Çağın
hastalığı olarak beş hastalık gösterilebilir
1 Kanser,
2 Parkinson,
3 Alzheimer.
4 AIDS
5 Ebola
Hepsi
birbirinden yıkıcı olan bu hastalıklardan kanser önem olarak önce anıldı,
diğerleri için sıralama rastlantısaldır. Siz istediğiniz sıralamayı
yapabilirsiniz.
Bugün ki
yazımızın konusunu Alzheimer’e ayırdım.
Alzheimer Hastalığı Nedir ? Bu hastalığa artan presenilin 1 proteininin ve beta amiloid birikiminin sebep olduğu bulundu.
Bunama ya da demans, günlük yaşamın her zamanki gibi sürdürülmesini engelleyen ilerleyici, kronik bir beyin hastalığıdır.
" ...Demans, beyin kabuğuna ilişkin üst düzey işlevlerin genel olarak bozulmasıdır. Bunlar, kişinin çevre bilinci bozulmaksızın, bellek, günlük yaşamın gereksinimleriyle başa çıkabilme yeteneği, algı ve devinime ilişkin işlevler, koşullara uygun düşen toplumsal davranışın korunabilmesi ve duygusal tepkilerin kontrolünde bozulma şeklinde sıralanabilir. Büyük çoğunlukla geri dönüşsüz ve ilerleyici bir durumdur. "
Alzheimer
Hastalığı en yaygın bunama (demans) türlerinden biridir. Bir başka deyişle,
sanayileşmiş ülkelerde en sık görülen bunamadır ve nüfusun yaşlanmasına paralel
olarak giderek de artmaktadır.
1. Alzheimer Hastalığının ilerleyişi Hastalığın seyri genellikle çok yavaştır ve olguların çoğunda bellek problemleriyle kendini gösteren bir preklinik evre ortaya konabilir. Alzheimer Hastalığı yaşla birlikte artar, ancak daha gençleri, hatta elli yaşları içindekileri de tutabilir. Bu nedenle, sadece çok yaşlıların hastalığıdır diye düşünmemek gerekir.
2. HASTALIĞI İKİ GRUBA AYIRABİLİRİZ :
- Ailevi Alzheimer
Hastalığı, oldukça seyrektir. Bu konuda uzmanların farklı görüşleri
olabiliyor : Bazıları tüm Alzheimer tipi demansların % 5 i olduğunu
söylerken, diğerleri bu oranı % 1 olarak vermektedirler. Kalıtım
kanıtlanmıştır, ancak tüm olgularda rol oynamamaktadır. Elli yaşlardaki
genç hastalar genellikle bu gruptandır.
- Sporadik ( kalıtsal
olmayan ) türü tüm olguların % 95 ini temsil eder. Yaşlılardaki
hastalığın tipik biçimidir.
- Ailenizde bir
Alzheimer hastası varsa, bu sizin de ilerde hasta olacağınız ya da
hastalığı çocuklarınıza aktaracağınız anlamına gelmez.
Çevre için sıklıkla ilk alarm zilidir. Hastalık ilerledikçe, anormal davranış biçimi, birlikte yaşamayı zorlaştırır, bazen olanaksız hale getirir. Bu tür davranış biçimi, Alzheimer’lı hastayı giderek daha fazla etkisi altına alan genel kafa karışıklığının bir dışa vurumudur.
Tıp dünyası bu hastalığa çareler arıyor tabii. Aşısı bulundu denildi bir ara. Alzheimer hastalığı kanser hastalığı gibi tedavi esnasında getirisi çok olan bir hastalık olmadığı için çare mutlaka bulunacaktır. (Kanser tedavisi, hem ilaç ve cihaz kullanımı, hem de bir dizi operasyona açık olması nedeniyle apayrı bir sömürü kapısıdır. Tedavisi bulunmuş olsa bile ilaç firmaları ve tıp cihazları üreticileri dünya ekonomisinde çok önemli yer tuttuğu için bu tedavilerin uygulatılacağını, babamı ve iki arkadaşımı bu hastalıktan kaybeden biri olarak hiç sanmıyorum.)
Reem Nöroloji Merkezi kurucu doktoru nöroloji uzmanı Mehmet Yavuz’a göre günde 3-5 fincan kahve ve çay içen insanların Alzheimer hastalığına yakalanma riskinin, içmeyen kişilere göre yarıya düşebiliyormuş.
Gene Yavuz’a göre, günlük yaşamın telaşı, internet, az kitap okumak, teknolojinin gelişimi ile elektromanyetik kirlilik gibi nedenler, insanlarda unutkanlığa yol açıyor ve Alzheimer hastalığına sebep oluyormuş.
Yavuz’un belirttiğine göre, bu çalışmalar sonucu, kahvenin içerdiği kafein maddesinin, Alzheimer oluşumunda rol oynayan “beta amiloid” birikimini önemli ölçüde azaltıyormuş. Ayrıca yeşil çayın da Alzheimer’ı önleyici etkisinin bulunduğu ortaya çıkmış.
Akılla ilgili
her türlü hastalık, hastanın farkında olmaması nedeniyle sadece yakınlarını
üzer. Hasta bu durumda üzüntü ve mutsuzluk duymaz. Belki de mutlu ölen sadece bu hastalardır. Alzheimer hastalığı akıl
hastalıkları sınıfına girer mi bilmiyorum ama yukarda sözünü ettiğim şeyler
onun için de geçerlidir. Unutkanlık hastalığı diyebileceğimiz bu hastalık
bilinci yok ettiği için, hastalığın başlangıcında, hasta zaman zaman kendine
gelse bile, yaşadığı olumsuzlukları hiç bilemeyecektir.
*** *** ***
Mahallemizin
1970 yılına kadar dondurmacısı, daha sonra bakkalı olan sessiz, sakin, efendi
kişilikli komşumuz, kimilerinin arkadaşı, kimilerinin ağabeyi, kimilerinin
amcası, son kuşağın dedesi olan rahmetli Orhan ağabeyimiz bu hastalığa
yakalandı. Önceleri çok uyuyarak bunadığı, daha sonra işitme kaybından dolayı
hafıza kaybına uğradığı sanıldı.
Giderek
davranış bozuklukları göstermeye başladı. Örnek olarak yakın bir çevreden geri
dönememesini belirtebilirim. Önceleri mahallemizin büyüklerinin yaptığı gibi
Kavaklı camiine 5 vakit namaza giderdi. Son gidişinde tanıyan gençler evine
getirmişlerdi. Bana selam vermeden geçmezdi, daha sonra cami yolunda
karşılaştığımızda beni fark etmez oldu. Başlangıçta hastalığını bilmediğim için
bana neden kırıldığını düşünür ve üzülürdüm.
Bu hastalık
her şeyi unutturarak hareket esnekliğini kaybettirir. Her gün yeni bir kayıpla
başlar. Bir gün yürüme kaybı, bir gün konuşma kaybı, bir gün yemek yeme kaybı..
Rahmetli
Orhan ağabeyi bir gün büyük kızı dışarı çıkarmış gezdiriyordu. Karşılaştık,
kızına durumunu sordum, kendisine selam verdim. Beni tanımadı tabii. Kızı ‘Mesut
ağabeyin oğlu Aydın ağabey’ diyerek beni hatırlatmaya çalıştı.
Gözlerinin boş bakışı hatırlayamadığını belli ediyordu.
İnsanın
hamurunda saygı, efendilik varsa bütün kaybettiklerine rağmen o kalıyormuş.
Bana o gün çok nazik ama güçsüz bir sesle nasılsınız demiş babama selam
söylememi istemişti. Oysa babamın cenazesine ve haftasında okunan mevlid-i
şerif’e gelmişti. Onu son görüşümdü, bir daha göremedim. Allah kabrini
nurlandırsın, mekânı cennet olsun.
Ne çok sohbet
ederdik birlikte. Tuttuğumuz takım aynıydı, siyaseten ayrı görüşteydik. Ben
onun çok küçüğüydüm ama beni dinlerdi. Dindar adamdı, hacıda olmuştu. Bu
özellikler onun günceli izlemesine hiç engel olmadı. Rahmetli babamla yıllarca
ortak kurban kestiler. Babamın vefatı onda fark edilir bir değişikliğe sebep
olmuştu. Sanki her şeyden elini ayağını çekmişti.
Aralarında
çok belli olmayan bir muhabbet vardı. Depremden sonra evimiz oturulamaz hale
geldiği için aynı mahalledeki Ekici sokakta amcamızın evinde bir sene oturduk.
Rahmetli babam O sokakta mahallemizin ünlü bakkallarından Özkan bakkalı (onunla
da arası iyi olmasına rağmen) geçer, bayağı bir yürüme mesafesindeki Orhan
bakkalımıza gelir alış verişini yapardı. Eski adamlar öyledir. Sevdiklerini pek
belli etmezler ama sevdiklerine ölene kadar bağlıdırlar. Ben sadakati onlardan
gördüm ve öğrendim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder