30 Nisan 2014 Çarşamba

ATIN DİZGİNLERİNİ BIRAKMAK, KALEMİ SERBEST BIRAKMAK

Gazetemizin sahibi Abdullah beyle yazılarım için öyle pek sık görüşmeyiz. İlk görüşmemizde gazetenin yayın politikalarını anlatmışlar, uyacağım kuralları belirtmişlerdi. Daha önce yazdığım gazetenin yazı işleri müdürü hanımla bazen görüş alış verişi yapardık. Genellikle yazı dilimi çok beğendiğini ama biraz dik bulduğunu belirtirdi. Daha yumuşak bir dil kullanmamı ve yerel konuları işlememi önerirdi. Bu yüzden kendisinin uyguladığı yayın kuralı gereği birkaç kere yazım yayınlanmamıştı. Kendisi benden o kadar gençti ki, üzerinde var olan sorumluluk bir o kadarda ağırdı. Bazen cesaretsiz olduğunu düşünürdüm, ama ona kızamıyordum. Dedim ya oldukça gençti.

Yerel basın ulusal basın kadar özgür değildir. Neden mi? Çünkü yerel basında Oto kontrol denilen kendini denetleme bir zorunluluk olarak her zaman öne çıkar. Çünkü yerel ölçekte karşılaştığınız sivil ve kamu kuruluşları yöneticileri eşiniz, dostunuz, arkadaşınızdır. Ulusal basında da muhataplarınızla dost veya arkadaş olabilirsiniz ama yerel basındaki gibi onlarla her zaman iç içe olmazsınız. Ulusal basının özgürlüğünü sınırlayan birazda budur. Bakmayın “babam olsa yazarım” diye ortalarda nutuk atanlara. Efelenmek kolay iş. Kimse dostluklarını bozmak istemez. Yasal konuda da dikkatli davranmak bir vatandaşlık görevi. Kamunun huzur ve ahlâkını bozacak davranışta bulunmaya kimsenin hakkı olmadığını herkes onaylar. Bu açılardan da bakarsanız kendinizi denetlediğinizi fark edersiniz. Peki geriye yazacak ne kalıyor diye sorduğunuzu duyuyor gibiyim. Ohooo!... O kadar çok şey var ki.. yazmaya niyetiniz olsunda..

Benim niyetim yazmak, dolayısıyla yazıya konu bulmakta zorluk çekmiyorum. Konular beni değil ben konuları seçiyorum. Çünkü haberci değil köşe yazarıyım. Bunda etkili olan hayat görüşüm, aldığım aile terbiyesi ve eğitimdir. Burada bir parantez açmam gerek. Eğitim derken bunun içine okulu koymayı çok isterdim. Engelli oluşum yüzünden haftada bir iki gün gidebildiğim ilk öğrenim hayatımın sonunda, o dönem okul idarelerinin devam mecburiyeti gereği kaydımı yapmadıkları için, bu mümkün olmadı. Parantezi kapatalım. Sözün kısası yazılarım 58 yıllık bir yaşamışlığın ve bilgi birikiminin eseridir. Bunda arkadaşlarımın payı çok büyük. Herkes bana adeta bilgi yağdırıyorlar. Üstüne kütüphane üyeliklerimi de ekleyin.

Bir özelliğimde habere boğulmamamdır. Ana başlıklar üzerinden haber seçerim. Her haberi okuyacak kadar vaktim yok! Okumaya da gerek görmüyorum. Hem kim kimi vurmuş, kim hangi kızı kaçırmış umurumda değil. Bu gibi haberlerin istatistiki sonuçları haberlerin kendilerinden daha önemlidir. O, toplumsal gidişatımızın haberdarıdır. Bakın bu ilgimi çeker işte.

Arkadaşlarım bana bilgi yağdırıyor adeta demiştim ya; onlardan da söz etmek isterim biraz.

*Çıktığım kahvehanenin sahibi Oğuz Yoldaş arkadaşım eline geçen her belge ve tarihsel yazıyı, birde gazetelerin varsa tarih eklerini benim için biriktiriyor.

*Ahmet Aslanoğlu benim gezici muhabirim gibi, gördüklerini not edip getiriyor.

*Mehmet Baloğlu bir siyaset uzmanı (bu aralar aramız serin). Görüş ve önerileri bir yazar için çok önemli.

*Sadettin Yılmaz sahip olduğu titrine rağmen engelliler konusunda bilgisini kendisine saklamayan ve bunların kamuoyunca paylaşılmasını isteyen biri. Onunda katkısı çok büyük.

*Selim Özen kardeşimde kendisi başlı başına haber.. bu yıl yapılan yerel seçimlerde MHP aracılığıyla meclis üyeliğine seçtik. Artık yerel mecliste bir sözcümüz o.

*Kadim Yunandan beri dostum Faruk Karagöz kimsenin göremediğini gören, öyle ortalarda dolaşmayı sevmeyen biri olarak o kadar çok konu getirir ki, hangisiyle ilgileneceğimi şaşırırım.

*Bu arada mahrukatçılar odası yönetim kurulu üyesi ve eski başkanı Hamdi Çiçek ağabeyimi es geçmek olmaz.

*Çok değişik şablonlarla olaylara bakan, işe espri katarak herkesi güldüren, başbakanımızın yılmaz savunucusu Yavuz’umuz var birde. Bir gün onun yüzünden Oğuz arkadaşım hepimizi kahvehanesinden uzaklaştırır mı acaba diyorum. İnandığı fikirlerini öyle inatla, kimseyi dinlemeden ve yüksek sesle savunuyor ki, birileriyle kavga ettiğini sanırsınız.

Aslında bugün bir teşekkür yazısı yazacaktım. Bu kez yazı bana hükmetti. Bende kalemimi serbest bıraktım. Yazı nereye giderse bende oraya gittim. Eski gezginlerde atlarının yada eşeklerinin dizginlerini serbest bırakırlarmış. Onlar nereye gitmek isterse oraya gitmek eğlenceli olur diye düşünürlermiş. Bunu derken aklıma epey önce izlediğim günümüzün atları-eşekleri otomobillerle ilgili bir haber geldi. Elektrikli ve şoförsüz bir otomobil üretilmiş. Yani dizginler serbest. Hem kaza riski hiç yok! Önündeki aracı durabileceği kadar bir mesafeyle izliyor. Ne sürat yaparsa yapsın önündeki araca hemen uyum gösteriyor. Bu durumda kaza olur mu? Gördüyseniz sizde şaşırmışsınızdır. Sanki direksiyonda hayalet var. Direksiyon devamlı bir sağa bir sola küçük küçük hareket ediyor. Yol belleği diyeceğim bir navigatör, yarasaların önündeki duvarı yada cismi algılatan mantıkla bir çeşit radar diyebileceğimiz optik gözlerle çok güvenli yolculuk yapılıyordu. Bu, herkes için, ama daha çok biz engelliler için çok sevindirici bir haberdi.

Gördüğünüz gibi kalemi serbest bırakarak nerelere geldik. Artık kalemi elimize alıp durmanın zamanıdır.

Bu yazıdan yazı işleri müdürümüz memnun olacak eminim.



Yayın Tarihi: 09.04.2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder