31 Mart 2016 Perşembe

GERÇEĞİN AYNASINDA HAYALLER ERİR 3



“Bugün yemekler dışarıda yeniyor, «göz hakkı» oluyor, kimse umursamıyor. Çarşı pazardan alınanlar şeffaf poşetlerde eve geliyor; alan var, alamayan var. Göz hakkı, kıskançlık oluyor bu yenenlerde...
Hiç şifâ olur mu yavrum? Bizim Peygamberimiz, «Yemeğinizin kokusu ile komşunuza eza etmeyiniz.» buyuruyor. Bugün kokuyla, gösterişle çevredekilere hep ezâ veriliyor. Tabiî ki yenilenler içinize sıkıntı veriyor. Sonra da «depresyon» diye diye doktorlara gidiliyor.”

(Eskilerin bu adetleri günümüzde çok zor uygulanır. Çok katlı apartmanlarda belki aynı katın komşuları birbirini tanıyordur. Sadece onlar birbirlerine pişirdiklerini ikram ederler. Büyük şehirler o kadar kalabalık ki, göz hakkı gözetilecek bir şey kalmadı. Göz hakkı çok sevdiğim bir adetti aslında. Başkasının canı çekmesin düşüncesiyle yiyeceklerini gizli yemek, “yemeğin kokusunun bile başkasına eziyet sebebi olmamasını” öğütleyen bir dine inananların gözettiği güzel bir davranıştı. Paylaşmak, facebookta fotoğraf paylaşmak değildi o zaman. Gerçeği yaşamak ve yaşatmaktı, paylaşımlar. Lakin göz hakkı kimilerinin hırsızlıklarının gerekçesi de olmuştu. Bir bahçenin önünden geçen, güzel bir gül veya herhangi bir çiçek görse, yada erik, kiraz, elma, armut, üzüm; göz hakkı diyerek sahibine sormadan koparırdı.)

“Evin bir edebi daha vardır ki, en önemlisi de budur herhalde... Evin içinde yaşananlar, aslâ dışarıda anlatılmaz; yenenler, içilenler, muhabbetleşmeler, kavgalar... Bu da evin iffetinden sayılır ve hiç kimseye anlatılmazdı.
Bu yüzden problemler ev içinde kolaylıkla çözülürdü. Zaten Peygamberimiz de özellikle karı-koca arasında olanların etrafa yayılmasının günah olduğunu hep hatırlatmıştır.”

(Hayatı kompartımanlara bölün der eğitimciler. Gerçekten bir sorunu yaşandığı yerde, hatta yaşandığı zamanda bırakmak gerekir. Mekânlarımızı oturma odası, yatak odası, salon, mutfak, banyo gibi kısımlara bölüyorsak hayatımızı da ev, iş, arkadaş, eğitim, eğlence ortamları gibi belli kısımlara bölmeliyiz. Bir kısmın sorunu diğerine yansımamalı. Anlayışla karşılanacak önemli durumlar dışında aynı öfke, kızgınlık başka bir yere taşınmamalıdır. Sevinç ve neşe toplum tarafından iyi karşılanabilir. Hatta neşeli, şakacı adamlar her toplumda aranabilirler. Bunun da bir ayarı tutturulmalıdır. Cenaze evinde şaka yapılmaz. Hasta ziyaretinde bırakın şakayı gürültü bile çıkarılmaz. Düğün evindeyse kimsenin neşesi kaçırılmamalıdır. Acısı olanın düğün evine gideceği varsa acısını kalbine gömmesi yeğlenir. Kısaca hayatımızın önemli zamanlarını geçirdiğimiz mekânlarda yaşanan ne varsa yaşanan mekânda kalmalıdır. İkâmet edilen ev kutsal bellenip dışarıda yaşananlar evin içine, evde yaşananlar dışarıya yansıtılmamalıdır.)

Torunu:
“-Babaanneciğim, şimdi Facebook diye bir şey var; insanlar gittikleri lokantalarda yedikleri şeylerin fotoğrafını çekip binlerce kişiye gösteriyorlar!..”

(Şimdi dışarıda yemek yeme modası var. Çalışan kadınların yemek yapamamasını anlarım, zaman bulamayabilirler. Ama özellikle dışarıya yemeğe gidenlerde çok! Birde yedikleri yemekleri facebookta paylaşmıyorlar mı? Eskiden “yediğin içtiğin senin olsun, gördüklerini anlat” denirdi. O zaman herkes yediklerini paylaştığı için olsa gerek paylaşamadıkları yani gezide gördükleri şeylerin anlatılması istenirdi. Bu gün paylaşılana bakılırsa insanların hiç yemek yemediklerini düşünürsünüz.)
 

 
DEVAM EDECEK



Yayın Tarihi: 11.03.2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder