KARADUT
Karadutum,
çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın ağulum
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın.
BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın ağulum
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın.
BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU
***
Bugün
bu şiirle yazıya başlamak istedim. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun adını akıllara
kazıyan bu şiirini kim bilmez, kim sevmez ki? Bundan 16-17 sene önce Fatih
Kısaparmak bu şiiri bestelemişti. Azeri ritimli bu muhayyer şarkıda şiir kadar
çok tutulmuştu. Belkide şu anda şarkıyı mırıldanıyorsunuzdur bile.
Dut
çocukluğumdan beri çok sevdiğim meyvedir. Eskiden nerdeyse her bahçede ağacını
görürdünüz. Bizim sokağımızda dört bahçede dut ağacı vardı. Şimdi bir bahçede
aynı ağaç her bahar sonu, yaz başı dut vermeye devam ediyor. İpek böcekçiliği
yapanlar mutlaka dut ağacına ihtiyaç duyar. Çünkü o tırtıllar dut yaprağıyla
beslenirler.
Dutun
birkaç çeşidi vardır. En yaygın olanı beyaz duttur. Şimdide bunları ve
faydalarını görelim.
BEYAZ DUT:
Adından da anlaşılacağı üzere beyaz renkli, gayet tatlı değişik iriliklerde,
bir kısmı çekirdeksiz bir türdür. Bu dutu karıştırmaya imkan yok. Beyaz dut şu
an için ülkemizdeki toplam dut üretiminin yaklaşık %95 ini oluşturmaktadır.
Daha çok pekmez, pestil, köme gibi işlenmiş ürünler olarak kullanılan beyaz dut
aynı zamanda çerezlik olarak da kurutulup tüketilmektedir.
MOR DUT: Tat olarak beyaz duta çok benzer hatta tat olarak ayırtedilmesi hayli güçtür. Albenisinden dolayı daha çok taze olarak tüketilir. Şu ana kadar işlenmiş ürün olarak pek değerlendirilememiştir.
KIRMIZI DUT: Karadut ile en fazla karıştırılan tür bu türdür. Kendi içinde de bazı çeşitlilikler göstermesine karşın genelde erken olum döneminde kırmızı olan rengi tam olum döneminde siyaha döner. Beyaz dut kadar tatlı olmasa da bazı tipleri tatlı, az tatlı veya çok az ekşi-tatlı olabilir. Yani şeker içeriği orta ve az asitli dutlar “kırmızı dut” olarak adlandırılır. Bu tür kuru madde içeriği yüksek olduğu için daha çok kurutmalık olarak kullanılmaktadır.
PARMAK DUT: Şeker miktarı daha az olmakla birlikte tad olarak beyaz veya kırmızı duta benzer yani asitliği çok azdır. Ağızda ekşilik bırakmaz. Kuru madde oranı yüksektir. En önemlisi şekil olarak ince uzun hemen hemen serçe parmağı büyüklüğünde ve şeklindedir. Diğer dutlara göre daha sıcak ılıman yerleri tercih ederler. Türkiye’de akdeniz ve ege sahillerinde daha verimli ve kaliteli olur. Diğer dutlara göre daha erken dönemde olgunlaşır. Albenisi ile taze olarak tüketilir. Ülkemize yeni girmiştir. Bazı çevrelerde Pakistan dutu veya Avusturalya dutu olarak da adlandırılır.
KARADUT: Az olgun meyveleri kırmızı ve koyu kırmızı, çok olgun meyveleri siyahımsı kırmızı olan SULU, asidik-EKŞİ dutlar “KARADUT” olarak tanımlanır. Diğer dutlardan ayrılan en belirgin özelliği bol sulu ve eşsiz şeker asit dengesi yani aromasıdır. Karadutun yöresel isimlerinde de çeşitlilik gözlenir. Örneğin karadut; Tokat-Erbaa taraflarında “ekşiare”, Kahramanmaraş, Malatya ve çevrelerinde “urumdut”, Manisa dolaylarında “şurupluk dut” ve Hatay-Antakya civarında “tuti” olarak adlandırılır. Pakistan’da Urduca dilinde “toot” olarak, ingilizcede ise yine karadut anlamında “black mulberry” olarak adlandırılır. Karadutun taze tüketimi raf ömrünün sınırlı olmasından dolayı çok azdır. Daha çok meyve suyu, reçel, marmelat, özellikle Kahramanmaraş’da dondurma ve Şebinkarahisar’da pekmezi yapılarak değerlendirilir. Bu amaçla hasattan sonra meyveler hemen işlenmeyecekse şoklama ünitelerinde kullanılacağı zamana kadar bekletilir.
MOR DUT: Tat olarak beyaz duta çok benzer hatta tat olarak ayırtedilmesi hayli güçtür. Albenisinden dolayı daha çok taze olarak tüketilir. Şu ana kadar işlenmiş ürün olarak pek değerlendirilememiştir.
KIRMIZI DUT: Karadut ile en fazla karıştırılan tür bu türdür. Kendi içinde de bazı çeşitlilikler göstermesine karşın genelde erken olum döneminde kırmızı olan rengi tam olum döneminde siyaha döner. Beyaz dut kadar tatlı olmasa da bazı tipleri tatlı, az tatlı veya çok az ekşi-tatlı olabilir. Yani şeker içeriği orta ve az asitli dutlar “kırmızı dut” olarak adlandırılır. Bu tür kuru madde içeriği yüksek olduğu için daha çok kurutmalık olarak kullanılmaktadır.
PARMAK DUT: Şeker miktarı daha az olmakla birlikte tad olarak beyaz veya kırmızı duta benzer yani asitliği çok azdır. Ağızda ekşilik bırakmaz. Kuru madde oranı yüksektir. En önemlisi şekil olarak ince uzun hemen hemen serçe parmağı büyüklüğünde ve şeklindedir. Diğer dutlara göre daha sıcak ılıman yerleri tercih ederler. Türkiye’de akdeniz ve ege sahillerinde daha verimli ve kaliteli olur. Diğer dutlara göre daha erken dönemde olgunlaşır. Albenisi ile taze olarak tüketilir. Ülkemize yeni girmiştir. Bazı çevrelerde Pakistan dutu veya Avusturalya dutu olarak da adlandırılır.
KARADUT: Az olgun meyveleri kırmızı ve koyu kırmızı, çok olgun meyveleri siyahımsı kırmızı olan SULU, asidik-EKŞİ dutlar “KARADUT” olarak tanımlanır. Diğer dutlardan ayrılan en belirgin özelliği bol sulu ve eşsiz şeker asit dengesi yani aromasıdır. Karadutun yöresel isimlerinde de çeşitlilik gözlenir. Örneğin karadut; Tokat-Erbaa taraflarında “ekşiare”, Kahramanmaraş, Malatya ve çevrelerinde “urumdut”, Manisa dolaylarında “şurupluk dut” ve Hatay-Antakya civarında “tuti” olarak adlandırılır. Pakistan’da Urduca dilinde “toot” olarak, ingilizcede ise yine karadut anlamında “black mulberry” olarak adlandırılır. Karadutun taze tüketimi raf ömrünün sınırlı olmasından dolayı çok azdır. Daha çok meyve suyu, reçel, marmelat, özellikle Kahramanmaraş’da dondurma ve Şebinkarahisar’da pekmezi yapılarak değerlendirilir. Bu amaçla hasattan sonra meyveler hemen işlenmeyecekse şoklama ünitelerinde kullanılacağı zamana kadar bekletilir.
Dut
böyle bir meyve işte. Bahçeler azaldıkça manavlarda görünür oldular. Fakat bunu
meyve olarak diğer meyveler gibi tüketme alışkanlığımız ne yazık ki yok! Bu
yüzdende yaygın biçimde üretilmiyor.
Dut
konusunu yazmama neden olan dutun mitolojik hikâyesidir. Sırada bu hikâye var.
Beğeneceğinizi umuyorum.
***
Bir zamanlar birbirlerine âşık iki genç vardı.
Kızın adı Tispe, delikanlının ki, Piremus idi.
Yan yana evlerde otururlardı; birlikte büyüdüler ve çocukluklarından beri birbirlerine âşıktılar. Aileleri bu aşka karşıydı. Ama onlar, bu derin sevgiden vazgeçemiyorlardı. Bir gece, gizlice ormandaki ağacın altında buluşmaya karar verdiler. Tispe, ağaca Piremus’tan önce varmıştı. Uzaktan ağzından kanlar akan kocaman bir aslan gördü. Korktu; hemen yakındaki bir mağaraya saklandı. Ama koşarken boynundaki eşarbı düşürmüştü.
O sırada Piremus geldi. Kocaman aslan, biricik sevgilisi Tispe’nin eşarbını parçalıyordu. Tispe’nin öldüğünü düşündü; onsuz yaşayamazdı. Belinden hançerini çıkardı ve göğsüne sapladı. Cansız bedeni kanlar içinde yere düştü. Tispe korkusunu yendi; mağaradan çıktı. Ağacın altına geldiğinde o korkunç sahneyle karşı karşıya geldi. Piremus’un cansız bedeni yerdeydi; elinde Tispe’nin düşürdüğü eşarbını tutuyordu. Piremus’un, kendisinin öldüğünü sanıp, canına kıydığını anladı. Bir an bile düşünmeden hançeri alıp göğsüne sapladı. Ölüm bile onları ayıramadı. Bedeni, Piremus’un vücudunun üzerine düştü.
Ve Tanrı, o yüce aşkı ölümsüzleştirmek amacıyla, bu çiftin buluştuğu ağacı onlara adadı. Piremus’un kanını bu ağacın meyvelerine, Tispe’nin gözyaşlarını ise, ağacın yapraklarına verdi. O günden beri, karadut ağacının meyvesinin çıkmayan lekesini (Piremus’un kan lekesini), dut ağacının yaprakları (Tispe’nin gözyaşları) temizler…
Bilir misiniz, karadutun lekesi çıkmaz ama elinize ağacın yaprağını alıp ovuşturursanız, o lekenin çıktığını görürsünüz.
Kızın adı Tispe, delikanlının ki, Piremus idi.
Yan yana evlerde otururlardı; birlikte büyüdüler ve çocukluklarından beri birbirlerine âşıktılar. Aileleri bu aşka karşıydı. Ama onlar, bu derin sevgiden vazgeçemiyorlardı. Bir gece, gizlice ormandaki ağacın altında buluşmaya karar verdiler. Tispe, ağaca Piremus’tan önce varmıştı. Uzaktan ağzından kanlar akan kocaman bir aslan gördü. Korktu; hemen yakındaki bir mağaraya saklandı. Ama koşarken boynundaki eşarbı düşürmüştü.
O sırada Piremus geldi. Kocaman aslan, biricik sevgilisi Tispe’nin eşarbını parçalıyordu. Tispe’nin öldüğünü düşündü; onsuz yaşayamazdı. Belinden hançerini çıkardı ve göğsüne sapladı. Cansız bedeni kanlar içinde yere düştü. Tispe korkusunu yendi; mağaradan çıktı. Ağacın altına geldiğinde o korkunç sahneyle karşı karşıya geldi. Piremus’un cansız bedeni yerdeydi; elinde Tispe’nin düşürdüğü eşarbını tutuyordu. Piremus’un, kendisinin öldüğünü sanıp, canına kıydığını anladı. Bir an bile düşünmeden hançeri alıp göğsüne sapladı. Ölüm bile onları ayıramadı. Bedeni, Piremus’un vücudunun üzerine düştü.
Ve Tanrı, o yüce aşkı ölümsüzleştirmek amacıyla, bu çiftin buluştuğu ağacı onlara adadı. Piremus’un kanını bu ağacın meyvelerine, Tispe’nin gözyaşlarını ise, ağacın yapraklarına verdi. O günden beri, karadut ağacının meyvesinin çıkmayan lekesini (Piremus’un kan lekesini), dut ağacının yaprakları (Tispe’nin gözyaşları) temizler…
Bilir misiniz, karadutun lekesi çıkmaz ama elinize ağacın yaprağını alıp ovuşturursanız, o lekenin çıktığını görürsünüz.
Yayın Tarihi: 04.04.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder