Çevre
kirliliği endişesiyle yazılmış bir şiirle daha karşınızdayım sevgili okurlar.
Romantizm çevre felaketiyle yaşanmaz. Oysa romantizmi yaşamak her insanın
hakkı. Parklar bahçeler ve kırlar insanın bütün gerilimini alır. Zaten giderek
doğa dışı bir varlık durumuna dönen insan, etrafında hiç doğa olmazsa tamamen
yok olur. Şiir bu dilekleri anlatıyor.
Ay
görünmüyor geceden
Kim
söndürdü yıldızların ışığını
Korkuyorum
şu karanlık göklerden
Elimde
maviden eser kalmadı
Hangi
göğün altına gideyim
Yarimin
dudağını nerde öpeyim
Gidecek
başka yerimiz yok
En
güzel, en son duraktayız
Bu
telaş neden, niye ayaktayız
Ağlasak
bu gökler altında gülsekte
Bir mavi gök çekelim başımızın üstüne
Ay gülsün bir yandan
Yıldızlar göz kırpsın
çapkınca
Ay
gizlenmiş
Yıldızlar saklanmış bir yerlere
Şöyle
uzanıp çimenlere
Yarin dudağını öpmek
istiyorum
Aydın Göle
19.05.92
****
Ne amaç
taşırsa taşısın, adına ne denirse densin, silahlı her hareket terördür. Bununla
ömürlerini tüketenler yok ettikleri canları düşünmezler. Onlar için önemli olan
varılacak hedeftir. İnsan o konuda basit bir malzemeden başka bir şey değildir.
Ölümlerde malzeme zayiatıdır. Bu şiiri Engin Ardıç’ın satırlarından çıkardım.
Gerçekten çok güzel tespitlerdi, hayran oldum ve bu şiirde kullandım. (Engin Ardıç farklı düşünen ve farklı yazan
bir yazar. Hiçbir fikrine katılmıyorum. O kendinden başka kimseyi beğenmez.
Fakat fikrine uygun çok güzel tespitler yapabiliyor.) Şiiri okuyunca
sadece silahlı değil silahsız örgütlenme biçimlerinde de varılan aşırılıklarla
kişiliklerin yok edilip tek model insan oluşturma ihtiraslarını göreceksiniz.
Sanki fabrikada bir mal imal edeceklerdi.
Ne
hayatlar feda edilmiş onca zaman
Kimse
fark etmemiş giden yılları
Silahlı
mücadelede teori hesapları
İnsanlar
gönyeye çekildi durdu
değişimi anlamadan
Ve
bireyleşemeyen insancıkların
toplumculuk çıkmazları
Ve
toplumculuk altında saklı-örtülü,
bencillik-liderlik kavgaları
Ben
sizi tanıyorum;
siz çocuk oyunlarında da mızıkçıydınız
Şimdi
arkadaşlarınız size –HAİN- diyor
Şimdi
örgüt sizin şirketiniz
Artık
size kimse güvenmiyor
Siz
uyku kaçırmayı bilirsiniz
Siz
eski gevezeliklerin çırağı
Elinizde
silahlarla ne hayatlar tükettiniz
Oysa
bir uçağın pilot kabinine girseniz,
yutulan
mesafe ve zamanları görseniz
Anlardınız
muhakkak
hayatlarınızın boşa gittiğini
Aydın Göle
19.05.92
***
*** ***
İnsan
sevince ne çok şey anlatmak ister sevdiğine ama anlatamaz. Ne söylese biraz
eksik söylenmiş gibi gelir. Bu şiirde söylenenlerden daha çok söylenemeyenleri
ve seveni anlamamak üzerine yazıldı.
Sesimde
sevdamın heyecanı var
Seni
sevdiğimi söylemeden anlayabilir misin
Söylediklerim
değil, söyleyemediklerim daha önemli
İlk
gördüklerinle karar verme; tanı
Sesimde
sevdamın heyecanı var
Aydın Göle
19.05.92
***
*** ***
Eylül ayı bereket ve bolluk ayıdır. Fakat gel gelelim bereket ve bolluğuna
rağmen biraz hüzün saklar içinde. Güzel havaların sonu olduğu için midir acaba?
Yaz bitiyordur, kısa yaz aşkları da. Tabi bu sözünü ettiğim lise çağlarını
yaşayanlar içindir. Bizim yaşımızda olanları da iş güç telaşı sıktığı için yaz
tatili bitsin istenmez, bu da gevşemiş gönüllere yeni prangalar vurmak gibi
gelir. Yaz bitimi eylül ayını bu açıdan değerlendirin haklılığıma karar
verirsiniz. Ayrıca eylül renklerin çıldırdığı aydır. Her renge mutlaka kızıl
bulaşır bu ayda. Bunun içinde kendinizi tutamaz ve duygu fırtınaları
yaşarsınız. Bu kısacık şiir için çok laf ettim. Buyurun şiiri okuyun.
İçimiz
dışımız eylüle bulaşmış bir kere
Güneş
son sıcaklıklarını gönderiyor
Yağan
hüzündür yağmurla
Yaz
bitti kısa sevdalarla
Bir
kenarda mırıl mırıl uyuyorlar
Tatlı
tembellikle ev kedileri
Aydın göle
19.05.92
***
*** ***
Şiirdeki kardeşler komşu kızlarımdır. Öyle güzellerdir ki, bakmaya
kıyamazsınız. Şimdi türbanlılar. Böylede giydiklerini çok güzel
yakıştırıyorlar. Şiirde de dediğim gibi gülmeleri çok meşhurdu. İçlerinden
büyük olanı evlenince balkonlarındaki gülme senfonileri kesildi. Minik
tavşanlar gibi benim ellerimde büyüdüler. Ne oyunlar oynadık hep beraber. Bütün
mahalle çocuklarını toplarlar yanıma gelirlerdi.
ÜÇ
KIZ KARDEŞ
G.N.B’lere
Üç
kızkardeştiler üç ayrı nefes
Üç
ayrı nefes üç ayrı ses
Üçü
yalnız bir gülüş, aynı gülüştü
O üç
gülüş, masum bir öpüştü
Bir
bebeğin annesini öpüşü gibi
Güldüklerinde
neş’eyle ağız dolusu
Siz,
siz olmaktan çıkardınız
Bir
ak güvercin olurdunuz
Maviliklere
kanat çırpardınız
Tül
bulutlar gibi hafif
Yer
çekimine inat, özgür
Sonsuzluğa
uçardınız
Yolunuza
yıldızlar mı çıkardı
Şimşek
hızıyla akan kor ateşli göktaşlarımı
Yoksa
bir gül veya karanfil
Sarı
sarı, yeşil yeşil
Çiçek
çiçek, yaprak yaprak
Bir
yol açılır önünüzde
Gülmeyin
desenizde
Onlar
yüzyıllarca gülebilirdiler
Aydın
Göle
30.12.96
***
*** ***
Aşağıdaki şiir çok sevdiğim ve beni çok sevdiğine inandığım bayana yazılmıştı.
Eşide dostum olan bu bayan dostumla geçen yıla kadar çok iyiydik. Ne olsa bana
danışır sorardı. Şimdi canıma kastı varmış. Neden biliyor musunuz? Üç kardeş
şiirindeki G.N.B kardeşler ve M.T ile aynı arsa üzerinde evlere sahibiz.
Buralarının hisseli arsalar olması nedeniyle durum kolay çözülemeyecek kadar
sorunlu. Eski sahipleride Suudiarabistana göç etmişler. Beş yıl önce doğal gaz
kapısına geldi ama içeri alması için belge istendi, ondada olmadığı için
alamadı. Bütün sorun ondan sonra başladı. Gerçi doğalgaz aboneliği için istenen
maliklik belgelerindeki ahretlik şartlar şimdi yok ve o da daha sonra doğal gaz
abonesi oldu. Nasıl üzgünüm bilseniz. Bunu çözmek için uluslar arası temaslar
kurarak kişilere ulaştık. Ama işler yavaş ilerliyor. Onunda sabrı hiç yok.
Şiirde ki gibi bu dostumun her şeyi büyük. Öfkesi de.. anlayış bekleyip
sevgisini sınamasını istemekten başka çare yok. Ben hala beni sevdiğine inanmak
istiyorum.
MERASİM
BANDOSU
M.T’ye
Öfkesi
büyük, inadı büyük
Neşe’esi
büyük, feryadı büyük
Yüreği
büyük, şefkati büyük
Dileği
büyük, ümidi büyük
Soyu
büyük,
Boyu
küçüktü.
Yıldızlara
ulaşamazdı
Ama
bulutsuz gecelerde
Yıldızlardan
gözlerini alamazdı
Her
yıldız çocuk bahçesindeki kızlardı
Ve
durmadan ve ona hep göz kırparlardı
İçinde
bitmeyen bir yaşam coşkusu
O
yürüdükçe yürüyordu ardından merasim bandosu
Her
şeyi bilirdi, neyi bilmediğini merak ederdim
O
koşa koşa soluksuz, ben telaşsız giderdim
Bende
yaprak kıpırdamıyordu
O
mevsimleri yaşıyordu saat, saat
İsyanını
bastırırdı itaat duygusu
O
yürüdükçe yürüyordu ardından merasim bandosu
Aydın Göle
14.03.97
***
*** ***
Bu şiir yukarda sözünü ettiğim şiirdeki dostumun eşi olan dostuma yazıldı. Onun
kadar çalışkan bir insan görülmemiştir. Bana dört yoldaki dükkânında rahmetli
Erdinç dostumla birlikte motorlu bir engelli arabası yaptı. Gören hayran
kalıyordu. Şimdi çektiği hastalık yüzünden tedavi görüyor. Kendisine ve eşine
sağlık diliyorum. Allah yardımcıları olsun. Çocuklarını çok güzel
yetiştirdiler. Saygılı ve efendi. Babaları kadar her konuda mahirler. Orman
mühendisi olanı neye el atsa çok çabuk öğreniyor. Ben ona müzik konusunda biraz
yardımcı oldum, o bire bin katarak ilerledi. O gitar çalıp söylerken dinlemeye
doyamıyorum.
İşte bu iki eş ve benim dostum olan kişilere yazdığım şiirlerle bu haftaki
yazımı bitiriyorum. İyi pazarlar sevgili okurlar.
YÜZ
BEYGİRLİKTİ GÜCÜ
İ.T’ye
Yüz
beygirlikti gücü
Sırtında
olmasa da hörgücü
Deve
gibi inatçıydı
İnadından
dağlar titrerdi
Allaha
ibadet eder gibi çalışınca
Ancak
dururdu, acıkınca
Sohbete
mi sevdalıydı, sigaraya mı
Sevişir
gibi keyifle konuşur ve dakika başı sigara içerdi
Yüz
beygirlikti gücü
Sırtında
olmasa da hörgücü
Deve
gibi sabırlıydı
Sabrı
taşmaya görsün
İşte
o zaman önüne çıkan yaşamasın ölsün
Demirler
tunçlar erirdi öfkesinden
Yüz
beygirlikti gücü
Gözü,
kartal gözü kadar keskindi
İğne
deliğinden deveyi geçirirdi
Otomobiller
onun için kibrit kutusu
Cebinden
çıkarırsa şaşmam doğrusu
Yüz
beygirlikti gücü
Ama
yorulunca
Ağzında
ekşi sulu bir yonca
Yorgun
atlar gibi uyurdu
Ancak
o zaman dertlerini unuturdu
Unutmazsa;
günlerce somurturdu
Aydın göle
22.03.97
Yayın Tarihi: 18.08.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder