YORGUN MAYIS KISRAKLARI
Son günlerde büyük boyutlu bir
kitap elimden düşmüyor. Kitabı okumaya başladığımda öyle rahat okuyamayacağımı
fark ettim. 565 sayfa ve büyük boyutlu oluşu elde tutmayı zorlaştırıyor. Birde
bir sayfası iki sayfa kadar olduğu için sayfalar ağır ilerliyor. Sözün kısası
oldukça hacimli bir kitap.
Ben bir kitabın ilk yüz sayfasını
sürüklenerek okurum. Sonradan kitaba ısınır ve sonunu nasıl getirdiğime
şaşarım. Bu kitapta öyle oldu. Bu satırları yazdığımda kitabın son 60 sayfası
kalmıştı.
Kitabın adını yazının başlığına
koydum. Kitabın adı sanki bir şiirin bir mısrası gibi, o kadar güzel ve o kadar
çekici. Yazarı Anaptan milletvekili seçilmiş olan Yılmaz Karakoyunlu.
Kitabın tanıtımını yapan
yazılardan birkaç alıntıyı sizlere sunayım.
"Adnan
Bey'in sesinde gençliğinin hayıflanmış hatıralarına dönmek isteyen arzulu
özleyiş vardı. Bahar sabahlarında kısrakları ovaya salan kâhyanın cakalı
yürüyüşünü hep hayranlıkla hissetmiş, bu kısrakların sırtında sınırsızlığın
hazzını duymak istemişti. Beyaz kısrağın taze bir kız gibi ovada salındığını
gözlerinin önüne getirdi. Bu kısrağın gözlerinde mor bakışlı şafakların billûr
kâselerini gördüğünü söylerdi.
Kısrakların zorla ahırlara konuluşunu hala içime sindirebilmiş değilim. Hürriyete susamış yelelerin nasıl savrulduğu gözlerimin önünden hiç gitmedi. Hürriyet tutkunluğumun ilk heyecanını o ovalarda şahlanan yorgun mayısın kısraklarından almıştım."
Yılmaz Karakoyunlu Yorgun Mayıs Kısrakları'nda Cumhuriyet'in kuruluş yıllarından 1960'a kadar uzanan bir dönemi romanlaştırmış. Olaylar gerçek... Karakayonlu'nun kıvrak anlatımıyla kaleme aldığı hüzünler, acılar, sevinçler de gerçek... Ya aşklar, aşklar da gerçek... Nazım Hikmet'in, Yahya Kemal'in, Adnan Menderes'in aşkları... Ve gerçek olan iki şey daha var: mahpusluklar ve idamlar...
Kısrakların zorla ahırlara konuluşunu hala içime sindirebilmiş değilim. Hürriyete susamış yelelerin nasıl savrulduğu gözlerimin önünden hiç gitmedi. Hürriyet tutkunluğumun ilk heyecanını o ovalarda şahlanan yorgun mayısın kısraklarından almıştım."
Yılmaz Karakoyunlu Yorgun Mayıs Kısrakları'nda Cumhuriyet'in kuruluş yıllarından 1960'a kadar uzanan bir dönemi romanlaştırmış. Olaylar gerçek... Karakayonlu'nun kıvrak anlatımıyla kaleme aldığı hüzünler, acılar, sevinçler de gerçek... Ya aşklar, aşklar da gerçek... Nazım Hikmet'in, Yahya Kemal'in, Adnan Menderes'in aşkları... Ve gerçek olan iki şey daha var: mahpusluklar ve idamlar...
Başka bir tanıtımda kitap ve
yazardan şöyle söz ediliyordu.
Yılmaz Karakoyunlu’nun bu son
romanını koyu bir hüznün lezzetiyle okuyacaksınız. Karakoyunlu, bu defa
Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına ve o yılların önemli kişilerinin hayatlarına
ışık tutuyor. Her gün can alan verem hastalığının, bitimsiz savaşların, yoksulluk
ve yoksunluğun dehşetini içimize salarken, Çakırbeyli Adnan’ın, Üsküplü Yahya
Kemal’in, Selanikli Celile ile oğlu Nâzım’ın, Berin’in, Ayhan’ın, Piraye’nin
öykülerini olanca açıklığıyla dile getiriyor. Özel yaşamların henüz kamuya mal
olmadığı zamanların siyasetle sarmalanmış büyük aşklarıyla gözlerimizi
kamaştırıyor.
Bütün insanî zaaflarıyla "Gazi Hazretleri"ni, "başvekil"i, "cumhurbaşkanı"nı anlatırken onların nezdinde genç Cumhuriyet’in geniş bir panoramasını da çiziyor. Bugün hâlâ tartışılan “o yıllar”ın en önemli şahsiyetlerini o çok özel koşullarında değerlendiriyor. "Yorgun Mayıs Kısrakları"nın her bölümüne genç şair Nâzım Hikmet ile üstat Yahya Kemal’in şiirleri eşlik ediyor; Çakırbeyli Çiftliği’nin özgürlük simgesi yorgun mayıs atları, kızıla boyalı bir fonda, dörtnala mahşere koşuyor.
Bütün insanî zaaflarıyla "Gazi Hazretleri"ni, "başvekil"i, "cumhurbaşkanı"nı anlatırken onların nezdinde genç Cumhuriyet’in geniş bir panoramasını da çiziyor. Bugün hâlâ tartışılan “o yıllar”ın en önemli şahsiyetlerini o çok özel koşullarında değerlendiriyor. "Yorgun Mayıs Kısrakları"nın her bölümüne genç şair Nâzım Hikmet ile üstat Yahya Kemal’in şiirleri eşlik ediyor; Çakırbeyli Çiftliği’nin özgürlük simgesi yorgun mayıs atları, kızıla boyalı bir fonda, dörtnala mahşere koşuyor.
Bu kitap sadece aşk ve macera kitabı
değildir. Demokrasi tarihimiz içinde önemli bir yer tutan 1950-1960 yılları
arasında iktidar olan bir siyaset ve siyasetçinin tarihide vardır. Demokrasi
mücadelesi tarihimizi Demokrat Partisinin 14 Mayıs 1950 yılında iktidar
olmasıyla başlatırlar. Oysa bizde çok partili hayat meşrutiyetle başlamıştır. O
tarihten bu yana demokrasi mücadelesi bir iktidar olma mücadelesine, tek
adamlığa yönelmiş, bu yüzden demokrasimiz her dönemde yara almıştır. Geçmişten
günümüze kadar uzanan çizgide pek büyük bir fark yoktur. Ne yazık ki halkta da
kurtarıcı olarak tek lider arama arayışı değişmemiştir.
Kitapta sözü edilen aşklar başka bir
yazının konusu olabilecek kadar yer tutar. Şu kadarını belirteyim. Rahmetli
Menderes sevincini de kederini de yaşadığı aşklarla unutmaya çalışmış. Bu arada
Devlet Operasının ünlü Sopranosu Ayhan Aydan’ı, Çok Sesli Çağdaş Türk Müziğinin
önemli bestecisi eşi Hasan Ferit Alnar’dan, kız babasından kızını ister gibi
istemesi bana çok itici geldi.
Romanın sözü edilecek çok konusu var.
Burada hepsine yer vermem sayfanın boyutlarını aşar. Mutlaka incelenmesi
gereken bir kitap. Bu romanı keyifle okursunuz inanın. Siyasi ve edebi dünyamızın çok önemli kişilerinin
çok yerinde belirlemelerine tanık olacaksınız.
Yayın Tarihi: 06.12.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder