Türk
sinemasının genç kızları kandıran unutulmaz kötü adamları vardı. Nuri Alço,
Önder Somer bu rollerle ünlendiler ve bir dönem sinemanın vazgeçilmez isimleri
oldular. Kötü adam olduklarına inanamazdınız; yakışıklı, temiz yüzlü ve bakımlı
salon erkeği görünüşleriyle ilgi bile çekmişlerdi. Oynadıkları filmlerde
kızları sevgilerine inandırır, güvenlerini kazandıktan sonra bir şeyler içme
bahanesiyle buluşur ve içkilerine uyku ilacı atıp onları uyutarak tecavüz
ederlerdi.
Daha
sonraları kızları kandırma dönemi bitmiş kızlara zorla tecavüz etme dönemi
başlamıştı. Bu dönemin oyuncusu Tecavüzcü Coşkun namıyla maruf Coşkun Göğen’di.
Tecavüz sokağa inmişti artık. Cinsel açlık beynine vurmuş bir sapığı göreni
korkutacak kadar iyi oynardı. O rolündeki görüntüsü günlük hayatında da
sürüyordu.
Bu filmlerde
önceleri kadının duygusal zayıflığının, sevgiye ve sevilmeye olan zaafından
kaynaklandığını görürdük. Böyle kadınlar kırılgan kadınlardı, süs bitkisi kadar
narin ve hayattan o kadar uzaktılar.
Kadın
ekonomik hayata girince, sinemamızda daha kanlı canlı kadın tiplemelerini görür
olduk. Kadın avcısını bekleyen av değildi artık. Ortalıkta hala avcılar vardı
oysa. Hem de en acımasız ve en kaba saba olanındandı bunlar. Bazen tek
başlarına da değillerdi. Elele dolaşan sevgililerden erkek olanı dövüp gözleri
önünde kıza tecavüz ederlerdi. Bu yüzden kırda bayırda yürümek tehlikeliydi
yani.
Bu filmlerde
de kadının fiziki zayıflığından yararlanıldığını görürdük. Öyle ya, kadın bir
erkeğe fiziki güç olarak ne kadar karşı çıkabilir? Bu yüzden tecavüze direnirse
direndiği kadar şiddetle karşılık görürdü. Yani erkek her türlü durumdan galip
ayrılırdı.
Öylemiydi gerçekten? Erkekler kadınlar
karşısında filmlerdeki gibi hep üstün müydüler? Yoksa birileri bizi işletiyor
muydu? Ben işletildiğimizi düşünüyorum. Her çağda kadın aklını daha çok
kullanmıştır. Dolayısıyla daha kapalı ve daha anlaşılmazdırlar. Erkek gücüne
orantılı olarak daha şeffaftır. Hayatın büyük bölümünü üreten ve yöneten olduğu
için kadınlar kadar oyunbaz olmazlar. Çünkü çok ortadadırlar.
Çağla
birlikte bu fark giderek azalıyor. Her ikisi de ayrı cinsler olmalarına rağmen
giyim kuşamdan davranışa kadar görünüşte tek cinsliliğe (üniseks) doğru hızla
ilerliyorlar. Eğitilmiş olan kentlilerde bunu açıkça görürsünüz. Hele büyük
kentlerde ailelerin lideri kim diye sorabilirsiniz. Liderlik kavramı ailelerden
kalkıyor. Yeni çağın ailelerinde eşit birliktelik kavramı var artık.
Buradan
onurlu ve sağlam bir aile yapısının doğacağını sanıyor ve umuyordum. Boşanan
çiftler sayısındaki artış bu düşüncelerimi yok etti. Artık her şey kazanç
üstüne kurulu. İnsan kazanmak değil para kazanmak düşüncesi var herkeste. Kolay
para kazanmak ve hemen lüks hayat yaşamak isteği olmayan nerdeyse ayıplanacak.
Artık rollerde değişti. Kadın hakları kadın imtiyazlarına döndüğünden bu yana
servet avcısı kadınlar çoğaldı. Gazetelerin üçüncü sayfa haberlerine arada bir
baksanız da göreceksiniz bunu.
İşte size örnek bir üçüncü sayfa haberi.
İzmir'de, fabrikatör ailenin üniversite öğrencisi 19 yaşındaki oğulları A.M., gittiği barda tanıştığı 23 yaşındaki S.Ç. adlı kıza telefon numarasını vermiş.
Bir süre sonra genç kızdan, “Bu geceyi benimle geçirmek ister misin?” mesajı almış. A.M. teklifi kabul edip kızla evine gitmiş. İkili, burada cinsel ilişkiye girmişler. Bir ay içinde bir kaç kez daha A.M. ile birlikte olan genç kız, daha sonra ilişkiyi bitirmiş.
Ama ayrıldıktan 1 ay sonra delikanlıyı arayarak, hamile kaldığını söylemiş. Korku ve panik içinde, S.Ç. ile buluşan genç, hamile raporlarını gördükten sonra çocuğun aldırılmasını istemiş. Bu aşamada devreye genç kızın babası A.Ç. girmiş.
Tuzağa düşen genç, durumu ailesine anlatarak yardım istemiş. Genç kız ve babası ise önce nikah demişler. Ardından da evlilik olmazsa, kürtaj masrafları ve 100.000 TL istemişler. Baba-kız, zengin aileyi çocuğu dünyaya getirip DNA testi yaptırarak babalık davası açmakla tehdit etmişler. Pazarlık sonucu 20 bin TL ile kürtaj masraflarının ödenmesi konusunda anlaşmaya varılmış. Yapılan kürtajın ardından aile parayı ödemiş.
S.Ç.’nin, ailesi zengin başka bir genci de tuzağa düşürüp para aldığı iddia edilmiş.
Örnek bir Türk ailesini böylelikle
görmüş olduk. Cinsellik yaşanacak tek gerçek olunca genç yaşlı, zengin fakir,
kadın erkek fark etmiyor. Birde biz bu konularla çok ilgiliyiz. Oysa hayatta
daha neler oluyor?
Hep kötü şeyler olacak değil ya. Kötü
şeylere takılıp kalmayalım.
Şimdi anlatacağım konu beni şaşırttı.
Dört yıl önce Bitlis’te tarihi değiştirecek bir keşif yapılmıştı. Mermer ocaklarının birinden, üzerinde çeşitli deniz canlılarına
ait fosillerin bulunduğu mermer blokları çıkarılmıştı.
Yüzüncü Yıl
Üniversitesi (YYÜ) Fen Edebiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Arkeolog Sinan
Kılıç, bulunan kalıntıların tarihi deniz “Tetis”in işareti
olduğunu söylemiş.
“Günümüzden milyonlarca yıl önce,
dünyadaki tek kıta olan Pangea’nın ayrılmaya başlamasıyla birlikte, bu deniz
ilk iç deniz olarak ortaya çıktı. Milyonlarca yıl önceki Tetis Denizi’nin, ne
zaman var olduğu bu fosillerden öğrenilebilir.
Dağlar ve kayalar geçmişte deniz yatağıymış. Bu nedenle dağların tepelerinde deniz kabukluları bulmak çok normal” demiş.
Fosilli mermerleri bulan, Genç Polat Orman Ürünleri ve Madencilik şirketinin Yönetim Kurulu Başkanı Nesim Haspolat ise bu özelliğe sahip bir mermerin Türkiye’nin başka bölgesinde bulunmadığını ifade ederek şöyle demiş:
Dağlar ve kayalar geçmişte deniz yatağıymış. Bu nedenle dağların tepelerinde deniz kabukluları bulmak çok normal” demiş.
Fosilli mermerleri bulan, Genç Polat Orman Ürünleri ve Madencilik şirketinin Yönetim Kurulu Başkanı Nesim Haspolat ise bu özelliğe sahip bir mermerin Türkiye’nin başka bölgesinde bulunmadığını ifade ederek şöyle demiş:
“Bu tarzda, bu şekillerde fosillerin
olduğu mermeri ben sadece Bitlis’te gördüm. Buralar zamanında deniz yatağı
olabilir. Çünkü bu fosilli mermerler milyonlarca yıl önce oluşmuş. Genellikle
istiridye, deniz kabukluları, deniz yıldızı, kelebek, balık gibi deniz
ürünlerinin bulunduğu taşlara rastlıyoruz. Bunların ne kadar sürede meydana
geldiği konusunda arkeologlar bölgeye gelerek araştırmalar yapmalı.”
Yaşadığımız yer kabuğu bu hale gelene
kadar çok şekil değiştirmiş olmalı. Depremler, yanar dağların patlamaları hep
bu yüzdendir işte. Böyle çok şey yaşandıktan sonra elinize bir mermer geçer.
Biz hiç düşünmeden ya mutfak tezgahında, ya merdiven, yada taban döşemelerinde
kullanırız. Ne uzun bir hikâyesi vardır bilmeyiz bile.
Nuri Alçolar ve Önder Somerler de
(gerçek adı Önder Döşer olan sanatçı 1937 yılında doğmuş,1997 yılında trafik
kazası geçirerek ölmüştür.) bir gün o soğuk mermerin altında olacaklar, hepimizin
olacağı gibi.
Yayın Tarihi: 05.08.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder