30 Nisan 2014 Çarşamba

ÖLÇÜTLER YANİ NAM-I DİĞER STANDARTLAR

Artık beni tanımış olmalısınız. Özellikle dilimize düşkünlüğümü, ona verdiğim önemi farkındasınız değil mi? Yerli yersiz kullanılan yabancı kelimelere karşı çok tepki gösteriyorum. Ama öyle kelimeler de var ki zorla kulağımıza ve dilimize yerleştirildiği için onun Türkçesini kullanınca pek anlamıyoruz. “Ölçüt” bunlardan biri. Onun yerine standart demeyi daha uygun buluyoruz. Bugün bu kelimenin etrafında dolaşmayacağım. Ölçütlerin, yani nam-ı diğer  standartların taşıdığı anlamıyla yaşam kalitesi (bakın bir yabancı kelime daha kullandım) arasındaki ilişkiyi irdelemeye çalışacağım.

Dünyada genel ölçüler diyebileceğimiz nitelik ve nicelik belirtici kurallar bütününe standart deniliyor. Bu ağırlık ölçüsünden, uzaklık ölçüsüne tutunda, ürünün kalitesini belirten içeriğe kadar geniş bir yelpazeyi kapsar. Yani standartlar, verilen hizmetin veya üretilen ürünün kalitesini onaylamak demek olan, herkesin katıldığı (görüş birliğine vardığı) ve gene herkesin görür görmez anlayacağı sembollerle belirlenmiş birim ve değerler toplamlardır

Üretimden tüketime kadar geçen süreçte her ürünün denetlenmesi ve tüketicinin korunması bir açıdan da standartların gözetilmesiyle mümkün olmuştur. Verimlilik ve kalite göstergesi olarakta standartların önemli bir işaret olduğunu belirtmezsek olmaz. Bunun için kalite kontrol merkezleri bile kurulmuştur. Dünyanın en eski ulusal standartlar kurumu olarak BSI British Standards 100 yılı aşkın bir süredir hizmet vermektedir. Ülkemizde de Türk Standartları Enstitüsü bu amaçla yıllardır hizmet veriyor. Her ülkenin farklı standartları da olabilir. Avrupa Birliği Standartları, Amerikan standartları gibi.. fakat uluslar arası dolaşıma giren her ürün ve hizmet belirli şartlara sahip olmak zorundadır. Her ürün kendi genel ölçülerini, yani standardını oluşturur. Bu konuya Elektroteknik alanındaki standardlar gösterilebilir. Elektroteknik standartları International Organization for Standardization (ISO) ve International Electrotechnical Commission (IEC) tarafından da kabul edilmiştir.

En önemli satandart “İnsan Hakları Beyannamesi”yle konulmuş bireyin kaliteli hayat hakkını belirleyen standartlardır. Buna göre hiçbir insan başka insandan daha üstün veya daha aşağı değildir. Herkes yaşama hakkına sahiptir. Yaşaması için barınma, beslenme, eğitim, sağlık gibi haklardan eşit şekilde ayrımsız yararlanır. Çalışma hakkı da yaşam hakkının içindedir. Burada da ayrımcılık kesinlikle yasaktır. Bu liste uzayıp gider. “İnsan Hakları Beyannamesi” devletle birey, bireyle birey arasındaki ilişkileri düzenlemeyi amaçlayan, insanın varlığına yönelik, herkesi ilgilendiren bir belgedir.

Sözün kısası standartlar yaşam kalitesini gösteren bir çıtadır. Çıtanın ne kadar üstünde uygulamalar varsa bireyin yaşam kalitesi o kadar yüksek demektir. Tersine bir durum yaşam kalitesinin düşüklüğünü gösterir.

Bizde de standartlar konusunda epey ilerleme var. Tüketici haklarını koruyan mahkemeler bile oluşturulmuş durumda. Uğradığınız haksızlığa karşılık hizmet veren veya üretim yapan firmaları dava edebilirsiniz. Henüz ülkemizde bu konu çok yaygınlaşmış olmasa da AB şartları gereği yasal düzenlemeler yapılmaktadır. Yalnız mahkemelerin, bu konuda açılmış davalar, dava açan kişinin lehine sonuçlansa bile, “emsal teşkil etmeme” kaydıyla firmaları diğer tüketicilerden koruduğunu görmekteyiz. Oysa aynı konudan diğer tüketicilerde mağdur durumdadırlar.

Yaşam kalitesini gösteren bir göstergede asgari ücretlerdir. Buradaki standartların gelişmiş ülkelerin epey gerisinde olduğunu hepimiz biliyoruz. Bunun bir sürü gerekçesi ortaya konabilir. Fakat bu halkın giderek fakirleştiği gerçeğini değiştirmez.  


Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamaların toplam tutarı (yoksulluk sınırı) ise 3.742,73 lira olmuştur

Bekar bir işçinin yaşam maliyeti bile 1.367 TL’dir.

Bu ne demektir?                                                                                                                     

Mart ayı itibariyle asgari ücret, 846 TL olduğuna göre, bu ücretin “insanca geçim koşullarını” 7 gün, açlık sınırını ise 9 gün karşılayabilecek demektir. Oysa bu oran beş yıl önce 7’ye 22 idi.

Ülkemizde yaprak kıpırdamamasının nedeni işte budur. Artık çalışanlar (kurumlaşmış firma ve devlet işçileriyle derecesi yüksek memurlar hariç) zorunlu gıda tüketiminden bile kaçınmaktadır. Asgari ücretle bir yuva nasıl kurulur, kurulan yuvalarda çocuk nasıl yetiştirilir, bunu düşünen var mı? Sanmıyorum. Aslında bu zincirleme olarak herkesi ve herkesimi etkiler. İşverenler bence bindikleri dalı kesiyorlar. Sadece dışarı mal satmak için işçilik maliyetleri düşük tutulamaz. Çünkü herkes dışarıya mal satamaz ki.. esas kârlı satışlar iç satışlardır.

Ne demiştik? Standartlar yaşam kalitesinin göstergesidir. Bu durumda bizim yaşam kalitemiz ne durumda diye sormayacağım, merak etmeyin!



Yayın Tarihi: 14.04.2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder