Din olgusuna
folklorik öğe olarak dahi bakamayan, bir din seçmek gerekse daha din gibi duran
(ne demekse artık) Hıristiyanlığı seçebileceğini belirten aydınla hangi noktada
buluşulabilir ki?
Bu konuda en
aydın Türk bana göre Atilla İlhandı. Dini inanışı olmasa bile Osmanlı
mimarisine, şiirine ve musıkisine hayrandı. Durağanlaşan yapısıyla, değişimi
fark edemeyen batı hayranı yarım aydınlarıyla, meclis ve kişi diktatörlüğünü
savunan padişah ve mebusların bolca göründüğü son dönem de dahil olmak üzere
Osmanlının azametine vurulmuştu. Öyleki herkesten farklı düşünen bir Türk
aydını aradığını söyleyen Amerikalı bir yazarı karşısına çıkardıklarında
konuşmanın bir yerinde “sizin bütün
tarihiniz kadar bizim sadece batış sürecimiz var, bu bile azametimizi gösterir”
der. Bundan sonrası için bizim bilinçli millet oluşumuzu ve yeniden dünya
sahnesinde yer almamızı sağlayan gazi Mustafa Kemali savunur.
Batıcılık veya batılılaşma toplumsal
gerçekliğin tarih ve kültürle bağlantılı zemininden kopmuş ideolojik bir
duygusallığı çağrıştırmaktadır.
Genel olarak günümüz İslam
toplumlarının yakın tarihini üç zamana ayırmamız, mümkündür.18.y.yılın
sonlarından 20.y.yılın başlarına kadar devam eden batının sömürgeci, yayılmacı,
işgalci politikaları karşısında Müslüman toplumların İslami gelenek ve örf
üzerine kurulu devlet sistemlerinin çöktüğü birinci zaman dilimi. Müslüman
ülkelerin Batının söz konusu işgal, sömürü ve yayılmacı politikaları karşısında
sergiledikleri tepkilere ve kurtuluş mücadelelerine sahne olan ikinci
zaman dilimi. Siyasi ve askeri bağımsızlığın kazanılmasından sonra ülkeye yeni
bir kimliğin verilmeye ve sosyal değişimin Batılılaşma doğrultusunda
yönlendirilip kurumların modern değerler üzerinde oturtulmaya
çalışıldığı üçüncü zaman dilimi.
Atatürk sonrasında İnönü hükümetleri
ideolojik duygusallığını batıcılıkla tanıtmıştır. Ondan sonraki Menderes
hükümetleri sömürge düşüncesinden farksız bir taklitçiliğe soyunarak her
mahallede bir zengin sloganıyla Amerika’ya benzemeye çalışmıştır. O zamanların
aydınlarını açın okuyun, bunlara karşı tek satır bulamazsınız
Dünyanın her
yerinde halk durağandır, çok sık değişen yapıyı kabul etmez. Onları gündelik
yaşayışının devamlılığı ilgilendirir. Buna en ufak bir müdahalede tepki
gösterirler. Aydın ve yöneticiler içlerinde bunun korkusunu taşırlar. Toplumsal
konuların çözümlenmesinde aydının rolü yöneticilerden daha fazladır oralarda.
Ülke yöneticileri gelişmişliklerini aydınlara borçlu olduklarını bilirler.
Tartıştığı, konuştuğu meselelerin neredeyse hepsi batıdan
geldiği için, batının sorunları olduğu için bir aydından çok papağana
benzemiştir Türk aydını. Milliyetçilik olsun, ulus devlet modeli olsun, faşizm,
liberalizm, kapitalizm, sosyalizm, komünizm olsun bunlar bize özgü sorunlar
olmaktan çok batının veya doğunun sorunlarıdır. Matbaa ile geç tanışmamız,
feodal düzenden geç çıkmamız, geç endüstrileşmemizin yarattığı sonuçlardır tüm
bunlar. Ayrıca üç kıtaya yayılmış koca bir imparatorluktan ulus-devlet
anlayışına ve tektipleştirmesine geçmek (bağımsızlık için zorunluydu bu)
zorunda kalmamız da Türk aydınının bocalamasına sebep olmuştur. Bugün aydın
denilen insanlar halâ batının komplekslerine sahipmişiz gibi ülkemiz hakkında
ahkâm kesmekte, gerçek sorunlarımızı, gerçek komplekslerimizi, gerçek
çözümlerimizi ortaya koyamamaktadır.
Fakat geçmişe baktığımızda dışarı değil içeri doğru bakan aydınlar da çıkmıştır içimizden.
Fakat geçmişe baktığımızda dışarı değil içeri doğru bakan aydınlar da çıkmıştır içimizden.
Türk aydını tercüme odasında
doğmuştur der Ece Ayhan. Türk aydını da tercüme aydınıdır,
yani kendini bulamamıştır henüz ve hakiki anlamda bir muhalif olmak kaygısı
gütmez. Sistemle bir şekilde fazla gerilmeden yayılmak şu anda Türk
aydını olarak adlandırılanların sanki temel görevlerindendir. Ben aydınım diyen
birisine kesinlikle inanmamak gerekir. o; paranın ve çıkarların aydınıdır.
Şöhret budalasıdır. Başka hiçbir ülkenin aydınında olmayan
okuduklarıyla caka satmak ve ait olduğu toplumun değer yargılarıyla dalga
geçmek gibi bir özelliği bulunan aydındır. Ayrıca kendi içinde kendine en çok
çatan sınıftır da. Sömürge entellektüeli bile olmayacak bir tür olduğu için
kendi içinden züppe tipi bir aydın türeten bu sınıf tüm dünya edebiyatında
üzerine en çok eser verilen aydın tipi olmuştur. (felatun
bey, efruz bey, bihruz bey... gibi.)
Gerektiğinde
tarihini, milletini bazı çevrelerin gözüne girmek için satabilen kişidir.
Bilmediği halde Orhan Pamuk gibi tarih dersi verebilendir.
Bir taşlama ile aydınlara salvoya devam. Sahi bende
aydınım, hiç değilse adım Aydın. Ne yapalım payıma razıyım.
Türk aydını, Türk
aydını
Dinlemedin hiç haydını **
Nüfusunu kimse bilmez
Nereye yaptırdın kaydını
Dinlemedin hiç haydını **
Nüfusunu kimse bilmez
Nereye yaptırdın kaydını
Bir fıkrayla konuyu özetlemek isterim.
Kriz yüzünden işten çıkarılan bir akademisyen ile bir
gazeteci yurt dışına çıkmışlar. Bir süre yiyip-içip eğlenmişler. Doğal olarak
paraları çabucak tükenmiş. İş aramışlar ve bir çiftlikte
hayvan pisliklerini ahırdan kürekle kazıyıp çöp römorkuna atma işi bulmuşlar.
Bir süre çalışmışlar, başarılı olmuşlar, çiftlik kâhyası da onları sevmiş ve hallerine acıyarak
“Size daha kolay bir iş vereceğim” diyerek onları yumurta paketleme işinde görevlendirmiş.
“Bunların irilerini ve iyilerini bu taraftaki kutulara, küçük ve kötülerini bu taraftaki kutuya koyacaksınız” demiş. Fakat bizimkiler çok yavaş çıkmışlar,
“Bu iyidir, değildir, küçüktür, büyüktür” tartışmaları ile işleri aksatmışlar.
Onları gözleyen kâhya yanlarına gelmiş:
“Siz Türkiye'de ne iş yapıyordunuz?” diye sormuş.
Bizimkiler:
“Gazeteci” ve “Akademisyen” diye cevaplamışlar.
Kâhya:
“Belli belli, sizin Türk aydını olduğunuz belli” demiş.
“Çok iyi kürekle pislik atıyorsunuz ama iyi ve kötüyü ayırt etmeyi bir türlü beceremiyorsunuz.”
hayvan pisliklerini ahırdan kürekle kazıyıp çöp römorkuna atma işi bulmuşlar.
Bir süre çalışmışlar, başarılı olmuşlar, çiftlik kâhyası da onları sevmiş ve hallerine acıyarak
“Size daha kolay bir iş vereceğim” diyerek onları yumurta paketleme işinde görevlendirmiş.
“Bunların irilerini ve iyilerini bu taraftaki kutulara, küçük ve kötülerini bu taraftaki kutuya koyacaksınız” demiş. Fakat bizimkiler çok yavaş çıkmışlar,
“Bu iyidir, değildir, küçüktür, büyüktür” tartışmaları ile işleri aksatmışlar.
Onları gözleyen kâhya yanlarına gelmiş:
“Siz Türkiye'de ne iş yapıyordunuz?” diye sormuş.
Bizimkiler:
“Gazeteci” ve “Akademisyen” diye cevaplamışlar.
Kâhya:
“Belli belli, sizin Türk aydını olduğunuz belli” demiş.
“Çok iyi kürekle pislik atıyorsunuz ama iyi ve kötüyü ayırt etmeyi bir türlü beceremiyorsunuz.”
Not:
** “Haydın” klasik
batı müziği bestecisi.
DEVAM EDECEK
Yayın Tarihi: 14.08.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder