Müziğimizde öyle ses sanatçılarımız vardır ki; çağına
damgasını vurmuş, ardından gelen pek çok sanatçı kendisini taklit etmiştir.
Hafız Burhan, Münir Nurettin Selçuk, Hamiyet Yüceses, Müzeyyen Senar, Ahmet
Sezgin, Zeki Müren, Bülent Ersoy, Barış Manço, Cem Karaca, Ajda Pekkan, İbrahim
Tatlıses ve Sezen Aksu nerdeyse 100 yıla yaklaşan zamandan beri kendilerinden
sonra gelen bütün popüler müzik (güncel müzik desek daha uygun düşer sanırım) icracılarının
sesleriyle icra ettikleri türlere göre taklit ettiği köşe başlarıdırlar. Bir
gün popüler kültürün bu ünlülerinin sanatçılıklarını ve toplum üstündeki
etkilerini araştıran biri çıkar herhalde. Ben bugün ve gelecek yazımda Sezen Aksu’yu
konu edineceğim.
Neden Sezen Aksu? Çünkü bu hanım sanatçı iktidarlara
yakınlığıyla bilinir. Ama geçenlerde ilk kez AK Parti iktidarına ve Başbakana
muhalif oldu ve başbakanın güç zehirlenmesine tutulduğunu söyledi. İşte buradan
başlayarak Sezen Aksu’yu mercek altına almazsak çağımızı anlamakta güçlük
çekeriz.
Aslına bakarsanız bu gün Sezen Aksu hayranlarını ve kendimi biraz üzeceğim. Neden derseniz, çok sevdiğim
ama hem, her politik olayda duruşunun samimiyetsizliği ve iktidarlara yakın
oluşuna tepkilerimi, hem pop müziğimize yaptığı olumsuzlukları vurgulayacağım,
onun için. Akşam gazetesi eski yazarlarından Oray Eğin’de aynı konulardan söz
ederek Sezen Aksu hakkında yazma gereği duymuştu.
“Sezen Aksu bana kalırsa
Türkiye’nin en iyi prodüktörü” diyerek başladığı yazısında;
“Kendi kendisini olmadığı biri
gibi ‘produce’ edebilen ve bunu tutturan, kabul ettiren en başarılı popüler
kültür figürü” olduğunu vurgularken toplumun bu duruma tepki göstermemesine
olan şaşkınlığını da dile getiriyor. “Bu formül öyle başarılı işlemiş ki
samimiyetini, gerçekliğini sorgulamaya çoğu zaman gerek bile duyulmaz.”
Bunun içindir ki, kimi zaman
egenin karşı kıyısına özlem duyar ve Yunan bestelerine Türkçe sözler eklediği
şarkıları söyleyerek Türk-Yunan kardeşliğini bayrak edinir, kimi zaman “hepimiz
ermeniyiz, ermeni biziz” sloganları içeren faaliyetler içinde görünür, kimi
zamanda etnik kimlik tartışmaları içinde yer alır. Bizim; etnik kimlikleri daha
çok ayrıştıran biçimde “bir mozaik” olduğumuzu ilk o savundu. Oysa son
zamanlardaki politik ayrışmalara rağmen kutuplaşmanın önüne geçecek
duyarlılığımızı çok şükür henüz yitirmediğimiz için hiç rahatlıkla
ayrışamayacak biçimde iç içe geçmiş bir toplum olduğumuzu söyleyebiliriz. Bunun
karşılığı “mozaik” değil, ancak “ebru”dur.
Oray Eğin’in Sezen Aksu’nun
şarkılarına yorumları da ilginç. Çoğu kulağımızda yer eden bu şarkıların bende
dahil çoğunu herkes sevmiştir. Öyle bile olsa gerçekler saklanamaz ki.. peki
neymiş o gerçekler, Oray Eğin’in kaleminden görelim. “Aysel Gürel’in üzerine
giydirdiği ‘acı çeken ama meydan okuyan’ kadın kimliğinin üzerine gidip
arabeskten uyarlama sözlerle sadece bu topraklarda karşılığı olan şarkılar
yapmış, tutturmuştur.” Arabesk müziği sadece sözlerle pop müziğe taşımış
olmakla kalmadı, makam olarak da arabesk müziğini pop müziği kalıpları içinde
kullandı. Bu açıdan bakıldığında gelecek kuşakları etkilediği için pop müziğine
yaptığı iyilik kadar, belki de daha fazla kötülük de yaptı.
Oray Eğin’in şu sözleri ne kadar
da doğru: “Gürel’den sonraki bütün şarkı sözleri de o mirasın türevleri,
çeşitlemeleridir o kadar.” Bu gün eskisinden çok daha az üretiyorsa sebebi
budur.
Peki yaptığı besteler dünya
listelerinde yer bulur mu? Buna da Oray Eğin’in cevabı şöyle: “Ve
şarkılarındaki Sezen Aksu Türkçe acı çeker, Türkçe sevinir, Türkçe ağlar,
Türkçe çığlık atar. Yereldir. Bu sözler yabancı dile çevrildiğinde, o müzikler
Edirne’nin dışında çalındığında pek de anlam ifade etmez, yetersiz kalır. Kendisi
de bunu bildiğinden yerel kalmaktan gocunmaz.”
“Aynı şekilde, sanatçılığı gibi
‘aktivist’ kimliği de bir prodüksiyon Sezen Aksu’nun. Herhangi bir birikime,
eğitime, tecrübeye ya da politik bilince dayanmadığı çok belli. Bir kere çok
yüzeysel ve içeriği boş. Bir başka popülist sanatçı ünlü İngiliz Rock gurubu
U2’nun (okunuşuyla Yuutu’nun) solisti Bono’yla kıyaslarsan bile anaokulu
öğrencisi seviyesinde kalır.” Bunun için
yukarıda yazdığım gibi kimi zaman Türk-Yunan kardeşliğini, kimi zaman
Ermeniciliği, kimi zaman etnik kimlikçiliği savunur. Dönemine göre ses
getirecek ne varsa orda mutlaka yer alır.
Oray Eğin bunu da müziğiyle aynı paralelde gören yorumuyla anlatıyor. “Ancak burada da başarısı tıpkı şarkıları gibi politik kimliğini de sadece Türkiye’de tutturabileceğini bilmesi. Bu yüzeyselliğin sadece bu topraklarda prim yaptığını çözüp, yine tıpkı şarkılarında bulduğu damar gibi, toplumun belli dönemde yükselen duyarlılıklarından rant sağlayıp kendisine bir kimlik inşa etmesi asıl başarısı. Bunu da 12 Eylül’e borçlu.”
Oray Eğin bunu da müziğiyle aynı paralelde gören yorumuyla anlatıyor. “Ancak burada da başarısı tıpkı şarkıları gibi politik kimliğini de sadece Türkiye’de tutturabileceğini bilmesi. Bu yüzeyselliğin sadece bu topraklarda prim yaptığını çözüp, yine tıpkı şarkılarında bulduğu damar gibi, toplumun belli dönemde yükselen duyarlılıklarından rant sağlayıp kendisine bir kimlik inşa etmesi asıl başarısı. Bunu da 12 Eylül’e borçlu.”
Sezen Aksu’yla gelen kuşak etliye
sütlüye karışmayan hanımlar kuşağıdır. Görünüşte çok duyarlı oldukları kanısını
uyandırırlar, oysa muhalif hiçbir yönleri yoktur. Buna da son zamanlarda insani
boyut deniliyor. Oysa insani olan çözüm üretmektir. İç duyguların kraliçesi
olmak işin en kolay tarafı. Sorunları çözmek yerine, sorunlar karşısında
ağla!.. İşte bu yüzden Oray Eğin’in dediği gibi, “onun çok yüce bir duyarlılığı olduğunu düşünenler,
tıpkı onun çok büyük bir sanatçı olduğuna inananlar gibi 12 Eylül 1980
darbesinin yarattığı bir zihniyettir. Apolitik, yüzeysel, bilgisiz, düşünmeyen,
özgürleştirilmemiş Kenan Evren kuşağı” dır.
Bir çok insan gibi bende bir dönem
yaptığı şarkıları çok sevdim. Hepimiz “Şarkılarında ağlamışızdır, göbek atmışızdır
belki ama onun ötesinde evrensel bir değeri yoktur Sezen Aksu’nun müziğinin.
Ona bir ozan muamelesi yapmaya gerek yok, tipik bir pop şarkıcısıdır o kadar.
Yüzeysel, derinliği olmayan, geçici.” Kendisine ozan muamelesi yapıldı,
yapılıyor. Oysa ozanlık dirençli olmayı ve iktidarlardan, dolayısıyla güçten
uzak durmayı gerektirir.
“Aynı politik çıkışları ya da çok abartılan
‘duyarlılığı’ gibi.
Bu duyarlılığın tek özelliği olan her koşul ve şartta rüzgâr nereden eserse yönünü oraya çevirmek” hüner değildir.
Bu duyarlılığın tek özelliği olan her koşul ve şartta rüzgâr nereden eserse yönünü oraya çevirmek” hüner değildir.
DEVAM EDECEK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder