Artık beni tanımış olmalısınız. Özellikle dilimize
düşkünlüğümü, ona verdiğim önemi farkındasınız değil mi? Yerli yersiz
kullanılan yabancı kelimelere karşı çok tepki gösteriyorum. Ama öyle kelimeler
de var ki zorla kulağımıza ve dilimize yerleştirildiği için onun Türkçesini
kullanınca pek anlamıyoruz. “Ölçüt” bunlardan biri. Onun yerine standart demeyi
daha uygun buluyoruz. Bugün bu kelimenin etrafında dolaşmayacağım. Ölçütlerin,
yani nam-ı diğer standartların taşıdığı
anlamıyla yaşam kalitesi (bakın bir yabancı kelime daha kullandım) arasındaki
ilişkiyi irdelemeye çalışacağım.
Dünyada genel ölçüler diyebileceğimiz nitelik ve nicelik
belirtici kurallar bütününe standart deniliyor. Bu ağırlık ölçüsünden, uzaklık
ölçüsüne tutunda, ürünün kalitesini belirten içeriğe kadar geniş bir yelpazeyi
kapsar. Yani standartlar, verilen hizmetin veya üretilen ürünün kalitesini
onaylamak demek olan, herkesin katıldığı (görüş birliğine vardığı) ve gene
herkesin görür görmez anlayacağı sembollerle belirlenmiş birim ve değerler
toplamlardır
Üretimden tüketime kadar geçen süreçte her ürünün
denetlenmesi ve tüketicinin korunması bir açıdan da standartların
gözetilmesiyle mümkün olmuştur. Verimlilik ve kalite göstergesi olarakta
standartların önemli bir işaret olduğunu belirtmezsek olmaz. Bunun için kalite
kontrol merkezleri bile kurulmuştur. Dünyanın en eski ulusal standartlar kurumu olarak BSI
British Standards 100 yılı aşkın bir süredir hizmet vermektedir.
Ülkemizde de Türk Standartları Enstitüsü bu amaçla yıllardır hizmet veriyor.
Her ülkenin farklı standartları da olabilir. Avrupa Birliği Standartları,
Amerikan standartları gibi.. fakat uluslar arası dolaşıma giren her ürün ve
hizmet belirli şartlara sahip olmak zorundadır. Her ürün kendi genel
ölçülerini, yani standardını oluşturur. Bu konuya Elektroteknik alanındaki
standardlar gösterilebilir. Elektroteknik standartları
International Organization for Standardization (ISO) ve International
Electrotechnical Commission (IEC) tarafından da kabul edilmiştir.
En önemli satandart “İnsan Hakları Beyannamesi”yle konulmuş
bireyin kaliteli hayat hakkını belirleyen standartlardır. Buna göre hiçbir insan
başka insandan daha üstün veya daha aşağı değildir. Herkes yaşama hakkına
sahiptir. Yaşaması için barınma, beslenme, eğitim, sağlık gibi haklardan eşit
şekilde ayrımsız yararlanır. Çalışma hakkı da yaşam hakkının içindedir. Burada
da ayrımcılık kesinlikle yasaktır. Bu liste uzayıp gider. “İnsan Hakları
Beyannamesi” devletle birey, bireyle birey arasındaki ilişkileri düzenlemeyi
amaçlayan, insanın varlığına yönelik, herkesi ilgilendiren bir belgedir.
Sözün kısası standartlar yaşam kalitesini gösteren bir
çıtadır. Çıtanın ne kadar üstünde uygulamalar varsa bireyin yaşam kalitesi o
kadar yüksek demektir. Tersine bir durum yaşam kalitesinin düşüklüğünü
gösterir.
Bizde de standartlar konusunda epey ilerleme var. Tüketici
haklarını koruyan mahkemeler bile oluşturulmuş durumda. Uğradığınız haksızlığa karşılık
hizmet veren veya üretim yapan firmaları dava edebilirsiniz. Henüz ülkemizde bu
konu çok yaygınlaşmış olmasa da AB şartları gereği yasal düzenlemeler
yapılmaktadır. Yalnız mahkemelerin, bu konuda açılmış davalar, dava açan
kişinin lehine sonuçlansa bile, “emsal teşkil etmeme” kaydıyla firmaları diğer
tüketicilerden koruduğunu görmekteyiz. Oysa aynı konudan diğer tüketicilerde
mağdur durumdadırlar.
Yaşam kalitesini gösteren bir göstergede asgari ücretlerdir.
Buradaki standartların gelişmiş ülkelerin epey gerisinde olduğunu hepimiz
biliyoruz. Bunun bir sürü gerekçesi ortaya konabilir. Fakat bu halkın giderek
fakirleştiği gerçeğini değiştirmez.
Gıda harcaması ile birlikte
giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri
ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamaların toplam tutarı (yoksulluk
sınırı) ise 3.742,73 lira olmuştur
Bekar bir işçinin yaşam
maliyeti bile 1.367 TL’dir.
Bu ne demektir?
Mart ayı itibariyle asgari
ücret, 846 TL olduğuna göre, bu ücretin “insanca geçim koşullarını” 7 gün,
açlık sınırını ise 9 gün karşılayabilecek demektir. Oysa bu oran beş yıl önce
7’ye 22 idi.
Ülkemizde yaprak kıpırdamamasının nedeni işte budur. Artık
çalışanlar (kurumlaşmış firma ve devlet işçileriyle derecesi yüksek memurlar
hariç) zorunlu gıda tüketiminden bile kaçınmaktadır. Asgari ücretle bir yuva
nasıl kurulur, kurulan yuvalarda çocuk nasıl yetiştirilir, bunu düşünen var mı?
Sanmıyorum. Aslında bu zincirleme olarak herkesi ve herkesimi etkiler. İşverenler
bence bindikleri dalı kesiyorlar. Sadece dışarı mal satmak için işçilik
maliyetleri düşük tutulamaz. Çünkü herkes dışarıya mal satamaz ki.. esas kârlı
satışlar iç satışlardır.
Ne demiştik? Standartlar yaşam kalitesinin göstergesidir. Bu
durumda bizim yaşam kalitemiz ne durumda diye sormayacağım, merak etmeyin!
Yayın Tarihi: 14.04.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder