Bugün Bertold Brecht’in yazdığı bir
hikayeyi sizlere sunuyorum.10 Şubat 1898 Augsburg’da
doğan, 14 Ağustos 1956 Berlin’de ölen yazarın
asıl adı Eugen Berthold Friedrich Brecht’tir. 20.yüzyılın en etkili Alman şairi, oyun yazarı ve tiyatro yönetmeni olarak
nitelendirilir. Eserleri uluslararası alanda da saygı ile kabul görmüş ve
ödüllendirilmiştir. "Epik Tiyatro’nun”
kurucusudur.
O
kendisinden önceki tiyatro ve edebi görüşleri değiştirerek eğlence aracı
olmaktan çıkarmış, izleyiciyi direk oyuncu konumuna yükselterek, dram ve trajedilerdeki
duygulanımlar yerine neden sonuç ilişkisini sorgulamayı koymuştur.
Aşağıdaki
hikâye buna güzel bir örnektir.
****
Ormanın birinde...
Aslanlar toplanmış.”Yahu” demişler, “kim sorarsa
kralız, bu gidişle açlıktan öleceğiz.... Maymuna saldırsak, ağaca kaçıyor;
fillere saldırsak, fazla büyük...Ceylanlar hızlı, yetişemiyoruz; kuşa dalsak,
uçuyor, ee balık yakalayacak halimiz de yok...”
Bir tanesi “En iyisi, ÖKÜZLERE SALDIRALIM” demiş, “iri yarı görünüyorlar ama ne pençeleri var, ne dişleri diş... Tam dişimize göre!”
Öneri kabul edilmiş. Çünkü görünüşe göre öneri akla
yatkın öneriymiş. Hiç zaman geçirmemişler. Hemen saldırmışlar!
Ama evdeki hesap çarşıya uymamış. Öküz, öyle
yabana atılacak hayvan değilmiş meğer. Organize oluyorlar, topluca savunma
yapıyorlar, düşmanlarını püskürtüyorlarmış. Aslanlar aç biilaç, “Ne yapsak, ne
yapsak?” diye uzun süre düşünmüşler. İçlerinden biri
“Tilkiye danışalım” demiş. “Tilki bizden akıllıdır bilirsiniz” diye eklemiş.
“Tilkiye danışalım” demiş. “Tilki bizden akıllıdır bilirsiniz” diye eklemiş.
Tilkiye gitmişler, tilki “kolay” demiş.
“Beni, öküzlerin yaşadığı zengin otlakların prensi
yapın, işinizi halledeyim...”
Kabul etmişler. Tilki, elinde
beyaz bayrakla öküzlere gitmiş.
“Saygı değer öküzler” demiş. “Aslında aslanlar
uysaldır, sizi de çok seviyorlar... Ama Şu aranızdaki SARI ÖKÜZ var ya,
sarı öküz, işte sorun o… Görünce tahrik oluyorlar, canları çekiyor, verin
şu sarı öküzü kurtulun kardeşim. Sonrada huzur içinde yaşayın!”
Öküz heyeti düşünmüş taşınmış, “Bana dokunmayan
yılan bin yaşasın” mantığıyla, verivermişler sarı öküzü...
Aslanlar da afiyetle yemiş.
Bir gün, iki gün....Tilki gene gelmiş.
“Bakın gördüğünüz gibi, saldırılar kesildi, mutlu
mutlu yaşıyorsunuz” demiş ve eklemiş: “Ama şu benekli öküz var ya, benekli
öküz, o burada olduğu sürece size rahat yüzü yok arkadaş,
canları çekiyor, verin, kurtulun!”
Öküz heyeti düşünmüş, “otlağın selameti için” teslim
etmiş benekli öküzü..Üç gün, dört gün... Artık tilki hep gelir olmuş.
KUYRUĞU UZUN OLANI...
BURNU BEYAZ OLANI...
TOMBUL OLANI...
BURNU BEYAZ OLANI...
TOMBUL OLANI...
Tek tek alıp, gitmiş. Otlak seyrelmiş. Aslanlar
semirmiş.
Bir gün... Tilki gelmemiş! Gerek kalmamış çünkü.
İstediklerini almaya artık Aslanlar kendileri gelmiş.
“Hanginizi istiyorsam, canım hanginizi çekiyorsa, onu vereceksiniz, sakın direnmeyin gücünüz hiç yok. Yaşadığınız kadarını kâr sayın” demiş.
“Hanginizi istiyorsam, canım hanginizi çekiyorsa, onu vereceksiniz, sakın direnmeyin gücünüz hiç yok. Yaşadığınız kadarını kâr sayın” demiş.
Otların arasında tir tir titreyen, tek tük kalan
öküzler. “Keşke en başta yaptığımız hatayı yapmayıp sarı öküzü vermeseydik.” demişler ama iş işten geçmiş.
****
İş işten
geçmeden doğru karar vermek ne kadar gerekli görüyorsunuz. Doğru kararlar
vermek, doğru bilgi donanmakla mümkündür. Bu bile yetmeyebilir. Önceden
birikmiş tecrübenin de olması gerekir. Bilgi ve tecrübe ise kolay edinilir bir
şey değildir.
Yayın Tarihi: 02.12.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder