Akademisyen, psikolog, yazar ve televizyon programcısı Üstün Dökmen’in seçme sözlerine yer verip o sözleri kendimce yorumladığım veya açtığım yazı dizimize devam ediyorum
-Seni sevenlerle
kullananları iyi ayırt et.
Birlikte hareket edenlerin birbirlerini sevip sevmedikleri
bazı şeylerden feragat etmelerinden, yada gerektiği durumlarda fedakarlık
yapmalarından ve birbirlerinden vazgeçmemelerinden belli olur. Birbirlerini
kullananlarınsa ilişki ömürleri, kullanma sebebi adardır. Bunları birleştiren
ya işlenen suçtur, yada ortak çıkarlardır. Kullanılmamak için sevdiğini
söyleyenin fedakarlığı ve samimiyetine bakılmalıdır. Bu iki gurubu iyi ayırt
etmek gerekir.
-Seni dinleyip
anlamaya niyetli olmayanlarla tartışma.
Konuşmaktan çıktık yola, onunla devam edelim. “Konuşmak
iletişimin bir yarısıdır, dinlemekte iletişimin diğer yarısıdır.” demiştik
değil mi? İletişim ilişkiyi sağlayan ana etkendir. Peki neden ilişki kurmak
ihtiyacımız oluşur dersiniz? Anlaşılmak isteğimiz için tabiî ki..
anlaşıldığımızı görmek bize sonsuz huzur verir. Sorunlarımızın çözüleceğine
inanırız. Dinlememek anlamamaya niyetli olmamak söylediklerini dinletmek
isteyen için üzücü; ama dinleyip anlamayanları görmek son derece yıkıcıdır. Bu
nedenle niyeti anlamak olmayanla tartışmak şöyle dursun, konuşulmaz bile.
Öyleleri kolaylıkla fark edilir. İlgisizdir, umursamazdır, yanınızdayken bile
size uzaktır. İyisi mi siz, böylelerine anlatma çabalarınızla yorulacağınıza,
anlatmayarak üzüntünüzü içinize gömün; unutun.
-Emrivaki oluşturulan
dostlukları kabul etme.
Bir ilgisi yok gibi görünür ama sözünü edeceğim şeyin satır
başlığımızla dolaylı ilgisi vardır. Şu sözü bilirsiniz; “Birine ilk kez yapılan
yardım iyiliktir, 2. kez yapılan yardım iyiliğin tekrarı, 3. kez yapılan yardımsa
görevdir.” Eğer bir yardım “iyilik”ten çıkıp “görev”e dönüşürse onun tadı tuzu
kalmaz. İyiliklerde gönül hoşluğuyla yapılmalıdır. Gönül hoşluğu içinde yapılmayan
iyilik, iyilikten olmaktan çıkar. Tıpkı bunun gibi dostluklarda gönül hoşluğuyla, gönül rızasıyla kurulmazsa adına dostluk dense
bile dostluk olmaz. Her ikisinin ortak noktası gönül rızası, ve gönül
hoşluğudur. Kim önerirse önersin bir dostluk ısmarlama kurulamaz. Tesadüfen
kurulmuş birkaç örneği bir kenara bırakırsak başkasının arzusuyla bir dostluk
belki başlar ama devam edemez. Daha öteye gidelim. Dostluğu emir verme hakkı
olarak görenlerle de dostluk yürümez. Zor gününde yanında bulunmak dostluğa
vefanın gereğidir. Emir almak emir vermekse ast-üst ilişkisinin geçtiği
yerlerin gereği. Bunları birbirine karıştıranla dostluk olmaz.
-Eğer verdiğin o kişide kalmıyorsa ikinci bir sır şansı
verme.
Bundan önceki bölümde “Sır tutmasını bil.” başlığının altında
yazıklarım şöyleydi.
“Gizli kalması
istenerek söylenmiş söz size güvenilerek söylenmiş sözdür. İnsanlar
güvendikleri insanla 1.’si sırlarının ortaya dökülmeyeceğini bilmekle, 2.’si
içlerine dert olan ve taşımakta zorlandıkları şeyleri başkasıyla paylaşmış
olmakla iki türlü huzur bulurlar. Güvenli elin, güvenli sesin bizi sarması,
okşaması ruhumuzun kırışıklıklarını giderir. İletişimin, ilişkinin sürekliliği
için sır saklamasını bilmek gerekir. İşin burasında da boşboğaz olmamanın önemi
ortaya çıkar.”
Bu satırları ters çevirirsek “Sır
verdiklerimiz sırlarımızı ortaya döktüğünde sırdaşlık hükmünü ve hakkını
kaybederler” sonucuna varırız. Yanlışta değildir. Herkesin olduğu gibi güven
veren bir elin, güven telkin edip şefkat saçan bir sesin bizi sarması bizimde
ihtiyacımızdır.
DEVAM EDECEK
Yayın Tarihi: 25.03.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder