklar kadar çok ve zengin değildir ne
yazık ki.. bir tanesi bir demir çelik, bir zirai donatım, bir vagon fabrikları,
bir Telekom yada bir et ve balık etmez. Çünkü bunların kasalarında paraları,
muhasebe kayıtlarında alacakları, üstüne üstlük işletmelerinden daha çok
arazileri vardı. Onlar bu borcu ödemeye yetmedi düşünsenize.
Geçenlerde gelen
IMF Başkanı Khan’a yıllardır biriken eziklik duygusunun eseri olarak Bilgi
Üniversitesi'ndeki panel sırasında Birgün Gazetesi editörü Selçuk Özbek
ayakkabı fırlattı ve bir kişide pankart açtı. Irakta Muntadar Al-Zeidi'nin ABD
Başkanı Bush'a ayakkabı fırlatma eyleminin kötü bir kopyası olan bu eylem sonunda
IMF başkanı Khan “biz bir yere çağrıldığımız için gideriz, çağırmayında
gelmeyelim” dedi. Bu söz her şeyden daha yaralayıcı bence.
Dostlar IMF
bu defa neden gelmiş biliyor musunuz? Haberin şaşırtıcı tarafına geldik işte.
Şimdiye kadar harcamaları kıs, ücretleri düşür, vergileri arttır diyen IMF bu
defa piyasa hareketlensin, tüketim artsın diye kredi verecekmiş. Son zamanlarda
bir reklam kampanyası başlatıldı. “Bir çiçek alın, alış veriş olsun para dönsün”
denen reklamlar televizyonlarda gösterime girdi. IMF bunu yapmaya çalışıyor.
Fakat o, çiçek ve sakız almamız için kredi açmıyor. Daha çok buz dolabı, daha
çok bilgisayar, daha çok LCD tv, daha çok otomobil satın almamızı sağlayarak
gelişmiş ülkelerin ekonomik durgunluğu aşmaları için bizi borçlandırıyor.
Bunun sonunda
2010 yılında görece bir ferahlama olacaktır. Bu bizi kandırmasın! Kanarsak
kredi kartı mağdurları arasına gireriz. Bundan sonra eski ücretlerle iş
bulunamayacağı için, bırakın eski ücretleri, ücretlerin ayrıca yarı yarıya
düşürülmek istendiği bir dönemde kredi kartı borcu ödenmez, ödenemez. Şimdi
devletleri borçlandırma dönemi bitti. Kredi kartlarıyla kişiler
borçlandırılıyor. Unutmayın ki kredi kartları uluslar arası borçlandırma kartılarıdır.
Siz sadece kişisel borçlanmıyorsunuz. Kredi kartı kullanıcıları yüzünüzden
artan borçlarla, kredi kartı kullanmayanlarda aynı sıkıntılarla yüz yüze
kalacaklardır.
Yukarıda
dediğim gibi 2010 bir kısa ferahlama dönemi olacak, bunun sonunda sonbaharda
erken genel seçimlere gidilecektir. Bu gidişle hiçbir hükümet 2011 yılını
göremez. Bunu bilen başbakan IMF ile anlaşırsa, ki anlaşacağını düşünüyorum,
erken seçimi bekleyin derim.
*
O yazı burada bitiyor. Sayın başbakanın IMF ile
anlaşmadığını biliyoruz. Dolayısıyla sevinerek belirteyim ki yazıdaki öngörüm
gerçekleşmemiş oldu. Buna rağmen (başka etkenlerde dahil olmak üzere) geçinme
endekslerinde de bir düzelme de kaydedilmedi.
Ücretler yetersiz zamlarla, olması gereken gerçek
değerlerinden epey gerilere düştüler. İşte burada küreselleşmenin sonuçlarını
görüyoruz. Yazının sonuna doğru; “Şimdi devletleri borçlandırma dönemi bitti.
Kredi kartlarıyla kişiler borçlandırılıyor. Unutmayın ki kredi kartları uluslar
arası borçlandırma kartlarıdır.” Demiştim. Hatta tüketici ve yatırım kredileri
de ödemelerde kredi kartlarının içinde yer almaktadırlar. Bu duruma bakarsanız
devletin borçlanmasına gerek kalmaz. Devleti borçlu fakir halk yerine, halkı
borçlu fakir devlete dönüşmek üzereyiz. Yunanistan’da bu yüzden batmıştı.
Tüketim çılgınlığı “küreselleşme” ile yaratılmış bir canavardır. Bu borçlar bu
yüzdendir unutulmasın.
Yayın Tarihi: 23.08.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder