30 Nisan 2014 Çarşamba

ŞAİRLERİN ŞİİRLERİYLE SÖYLEDİĞİ

Merhaba sevgili okurlar. Gene hafta sonuna erdik neyse ki.. neyse ki diyorum, çünkü yıllardır çok hızlı değişen gündem yüzünden hep dağılıyoruz. Üstüne üstlük geçimimizi sağlamak için epey yoruluyoruz zaten. Gerçi bir işi olup da çalışabilenler bu işsizlikte şanslı sayılmalı. Bu yorgunluk mutlu yorgunluk olmakla kalmıyor işte. Ne demiş şair?  “Görmedim ömrümün asude geçen demini.” Demek ki o zamanlarda da sakin sessiz hayat, bir özlemmiş. Bu gün bu daha çok istenen bir şey. İşte sizlere biraz böyle anlar yaşatmaya adanmış şiirlerle karşınızdayım.

Gönderilmemiş şiirlere bu hafta da devam ediyorum. Bu şiirler de ayrılık şiirleri..  Bu günkü ilk şiir biraz karışık gibi görünse de, gereksiz görünen her şey gereklidir diyerek, sonundaki gereklileri vurgulayarak karışıklığı aşan bir şiir oldu.   

….    ….

40
Ne lüzumu var
Ne lüzumu var
Domateslerin kızarmasına
Ne lüzumu var
Ne lüzumu var
Patateslerin, soğanların
Saklanmasına yerin altında
Ne lüzumu var
Kocaman ağaçlarda
Küçücük cevizler
Felçli gibi sürünen bostanlarda
Kocaman karpuzlar
Ne lüzumu var
Ne lüzumu var
Minik yüreklere
Büyük sevdalar mı lâzım
Harfi harfine işliyor kader
Harfi harfine..
Ne lüzumu var
Ne lüzumu var
Bir güzele müsvedde miyim
Müsvedde mi doğurdun beni anne
İlk evlâdınım hani, demem ondan
Üstelik şair, zaten çirkinim
Dar kapılardan geçtim asırlarca
Asırlarca çemberi kıramadım
Ne lüzumu var
Ne lüzumu var
Zincirlerle dövdüm bedenimi
Çaput bağladım telli babalara
Yalvardım tanrıya el açıp
Göz yaşı dökerek yakardım
Güzel yarınlar diledim dualarımla
Savaşsız bir dünyaya doğsun diye bebekler
Kokulu meyveler koparsınlar diye dallardan
Topraktan biter güller
Topraktan fışkırır su
Kaçmadan göğün mavisi
Ne lüzumu var
Ne lüzumu var
Çerçöpü ben attım
Ben yaktım ormanları
Harfi harfine işliyor kader
Ben yaya kaldım.
Ben sensiz kaldım
Ne lüzumu var ha,
Ne lüzumu var

Aydın Göle
28 ağustos 2002

***   ***

Tipik bir ayrılık şiiri daha. İnsan sevdiğinden ayrılınca denizini yitirmiş gemi gibi karaya oturmuş duygusuna kapılır. Her yer yüzemeyeceği kadar sığdır.

….    ….

41
Bir yanım virane
Bir yanım bahçe bahar
Seni bu divane gönlüm
Her gün bıkmadan arar
Yetmiyor bana sığ kıyılar
Gel güvercinim
Başımın üstünde uç
Enginler çağırıyor
Çağırıyor rüzgâr
Sensizlik bana sığ kıyıdır

Aydın Göle
30 ağustos 2002

***   ***

İnsan ölünce öte dünyaya nelerini götürür? Sadece günah ve sevaplarını mı dersiniz? Bence dünyada edindiği sevgileri ve bıraktığı güzel izlenimi de götürür. Yunus bunun için
 “Bir kez gönül yıktınsa/Bu kıldığın namaz değil/Yetmiş iki millet dahi/Elin yüzün yuğmaz değil” demez mi?  İşte bende sevdiğime sevgisini de götüreceğimi söylüyorum.

….    ….

42
Hiç için sızlıyor mu ben aklına düştüğümde
Sahi ben aklına düşüyor muyum vefasızım
Ne kadar çabuk vazgeçtin benden
Dönmeyeceğini bile bile seni seviyorum
Umut yorgunu eski zaman yolcusuyum
Sevdalar yordu her durakta
Sen bir rüzgârdın sevda estin delice
Saçlarımı dağınık görürsün
Asıl dağılan kalbimdi
Sen onu bilmezsin
Ne bağ bıraktın, ne bahçe
Bir gün postadan alırsan bir pulsuz dilekçe
Beni affet sevdiğim
Hayattan istifa ediyorum
Sevginle gidiyorum, gideceğim yere

Aydın Göle
31 ağustos 2002

***   ***

Bu şiirde şiirlerimde kendimi anlattığımı, sevgilinin bunu anlamadığını söylüyorum. Hatta sevgimi tarif ederken bu sevgiyi ne sandığını soruyorum.

….    ….

43
Sakat doğan çocuklardı şiirlerim
Kiminin eli yoktu, dokunamazdı sevginize
Kiminin gözü yoktu, göremezdi güzelliğinizi
Kiminin ayakları yoktu, size gelemezdi hiç
Kiminin kulakları yoktu, ne kadar çağırsanız nafile
Kiminin dili lâl, iki çift lâf edemezdi size
Kiminin yüreği yoktu, korkardı her şeyden
Size sevgisini söylemeye bile
Ama hepsinde bir kalp vardı, gece gündüz size atan
Bendim bunların hepsi, hepsi bendim
Sizi o kadar sevdim anlamadınız
Öptüğüm kadındınız
Taptığım kadındınız
Dünyayı uğrunuza
Sattığım kadındınız
Ben sizi böyle sevdim
Siz ne sandınız

Aydın Göle
01 eylül 2002

***   ***

Her sevgili hatırlanmak için bir şeyini verir. Bu sevdalı kişiyi fetişizme (saplantıcılık) sürükler. Benim saplantım verdiği bir tel saçtı. Onu pamuklara sarmış ve bir küçük keseciğe koymuştum. Bir gün yerinde yeller estiğini görünce çok üzüldüm. Bu şiir, o olay üzerine yazılmıştı.

….    ….

44
Affet sevdiğim
Verdiğin bir tel saçını yitirdim
Dudaklarım uyuştu
Yüzüm kırıştı
Saçlarım diken diken
Bedenim yüksek gerilimde
Her yanım titriyor
Bir daha felç oldum bu sabah
Keşke saçlarım dökülseydi
Bir teli kalmasaydı başımda
Rüzgâr katıp önüne yaprak gibi
Savursaydı göklere
Beni vursaydı acı acı ıslıklarla duvarlara
Senden kalan tek güç kaynağımdı o saç telin.
Bir tek tel deyip geçme, o sanki elin,
Ellerindi sanki, bana güç veren.
Şimdi sen yoksun, saçların yok
Birde ellerin
Ağır kederi günlerin
Beni daha kolay yaralar artık
Beni affet sevdiğim
Seni saklayamadım.

Aydın Göle
02 eylül 2002

***   ***

Bu haftanın son şiiriyle sizlere veda ediyorum sevgili okurlar. Haftaya görüşmek üzere hoşça kalın.

45
Biten bir şey yok
Her şey sadece durdu
Bitti sandığımız çok yangın
İçten içe devam eder yanmaya
Bu ateşi söndürmeye gücüm yok
Su utanır ateşin karşısında
Sevda ateşi bu, su kâr etmez ki
Bu ateşe bir yürek yetmez ki
Zaman söndürür kimileyin
Kimileyin hasret eker yangına
Sevdaya tutulmaya gör
Bu ateşte yanmaya gör
Kurtulmak istersinde
Gene razı olursun ateşe
Mutlu memnun yanarsın
Şamdandaki mum gibi
Gözlerin masum bakar, yarınları bilmeden
Zavallı mahkûm!
Zavallı mahkûm, yani ben
Bütün zavallılığımla sevdana tapıyorum
Zaten ben seni sevmedim, sana taptım
Yürekler sevdanın mabedi
Adın bildiğim tek dua
Bu mabette başka dua okunmuyor
Bin cefa etsen de bana dokunmuyor
Mor sümbülüm.

Aydın Göle
02 eylül 2002

***   ***

Hepinize iyi pazarlar.



Yayın Tarihi: 20.04.2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder