30 Nisan 2014 Çarşamba

NEDEN KRİZ VEYA NEDEN KAVGA?







Daha önce başka gazetede yayınlanan bu yazıyı dört sene önce yazmıştım. Virgülüne dokunmadan sizlere sunuyorum. Bugünde güncelliğini koruyor bence. Okuyunca bana hak vereceğinizi düşünüyorum.

***

Liderlerin halkla beraberliğinde biraz üst perdeden bir ses, hafif yukarı kalkık kaş ve yarı kapalı gözlerle konuşmasından siz ne anlam çıkarırsınız bilmem ama, ben şu anlamı çıkarıyorum:

“Otur oturduğun yerde, bilip bilmeden konuşma, bizim bildiğimizi sen bilemezsin. Biz en iyisini biliriz. Onun için bizi kuzu kuzu dinle, dediklerimizi paşa paşa yap.”

Ben dernekçiliğe başladığımdan beri bütün siyasilerden aynı tavrı gördüm. Derneğimizi ziyarete gelen her siyasetçi egemenliğini zorla kabul ettirmek sevdasındaydı.

Akıl almaktan çok akıl vermeye meraklılar.

Oysa bulundukları yerde akıl alırlarsa akıllılık etmiş olurlar. Onlara aklı biz satacağız, onlarda bu akıllardan toplumun ihtiyacına çözüm bulup sorunları halledecekler. Ama bir bakıyorsunuz daha çok öğüt veriyorlar. Hepsi birer başöğretmen mübarekler. Başbakanımız bu konuda şampiyonluğu şimdiye kadar kimseye bırakmadı, bırakmaya da niyeti yok gibi. Gerek gördüğü herkese öğüt veriyor, yetmezse azarlıyor, o da yetmezse kavga bile ediyor. Benim halkım demesini çok seviyor ama halkıyla hiç barışık değil. Bekir Coşkun’un da belirttiği gibi kimlerle kavga etmedi ki.. her kavga bir kriz..  nerdeyse krizsiz günümüz yok. Kendisinden inanın çok korkuyorum. Korkmakta da haklı olduğumu düşünüyorum.

Bakın, başbakanımız şimdiye kadar kimlerle kavga etmiş. Kimlerle kriz yaşamış:   

“Memurla kriz...
HSYK ile kriz...
Anayasa Mahkemesi ile kriz...
TÜSİAD ile kriz...
İşçilerle kriz...
Sendikalarla kriz...
Ordu ile kriz...”

Şaşırmadınız değil mi? Zaten bildiğiniz bir şey, neden şaşıracaksınız ki.. başbakanımız devletin idare mekanizmasından tutunda toplumun üretim mekanizmasına kadar her alanda kriz üretmeye doymuyor. Listemize her gün yeni bir kesim ekleniyor. Bunların kimler olduğunu öğrenmek için Bekir Coşkun’un yazısını okumaya devam edelim.

Besiciyle kriz... 
Kasapla kriz...
Hayvanları sevenlerle kriz... 
Çiftçiyle kriz... 
Fındıkçıyla kriz... 
Fıstıkçıyla kriz...”

“Referandumda “hayır”lar kazanırsa Allah korusun, kriz çıkar diyorlar...”

Bekir Coşkun pekte haksız sayılmaz. Anayasa değişikliği için gidilecek halk oylaması evet çıkmazsa bunun acısını vatandaştan kim bilir nasıl çıkarır? Evet çıkarsa da başka türlü bir acı çıkarma mümkün olacak. Bu durumda kendimi sıkıştırılmış hissediyorum. Ya siz? Haber Türk’te yayımlanan aynı yazıyı okumaya devam edelim.

Öğretmenlerle kriz... 
Medyayla kriz... 
Karikatürcülerle kriz... 
Yazarlarla kriz... 
Doktorlarla kriz... 
Hastanelerle kriz... 
Grip virüsüyle kriz... 
Bakkallarla kriz... 
Marketlerle kriz...”


“Kriz çıkmaması için inşallah herkesin “evet” demesi gerektiğini söylüyorlar...”

Başbakanımızın gördüğünüz gibi hiçte çekincesi yok. Ayırımsız herkes ağzının payını alıyor. Biz onu neden seçmiştik? Ülkemize dirlik düzenlik versin, sosyal refahı arttırsın diye değil mi? Ama böyle giderse ayakta kalan sosyal katman kalmayacak. 

CHP ile kriz...
MHP ile kriz...
BDP ile (PKK hariç) kriz...
Sabah kriz...
Öğlen kriz...
Akşam kriz...
Her gün kriz...
Her an kriz...”

Bekir Coşkun’a hak vermemek mümkün değil. Akşam krizle yatıyoruz, Sabahta krizle kalkıyoruz. Ben bu durumdan açıkça kuşku duyuyorum. (nerdeyse kırk yıllık) dostum bu durumun  “kişi ve kurumların darmadağın olması ve birbirleriyle temas kuramamaları için bilinçli yapıldığını” söylüyor ve “bu bir taktik gereğidir” diyor. Birde anayasa değişikliği halk oylamasıyla kabul edilirse siz 12 eylül sonrasını görün. Peki “neden kriz veya neden kavga” tercih edilir?

***

Yazı burada bitti. Sorulan sorunun altından çok zaman geçti ve bu geçen zaman soruyu cevaplarken dostumu doğrulamadı mı sizce de, ne dersiniz?



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder