31 Aralık 2013 Salı

YETENEKSİZSİNİZ, YETENEK SİZSİNİZ

Acun Ilıcalı’nın yabancı kanallardan görüp devşirdiği yarışmalarla ününe ün kattığını bilmeyen var mı? O yarışmalardan biride “Yetenek Sizsiniz Türkiye” yarışmasıdır. Bu yarışmalar günlük gerilimlerden bunalan insanların zihin boşalmalarını sağladığı, sabun köpüğü programlardır. Bu yanıyla bu tip programların bir faydası olduğu söylenebilir. Çünkü iktidarlar toplumu ayrıştırıp birbirinden kopararak taraf durumuna düşürürken derin çelişkilerle beslenir. Derin çelişkilerse toplumun ortak paydasını yok eder. Bu zihin boşaltma anları olmasa toplumun bir arada olması nerdeyse mümkün olamayacaktır.

Toplumsal barışı bu programlara bağlamakta yanlıştır. İçerik olarak kişisel mücadeleden başka bir şey vermeyen, beklide fazladan gösteri dünyasına yeni yüzler kazandıran bu programların katılımcılarına da bakarak ne kadar boş işlerle uğraşıldığını görmek mümkündür. Sanki bütün toplumun tek gayesi burnunun üstünde kürek, sandalye v.b şeyler taşımaktır. Sanki bu tip yarışmalarla en olmadık matematik sonuçlara ulaşmak için profesör olmaya gerek yok tezi işlenmektedir. Bu yanıyla ülke eğitim programları gereksizdir izlenimi verilerek kaldırılmak istenmektedir sanki.

Bir çoğumuz dünyanın kırılan en çılgın rekorlarının toplandığı “Guiness” rekorlar kitabını duymuşuzdur. Orda da böyle boş uğraşların onaylandığını görürüz. Dünyanın böyle konulara ilgisi büyük.

Yavuz Sultan Selim’e vezirleri, bir adamın hüneri olduğunu söyleyerek huzura kabul edilmek istediğini bildirirler. Yavuz bütün cevvalliğiyle o adamın huzura getirilmesini buyurur. Adam huzurda bir çok temennalardan sonra yapacağı şeyin dünyada bir başkası tarafından yapılmadığını ve bunu padişaha sunmaktan büyük onur duyduğunu söyler. Yavuz adama ne yapacağını sorar. Adam cevap vermek yerine gösterisini icra etmeye başlar. Bir dikiş iğnesini yere saplar. Kendisi on metre geriye gider. Karşıdan bir ip atarak iğnenin kulağından geçirir. Bu hüner karşısında herkes şaşkınken Yavuz Sultan Selim; “Bu adama tiz yüz altın verile, böyle boş işle milleti uğraştırdığı için yüz değnekte vurula” der.

Acun Ilıcalının yaptığı programlara hep bu gözle baktım. Bir şey yapıyor görünüp hiçbir şey yapmıyor olmak bu olsa gerek. Başarısız mı buluyorum diye sorarsanız, hayır derim, asla bunu demiyorum. Buradan bir şey daha ortaya çıkıyor. Başarıda göreceleştiriliyor bu sayede.

Hazırlanış ve sunum başarılı, ama ortaya çıkan şeyin içi boş.

Oldum olası yarışmayı sevmem. Benim düşüncemin ne kadar kabul edilir bir düşünce olduğunu kanıtlama derdinde değilim. Yarışmayı kaybedersem bu düşüncem veya ortaya koyduğum şey yaşamayacak mıdır? Yada yarışmayı kazanırsam ne kadar haklıyımdır? Diğer şeyleri baskılamış örtmüş olmam mı? Peki seçici kurullar neye göre beni değerlendirecekler? O kurul beni değerlendirecek bilgi birikimine sahip midir?

Sanat ve bilim yarış atı değildir. Yarış atları sahibine ve binicisine kazandırırken sanat ve bilim topluma kazandırır. O yaygınlaşma özelliği taşır. Yaygın olarak varlığını ve yararlılığını sürdürür. Özellikle sanatın yararlı olmak gibi bir amacının olması zorunluluğu da yoktur.

“Yetenek Sizsiniz Türkiye” yarışma programından başka bir sonuçla daha karşılaşıyoruz bence: O da engelli ve çocuk istismarıdır. Hatırlarsanız ilk “Yetenek Sizsiniz Türkiye” yarışma programında görme engelli bir yarışmacıyı tanımıştık. Daha sonraki yıllarda yapılan yarışmalarda da engelli veya çocuk yarışmacılar görmeye devam ettik. Burada kimilerinin derecelere girmesi yarışmacının halk tarafından acıma hisleriyle mümkün olmuştur. Bir yarışmacının darbuka çalarak ağzıyla yaptığı bağlama sesinden başka dişe dokunur gösterisi olmamasına rağmen bu yere gelmesinin başka bir açıklaması olamaz.

Bir çok yetenek; org çalan, detone sesle şarkı söyleyen küçük çocuk veya engelli yarışmacı yüzünden oralara gelememişti. Bir engelli olarak bu durumdan hep utanmışımdır. Anayasaya sokulan engelliler için pozitif ayrımcılık bumu? Bize sirk maymunluğu yapmak konusunda mı pozitif ayrımcılık uygulanacak?

Bu bizim kültür anlayışımızı da göstermiyor mu? Burada engelliler istismar edilmiştir bana göre. Ayrıca Türk kültüründe bükemediğin bileği öp anlayışı vardır. Görme engelli bir yarışmacının lafazanlığını yarışma sonunda kazananı tebrik etmeyişiyle de gördük.bütün güzel sözleri yarışmaya devam etmesine verilen izin kadarmış. Elenirken kimseyi tebrik etmemişti çünkü. Oysa 12 yaşındaki çocuk yarışmacı 3. olarak elenirken kalanları tebrik ederek erdemin ne olduğunu göstermişti.

Böyle yarışmalar halk oyuna sunulunca sulandırılmış oluyor. Acun yarışma birincisine verilen ödülü halkın gönderdiği sms’lerle halka ödettiği için ortaya çıkan ucube bir sonuçtur.

Sonuç olarak kelimeyi bitişik yazarsak “Yeteneksizsiniz” olumsuzlamasının, ayrı iki kelime olarak yazarsak “Yetenek Sizsiniz” belirlemesinin çıktığı bir yarışmadan yetenekler kadar kendini yetenek sananları da çoook gördük. Bu yarışma devam ettiği sürece daha çoook göreceğimizden eminim.

Yayın Tarihi25.12.2013 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder