Bugün 2010 yılında anayasa değişikliği için yapılan halk
oylaması öncesinde yazdığım, şimdi kapanmış olan gazetede yayınlanan aynı
isimli yazıdan alıntı yapacağım. Orda ülkemizin geleceği hakkında öngörülerde
bulunmuştum. Bugün bu öngörülerin nerdeyse yüzde yüz gerçekleştiğini görüyoruz.
Sizi o yazımdan aldığım bölümlerle baş başa bırakıyorum.
*
2002 yılının başlarıydı, Paris’te meşhurların resmini
kaldırımlara çizdikleri bir caddede Atatürk’ün resmini çizmişlerdi. O zaman
DSP, MHP ve ANAP koalisyon hükümeti iktidardaydı. Bütün hariciye ile birlikte
genelkurmayda ayaklanmış, Atatürk resminin, dolayısıyla isminin ayaklar altına
alınmasını engellemeye çalışmışlardı. Nitekim bir hafta sürmeden o resim
kaldırımdan silindi.
Türkiye’nin tepkisine cevap veren Avrupa Birliği (AB) ne
demişti biliyor musunuz? “Çağımız her türlü ideolojinin reddedildiği,
özgürlükçü bir çağdır. Özgürlükçülüğü ilke edinmiş Avrupa Birliği üyeliğinin
şartı gereği sizde “Kemalizm”i bırakmalısınız. Ancak öyle AB üyesi
olabilirsiniz.”
3 kasım 2002’de seçimleri kazanan AKP, siyasi yasaklı Recep
Tayyip Erdoğan affedilip (bu yasağın kalkması için Deniz Baykal’da doğrudan
etkili olmuştu) siyasi yasağı kalktıktan sonra liderine kavuşmuştu. Erdoğanlı
AKP’nin İlk icraatı AB’ye tam üyelik konusunda görüşmelere başlamak olmuştu. Bu
arada Amerika’da komşu kapısı yapılmış her vesileyle sık sık Amerika’ya
gidiliyordu. Görüşmeler sonunda AB’nin 100 bin sayfalık uyum yasaları ile
karşılaştık. Böylece AB üyesi olma sürecinde TSK’nın hem denetlenmesi ve hem de
Kemalist ideolojiden koparılmasına çalışılmıştı.
Şimdi sıra yargıya geldi. O da laik ve Kemalist ideolojiden
koparılıp denetlenir duruma gelmeliydi. Çünkü, eğer AB üyeliği hevesi
bitmediyse –ki, bence bitti- uyum yasaları başka türlü geçemezdi. Sadece o da
değil tabii. Amerika’nın yeni Ortadoğu politikaları gereği kurulan Kürt
devletinin Türkiye bölümüne karşı çıkacak hiçbir unsur kalmamalı. Hepiniz
biliyorsunuz Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir özerkliği korkusuzca
savunuyor artık. Bölgelerinde Türk bayrağıyla Kürt bayrağının birlikte
dalgalanmasından söz edebiliyor.
Keşke TSK ve Yargı, denetlenme yerine demokrasiyi
derinleştirmek için tarafsızlaştırılsalar. Fakat tam tersine Türkiye
Cumhuriyeti yerine kurulmak istenen “Anadolu Federal Cumhuriyeti”ne giden yolda
taş bırakılmamaya çalışılıyor. Referandumda aslında bu oylanacak. Kurulmak
istenen yeni devletin ismi bu. Bu yeni ismi yandaş yazarlarla Kürtçü yazarlar
açık açık dillendirdiler. Türkiye ismi bir etnik kimliği çağrıştırıyormuş, bu
isimle devlet olmazmış, olursa da faşist devlet olurmuş. Bu isim bu yüzden
kalkmalıymış. Gelin görün ki halkoylaması öncesi bunu kimse söylemiyor.
Şimdi
bu okuduklarınızı lütfen üst üste koyun. Son anayasa değişikliği için yapılacak
halk oylamasını da bunların üstüne koyun. Anadolu Federal Cumhuriyeti’ne bundan
sonra evet diyebilir misiniz?
*
O yazımdan alıntı yapmayı burada bitiriyorum.
Şimdi bir gerçeğe gelelim.
Türkiye bu duruma kuşkusuz bir günde ve sadece AKP eliyle
gelmedi. Bağlı olduğumuz kapitalist egemen dünyanın her 10 yılda yavaş yavaş
uygulattığı bir takım programlar, içinde bulunduğumuz durumun başlıca
sebebidir.
Önce 1946 yılından itibaren (Marshal yardımı adıyla) yabancı
sermayenin ülkeye girişi kabul edilerek ilk adım atıldı. Bunun üstüne1950’lerde
ithalat rejimi geldi. 1960’başlayan ve 1970’lerde hızlanan sanayileşme ve ağır
sanayi hamlesi 1980’de bitirildi. Ardından yerli sermayeye kiralama adıyla,
1990’larda da küçük hareketlerle başlayan KİT’lerin yabancılara satışı 2000’li
yıllarda çılgınlık derecesinde hızlanarak devletin ekonomik gücü bitirildi.
Artık devletin direnci kalmamıştı. Bunun üstüne gelen AB uyum yasalarıyla da
tarım sektörü büyük darbe yedi. Tarımıyla kendine yeten 7 ülkeden biriyken arpa,
buğday, hatta saman bile ithal eder olduk. Dünya eti kilosu 5 dolardan yerken
biz 17 dolardan yiyoruz.
Yayın Tarihi: 23.04.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder