Anayasaların özgürlüklerin göstergesi olduğunu anlatmaya
çalıştığım yazı dizimizin bu bölümünde sıra 1961 anayasasına geldi.
1961 Anayasası:
“Önceki anayasalarımıza
göre daha ayrıntılı ve uzundur. 1961 Anayasası pek çok açıdan anayasa
hukukumuza yenilikler getirmiştir. Bu anayasa, 1921 ve 1924 Anayasalarından
farklı olarak bir Başlangıç bölümüne yer vermiş ve bunu esas metinden
saymıştır. 2. maddesi cumhuriyetin niteliklerini sıralamıştır. Bunlar içinde
devletin insan haklarına dayanması, aynı zamanda sosyal bir hukuk devleti
olması önceki anayasalarımızda yer almayan özelliklerdir. 1961 Anayasası, 1924
Anayasasına göre çok daha geniş ve ayrıntılı bir hak ve özgürlükler listesi
sunmaktadır. Önceki Anayasadan farklı olarak sağlık, sosyal güvenlik, sendikal
haklar gibi sosyal ve ekonomik haklar ilk kez bu anayasada yer bulmuştur.
Siyasal partiler de, bu anayasada “demokratik yaşamın vazgeçilmez unsuru”
olarak düzenlenmiş; siyasal partilerin mali denetimleri ile gerektiğinde
kapatılmaları görevinin Anayasa Mahkemesi’ne verilmesi gibi bazı özel
güvenceler öngörülmüştür. Bu anayasa, hak ve özgürlükleri saymakla yetinmemiş;
hak ve özgürlüklerin kullanımının güçleştirilmesi ya da engellenmesini önleyici
güvenceler de getirmiştir. Bu güvencelerin en önemlerinden biri, hak ve
özgürlüğün özüne dokunulamayacağına ilişkin hükümdür.”
Bu anayasa sayesinde bireyin korunduğunu ve çalışanların
örgütlenip kendilerini ifade edebildiğini görüyoruz. Geçen süre içinde
kendisini geleceğe taşıyacak sınıfsal temele dayanmayan cumhuriyet bu anayasa
ile sınıfsal ayrılığı kabul etmiştir. İş dünyası ilk kez toplu sözleşmeler
dönemine girmiş, 82 anayasasıyla ucuz iş cennetine döndürülmeye çalışılan
ülkemizde bilinen anlamıyla sendikalaşma, mecburi sigortalılık gibi kurumlar bu
anayasanın özgürlükçü anlayışının eseri olmuştur. Kaldığımız yerden devam
edelim.
“1961 Anayasası’nın
getirdiği bir başka yenilik egemenliğin kullanılışına ilişkindir. TBMM artık
egemenliğin tek ve yegane temsilcisi değildir. Bundan böyle egemenlik,
anayasanın koyduğu esaslara göre “yetkili organlar” eliyle kullanılacaktır.
TBMM, bu yetkili organlardan yalnızca biridir. Yasama organının kuruluşu
açısından bu anayasanın getirdiği yenilik çift meclis sistemidir. TBMM’nin bir
kanadı genel oyla seçilen üyelerden oluşan Millet Meclisi; diğer kanadı ise,
genel oyla işbaşına gelenlerin yanında, tabii senatörlük, atama gibi halk
tarafından seçilmemiş üyelerin de yer aldığı Cumhuriyet Senatosudur.”
61 anayasasının bence en garip uygulaması yarı krallıklarda
görülen Lordlar kamarası gibi daimi senatörlüğün kurulmasıdır. Rejimi
seçkinlerin koruyacağına olan inancın bir göstergesi olmaktan öteye gidememiş,
yasamada fazladan zaman kaybına sebep olmuştur. Bunda demokrasiye geçilmiş
olmasına rağmen iktidar döneminde yaptığı uygulamalar nedeniyle DP’nin
rolü büyüktür. Tıpkı tek parti dönemi gibi o da tek parti anlayışıyla
ülkeyi yönettiği için ve (hâlâ iktidarların bir hastalığı olan) arzularına göre
(rahmetli Özal’ın da uyguladığı ve Erdoğan hükümetlerinin ünlü maliye bakanı
Unakıtan döneminde limanda bekletilen gemiler için çıkarılan kanunların
boşaltma işlemleri bitince kaldırıldığı bir ülkedir ülkemiz) günü birlik çıkarılan
kanunlarla iş görme ve denetlenmeme isteklerinin sonucu olarak parlamentonun
karşısına senatoyu koymuşlardır. O da yetmemiş, yetkileri arttırılarak Anayasa
Mahkemesiyle çıkarılan kanunların anayasaya uygunluğu denetlenmiştir. Bunu
aşağıdaki açıklamalardan da göreceğiz. Devam edelim.
“Anayasa’nın
yasama-yürütme ilişkileri açısından getirdiği yenilik, cumhurbaşkanı seçimi ile
meclisin seçim döneminin birbirinden ayrılmasıdır. Bir kişi TBMM tarafından ve
kendi içinden yedi yıl için en çok arka arkaya iki kez cumhurbaşkanı olarak
seçilebilir. Ayrıca, cumhurbaşkanının tarafsızlığını sağlamak amacıyla seçilen
kişinin varsa partisiyle ilişiğinin kesileceği ve TBMM üyeliğinin son bulacağı
belirtilmiştir. Meclis üyesi olmayanların da bakan olarak atanması bu
anayasayla olanaklı hale gelmiştir. Ayrıca gensoru yoluyla hükümetin
düşürülmesi zorlaştırılmıştır. Milli Güvenlik Kurulu anayasal bir kurum haline
gelmiştir. Anayasanın getirdiği bir başka yenilik de TRT ve üniversitelere
özerklik tanınmasıdır.”
Milli güvenlik kurulu askerlere iç yönetimde yetki vermek
anlamına geldiği için demokrasiyle bağdaşmaz. Askerin devleti koruma işi dışa
yönelik olmalıdır. İçe yönelen asker siyasete bulaşır.
Yayın Tarihi: 29.06.2015