31 Aralık 2013 Salı

G7 VE DÜNYA EKONOMİK KRİZİ

Bugün 15.02.2010 Şubatında yazdığım gazetedeki yazıma yer verecek ve bugüne değineceğim.

***

G7’nin ne demek olduğunu kaçımızın bildiğini merak ederim. Oysa ne çok duyarız bu sözü. “G7” en gelişmiş yedi ülkeyi simgeler. Bu ülkeler şunlardır. 

1: Amerika
2: Kanada
3: İtalya
4: Japonya
5: Fransa
6: Almanya
7: İngiltere

G7 Gurubu gördüğünüz bu sanayileşmiş ülkeler tarafından ekonomi-politikalarının düzenlenmesi ve uygulanması amacıyla 1975 yılında kurulmuştur. İlk zirvede yükselen petrol fiyatlarının dünya ekonomisini vurduğu konusunda fikir birliğine varıp, yoğun işsizliği önlemek, petrol üreten ülkelerin petrolden elde ettikleri gelirlerini düşürerek güçlenmesine izin vermemeyi amaç edindi. Bunun için Amerika, doları altın standardından çıkararak değerini düşürdü. Böylelikle petrolden dolar kazanan ülkelerin zenginleşip tehdit olması önlendi.

ABD başkanı Bill Clinton’un Denver zirvesini Sekizler Zirvesi olarak belirlemek suretiyle Rusya’nın resmen katılımını tanımaya yönelik girişimine rağmen, Rusya henüz G-7’nin tam üyesi olarak düşünülmemekte ve tüm zirve toplantılarına katılmamaktadır.

G-7, büyük boyutlara ulaşan ekonomik gücünün verdiği üstünlükle uluslararası finansal ve ticari kurumları doğrudan etkilemektedir.

G-7 liderlerince alınan kararlar; Dünya Bankası, IMF, OECD, DTÖ ve NATO gibi uluslararası kuruluşların politikalarının yönlendirilmesinde son derece önemli rol oynamaktadır. G-7’nin bu kuruluşlar gibi devamlı personeli, merkezi, faaliyetlerini yürütmek için belirlenmiş kuralları ve resmi veya yasal gücü olmamasına rağmen bu sayılan kuruluşlar üzerinde önemli bir etkisi vardır. Bu etki G-7’nin ekonomik gücünün büyüklüğünden kaynaklanmaktadır. 1999 yılında 7 üye ülkenin toplam 19,7 trilyon dolar olan GSYİH’ları dünya ülkeleri toplam GSYİH’sının yüzde 65’ini oluşturmaktaydı. Ayrıca, ABD, Fransa, İngiltere gibi G-7 ülkelerinin pek çoğu da uluslararası ilişkilerde stratejik öneme sahip ülkeler olarak genel kabul görmüşlerdir.

Bugün gelinen noktada dünya ekonomik krizi nedeniyle G7 adını daha sık duymaya başladık. Mali sektör krizi olarak çıkan bu kriz üretim sektörünü de vurarak dünyanın bu ekonomik krizden çıkışını zora soktu. İşte şimdi buna çareler arıyorlar.

Daha önce yazdığım iki yazıda bu konuya kısa olarak değinmiş, İzlanda, Portekiz ve İspanya’da yoksulluğun arttığını, bazı yoksulların yiyecek ihtiyaçlarını bile karşılayamadıkları için yerel yönetimlerden yardım talep ettiklerini, Yunanistan’ın ise resmen iflasın eşiğinde olduğunu belirtmiştim. İşte o Yunanistan’ın (bizden banka bile satın almışlardı, düşünsenize) kendisi dışındaki ülkeler battığını kabul ediyorlar.

Aşağıda okuyacağınız biraz uzun bir haberi sizlerle paylaşmak istiyorum.

*

Avrupa’da Yunanistan’la başlayıp İspanya ve Portekiz’le devam eden borç ve açık sorunu G7’nin gündemine girdi. Toplantıda ‘canlandırıcı teşviklerin devamında’ mutabık kalındı
G7 ülkelerinin maliye bakanları ve merkez bankası yetkilileri dünya borsalarının gerilemesinde büyük rol oynayan bütçe açığı haberlerini ve alınacak önlemleri görüşmek üzere Kanada’da bir araya geldi. Toplantının gündemini başta Yunanistan olmak üzere Avrupa ülkelerinin yükselen borç ve bütçe açıkları üzerindeki endişelerin artmasıyla yeniden güçlenen kriz dalgası oluşturdu.
Alman Maliye Bakanı Wolfgang Schaeuble, son günlerdeki panik dalgasıyla ilgili olarak, “Kriz henüz aşılmadı. Doğru çıkış stratejisini bulmaya çalışıyoruz. Bütçe açığı olan yalnızca Avrupa değil”  dedi. Japon Maliye Bakanı Naoto Kan da küresel finans piyasalarındaki dalgalanmayı “en büyük sorun” olarak nitelendirdi. Toplantıyı yöneten Kanadalı Maliye Bakanı Jim Flaherty ise, “Bütçe seviyeleriyle ilgili endişe büyük. Teşviklere gerek kalmadığında, krizden çıkışımız mümkün demektir” diyerek, “canlandırmanın devam etmesiyle” ilgili anlaşmaya vardıklarını vurguladı.
AB’nin en yüksek bütçe açığı ve borcuna sahip olan Yunanistan, yatırımcıları dışarıdan destek almadan toparlanacağına ilişkin ikna etmeye çalışırken, borç maliyetleri İspanya ve Portekiz için de artıyor.

IMF Başkan Yardımcısı John Lipsky toplantıda finansal düzenlemeyle ilgili “temel prensiplerde anlaşmaya varıldığını” açıkladı. İngiltere, banka yöneticilerinin primlerine yüzde 50’lik bir vergi koyma kararı alırken, Fransa da aynı kararı uygulamayı düşünüyor. ABD ise yeni bir banka vergisi ve büyük bankaların risk alma kapasitelerini sınırlama kararı aldı.
Bütçe açıklarının “yıpratıcı” olduğuna değinen ABD Hazine Sekreteri Timothy Geithner, büyümenin öncelikli olduğunun altını çizdi. Geithner, ayrıca IMF’nin deprem sonrası yaralarını sarmaya çalışan Haiti’nin borçlarını silmeyi planladıklarını da söyledi.


İspanya: İspanya hükümeti yeni bir İşçi Reform tasarısını parlamentoya sundu. Zapatero, gençler arasında yüzde 20 ile 40 arasında değişen yüksek işsiziliği önlemeye öncelik verecek.
                                                                                                                                              İrlanda: İspanya’dan sonra Euro bölgesinde işsizlik oranının en yüksek olduğu İrlanda’da son 15 yılın en yüksek işsizlik rakamları açıklandı. İstatistik Bürosu’nun açıkladığı verilere göre ocak ayında işsizlik oranı yüzde 12.7’ye çıktı.
                                                                                                                                         Almanya: Almanya Başbakanı Angela Merkel, gelecek hafta Brüksel’de toplanacak Avrupa Komisyonu toplantısında Avrupa’da ekonomik büyümenin yeni bir tanıma ihtiyacı olduğunu açıkladı. AB’nin ortak bir ekonomi stratejisine sahip olması gerektiğini söyleyen Angela Merkel, “21. yüzyılda “büyüme” ifadesini yeniden tanımlamayı öğrenmeliyiz” dedi.
                                                                                                                                                            Fransa: Dunkerque’te üç hafta önce kapanan Total petrol fabrikasında sendikalar, 17 Şubat’ta grev başlatmaya hazırlanıyor.
                                                                                                                                             İtalya: Fiat’ın Sicilya’daki fabrikasını kapatma planını protesto eden işçiler, geçen hafta iş bırakma eylemi başlattı. İtalya’daki 80 bin çalışanın iş durdurma eylemine katılması bekleniyor.
*

Bu alıntıladığım haberlerde okuduklarınızın dışında birkaç söz etmek gerekse ne denilebilir? Dünya ekonomik krizi bitmiyor, aksine küçük ülkelerde derinleşiyor demek mümkün. Ama hayır dünya ekonomik merkezi kaydı. Artık Avrupa merkez değil. Dünya ekonomik merkezi Çin’e ve Hindistan’a kaymıştır. Amerika olmadan Avrupa artık yaşayamaz. Öyle ki dolar bile alâyı valâ ile doğan euro karşısında kesin bir zafer kazanmak üzeredir. Çünkü Avrupa batık ülkelerin euroya kötü etkide bulunduğunu, bu yüzden euro’dan vaz geçilebileceğinin sinyalini verdi.

Bir başka konuda bilançolar. Devlet ve özel sektör kurum ve kuruluşlarının bilanço yapmaları Yunanistan örneğindeki gibi yetmeyebilir. Artık aile bilançoları da yapılmalıdır deniyor. Yani artık aile harcamaları devlet borçlanmalarıyla örtüşür denilmek isteniyor. Aileler  gelecek yıllarını bu günden yerlerse sadece kendilerini değil ülkeyi de zora sokarlar görüşü yakında dillendirilecek. Kredi kartlarının yanlış kullanılmasının teşvikinden sonra durdurulması söz konusu olmazsa durum gerçekten korkutucu boyut alacaktır.

Yıllarca SGK primlerini ödemeyenlerin hükümetlerce affedilmeleri karşısında ödeyenlerin (af buyurun) enayi konumuna düşmeleri gibi, kredi kartıyla hesapsızca borçlanarak geleceğini yatıranların (elbette yeni düzenlemeler yapılmalı, elbette şartlar düzeltilmeli)  affedilmesi durumunda da kıt kanaat geçindikleri halde borçlanmayanlar gene (afedersiniz ama) enayi durumuna düşeceklerdir. Nedeni de bu küresel kriz ortamında sadece borçluları bağlamadığı içindir. Gelirler görece paylaşılırken riskler ve kayıplar herkese pay edilir çünkü.

****

Geçmişten günümüze geldiğimizde başbakanın kredi kartlarını kullanmada varılan aşırılığa dikkatleri çekmesi boşuna değildir. 2007’den beri büyük devletler küçük devletlerin doğrudan dış borcunu yükseltmek yerine, dolaylı dış borcunu gene küçük devletlerin vatandaşlarını tüketimi pompalamak yoluyla borçlandırmayı seçmiştir. Şimdi böylesi bir tuzakla karşı karşıyayız. Sonumuz Yunanistan’a benzemesin. Üretmeden tüketmenin sonunda iflasa yol açtığına ilişkin en iyi örnektir çünkü.

Karikatürist kardeşim Coşkun Göle’nin çizdiği bir karikatürdeki gibi çöp bidonu bile çöpe atılırsa bunun sorumlusunu aramak boş bir uğraş olur. Gidiş o gidiştir.


Yayın Tarihi: 04.12.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder