30 Nisan 2014 Çarşamba

ANADOLU FEDERAL CUMHURİYETİ

Bugün 2010 yılında anayasa değişikliği için yapılan halk oylaması öncesinde yazdığım, şimdi kapanmış olan gazetede yayınlanan aynı isimli yazıdan alıntı yapacağım. Orda ülkemizin geleceği hakkında öngörülerde bulunmuştum. Bugün bu öngörülerin nerdeyse yüzde yüz gerçekleştiğini görüyoruz.

Sizi o yazımdan aldığım bölümlerle baş başa bırakıyorum.

*

2002 yılının başlarıydı, Paris’te meşhurların resmini kaldırımlara çizdikleri bir caddede Atatürk’ün resmini çizmişlerdi. O zaman DSP, MHP ve ANAP koalisyon hükümeti iktidardaydı. Bütün hariciye ile birlikte genelkurmayda ayaklanmış, Atatürk resminin, dolayısıyla isminin ayaklar altına alınmasını engellemeye çalışmışlardı. Nitekim bir hafta sürmeden o resim kaldırımdan silindi.

Türkiye’nin tepkisine cevap veren Avrupa Birliği (AB) ne demişti biliyor musunuz? “Çağımız her türlü ideolojinin reddedildiği, özgürlükçü bir çağdır. Özgürlükçülüğü ilke edinmiş Avrupa Birliği üyeliğinin şartı gereği sizde “Kemalizm”i bırakmalısınız. Ancak öyle AB üyesi olabilirsiniz.”

3 kasım 2002’de seçimleri kazanan AKP, siyasi yasaklı Recep Tayyip Erdoğan affedilip (bu yasağın kalkması için Deniz Baykal’da doğrudan etkili olmuştu) siyasi yasağı kalktıktan sonra liderine kavuşmuştu. Erdoğanlı AKP’nin İlk icraatı AB’ye tam üyelik konusunda görüşmelere başlamak olmuştu. Bu arada Amerika’da komşu kapısı yapılmış her vesileyle sık sık Amerika’ya gidiliyordu. Görüşmeler sonunda AB’nin 100 bin sayfalık uyum yasaları ile karşılaştık. Böylece AB üyesi olma sürecinde TSK’nın hem denetlenmesi ve hem de Kemalist ideolojiden koparılmasına çalışılmıştı.

Şimdi sıra yargıya geldi. O da laik ve Kemalist ideolojiden koparılıp denetlenir duruma gelmeliydi. Çünkü, eğer AB üyeliği hevesi bitmediyse –ki, bence bitti- uyum yasaları başka türlü geçemezdi. Sadece o da değil tabii. Amerika’nın yeni Ortadoğu politikaları gereği kurulan Kürt devletinin Türkiye bölümüne karşı çıkacak hiçbir unsur kalmamalı. Hepiniz biliyorsunuz Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir özerkliği korkusuzca savunuyor artık. Bölgelerinde Türk bayrağıyla Kürt bayrağının birlikte dalgalanmasından söz edebiliyor.

Keşke TSK ve Yargı, denetlenme yerine demokrasiyi derinleştirmek için tarafsızlaştırılsalar. Fakat tam tersine Türkiye Cumhuriyeti yerine kurulmak istenen “Anadolu Federal Cumhuriyeti”ne giden yolda taş bırakılmamaya çalışılıyor. Referandumda aslında bu oylanacak. Kurulmak istenen yeni devletin ismi bu. Bu yeni ismi yandaş yazarlarla Kürtçü yazarlar açık açık dillendirdiler. Türkiye ismi bir etnik kimliği çağrıştırıyormuş, bu isimle devlet olmazmış, olursa da faşist devlet olurmuş. Bu isim bu yüzden kalkmalıymış. Gelin görün ki halkoylaması öncesi bunu kimse söylemiyor.  

Şimdi bu okuduklarınızı lütfen üst üste koyun. Son anayasa değişikliği için yapılacak halk oylamasını da bunların üstüne koyun. Anadolu Federal Cumhuriyeti’ne bundan sonra evet diyebilir misiniz?

*
O yazımdan alıntı yapmayı burada bitiriyorum.

Şimdi bir gerçeğe gelelim.

Türkiye bu duruma kuşkusuz bir günde ve sadece AKP eliyle gelmedi. Bağlı olduğumuz kapitalist egemen dünyanın her 10 yılda yavaş yavaş uygulattığı bir takım programlar, içinde bulunduğumuz durumun başlıca sebebidir.

Önce 1946 yılından itibaren (Marshal yardımı adıyla) yabancı sermayenin ülkeye girişi kabul edilerek ilk adım atıldı. Bunun üstüne1950’lerde ithalat rejimi geldi. 1960’başlayan ve 1970’lerde hızlanan sanayileşme ve ağır sanayi hamlesi 1980’de bitirildi. Ardından yerli sermayeye kiralama adıyla, 1990’larda da küçük hareketlerle başlayan KİT’lerin yabancılara satışı 2000’li yıllarda çılgınlık derecesinde hızlanarak devletin ekonomik gücü bitirildi. Artık devletin direnci kalmamıştı. Bunun üstüne gelen AB uyum yasalarıyla da tarım sektörü büyük darbe yedi. Tarımıyla kendine yeten 7 ülkeden biriyken arpa, buğday, hatta saman bile ithal eder olduk. Dünya eti kilosu 5 dolardan yerken biz 17 dolardan yiyoruz.

Bu durumda Anadolu Federe Cumhuriyeti kurulmaz da ne olur?


Yayın Tarihi: 23.04.2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder