31 Mart 2016 Perşembe

HOMO EKONOMİKUS YANİ AÇGÖZLÜLÜK



Elbette “Açgözlü” deyiminin kökeni beslenmeye ilgilidir, ancak sadece yemek yemekle sınırlı kalmaz ve her konuda doymazlığıda anlatır. Kimi gerçekten doymaz, eli kolu daima doludur, durmadan çiğnenir, durmadan bir şeyler içer. Bunlara pisboğaz diyoruz. Kimilerinin sofrayla arası iyi değildir ama abur cubur yemeye bayılır. O da durmadan bir şeyler atıştırır. Onlarda pisboğazdır. Aralarında tek fark birinin sofra kurması, diğerinin kurmamasıdır. Öyleleride vardır ki, bir akşam sofrasına aynı anda sıcak ve soğuktan tutunda çorbalar, ardından kuru fasulye, ayşekadın, biber dolması, patlıcan musakka, karnıyarık gibi yemeklerle birlikte iştah açmak amacıyla turşu koyar, salata koyar, yoğurt koyar, reçel koyar, yediklerinin boğazında dizilmemesi için hoşaf koyar ayran koyar. Pilav koyar, makarna koyar, börek koyar. Gazlı içecekleri de eksik etmezler, az ile de yetinmezler. İnanın bu saydıklarımdan en zıtlarını yada birbirinin aynılarını bir öğünde bir sofrada bulunduranı gördüm. Eskiden varlıklı ailelerde akşam yemeğinde bir sıra gözetilerek çorbalar, sıcak-soğuk yemekler, pilavlar-makarnalar yada börekler, sonunda ille tatlılar olurdu. Bunlar aç gözlülüğe girmezdi. Aksine büyük ailelerde geleneksel Türk mutfağının gereği görülürdü. Aç gözlülük bir kerede yenmesi mümkün olmayacak kadar çok ve bir öğünde sofra adabını gözetmeksizin bir arada bulunması imkânsız yiyeceklerin sofraya konmasıdır.  

Ramazanda oruçlu insanlarda bunu daha çok görebiliriz. Sofraya oturduklarında dünyayı yiyeceklerini sanırsınız. Onlarda kendilerini o kadar aç hissederler ki hiçbir şey yetmez sanırlar. Hem miktarca çok, hem ya çok zıt, ya da benzer yiyecekleri iftar sofrasına koyarlar. Patlayan ramazan topunun ardından daha çorbaya gelmeden, peynir reçel salatayla, yada en fazla çorbada doyarlardı. Yemeğe ulaşana hakikatten insan azmanı demek gerekir. Ama aç gözlüler doğru dürüst bir şey yemeden sofradan kalkarlardı. Onlar zannettikleri kadar aç olsalardı bu dünyada kıtlık başlardı herhalde.

Aç gözlü insan maymun iştahlı insandır. Tıpkı maymunlar gibi çöplenmek denen yemek yeme adetlerine sahiptirler. Sanki ellerinden alınacakmış gibi aceleyle ve her şeyi birbirine karıştırarak yerler. Midelerine kuvvet dilemek gerekir böylelerine. Mide değil sanki çöp tenekesi. Ne varsa içine atar dururlar. Hazımsızlık çektikleri içinde gelsin sodalar, gitsin gazlı içecekler..

Buraya kadar beslenmeyle ilgili “aç gözlülük”ten söz ettik. Başlarken dediğimiz gibi aç gözlülük her konuda mümkündür. En kötüsü cimriliğe varandır. Mal sahibi olmaya yönelik aç gözlülük bunu doğurur. Dünya kadar meyve ağaçları olsa bile kimseye bir meyve tattırmazlar böyleleri.

Cimriler aynı zamanda bencildirler.
Aç gözlükten nereye geldik, bakın!

Bazıları talandan korkar, bazıları yılandan. Ama kimse yalandan kimse korkmaz. Oysa dünya malı yalandır. Kimse giderken bir şey götürmüyor.  Ne yazık ki aç gözlüler, cimriler dünya malının peşinden koşarlar. Görmüyorlar fakat ecelde arkalarından onları takip ediyor. Gören çok azdır. Dolayısıyla adam kalanda azdır.

Gerçekten kendini aşmak gerekir. Kolay değildir ama başarmak şarttır. Aç gözlülük bir huydur ama onun uzantısı cimrilik toplumsal nedenlerin sonucudur. Yalnızlaştığınız oranda cimri olursunuz. İnsanlarla birlikte olunduğunda paylaşmak ihtiyacı ortaya çıkar. 

Yazımın sonunda Marmara Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü Ortadoğu Ekonomi Politiği Anabilim Dalı, Arş.Gör. İpek Madi’nin “Sosyal Bilimler Dergisi”nde yayınlanan

HOMO ECONOMICUS’UN DOYUMSUZLUK-“AÇGÖZLÜLÜK” AKSİYOMU SEMAVİ DİNLER PERSPEKTİFİNDEN DEĞERLENDİRMESİ

isimli araştırmasının önsözüne yer vermek istiyorum.

Öz
Geleneksel iktisadi zihniyete göre hayatın nihai hedefinin maksimum seviyede “iktisadi kazanç” ve itici gücünün “para duygusu ve bireysel tatmin” olması; Semavi dinlerin, insanın kâinattaki hedefini Yaratıcısına kulluk olarak ifade edişine aykırıdır. Kâinata belirli bir amaç için gelen insanın, iktisadi yaşamında da “iyi” ve “kötü” arasında yaptığı tercihlerinin karşılığı olacaktır. Geleneksel iktisadi zihniyetin homo economicus varsayımına göre “insanın kendisine yetecek miktarı elde etmiş olmasına rağmen her vakit çoğu aza tercih edeceği” kabulüyle doyumsuz (“açgözlü”) olması, Paganist fikre dayanan Antik Çağ felsefesinin bireycilik, maddi hazcılık esaslarına dayanmaktadır. Mutluluğa ulaşma hedefine engel olacak başta dini olmak üzere her tür önyargının yok edilmesi ve hiçbir engel tanımadan çevrede egemenlik sağlanması ve çevreyi kendi arzuları hizmetinde kullanılması tavsiye edilen bu dünya görüsünün “güçlü zayıfı ezer” prensibinin iktisada yansımalarından biri homo economicus varsayımının doyumsuzluk aksiyomudur. “Zenginliği sevenin elde ettiği kazanç ile doymayacağı”; “kötülüklerin kökünün para sevgisi” olduğu; “akıllı insanın nefsine hâkim olması ve ölümden sonrası için çalışması”nın vurgulandığı, sırasıyla Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam dinlerinin prensiplerine göre “homo economicus varsayımındaki doyumsuzluk-“açgözlülük” aksiyomunun bir tuzak olduğu” söylenebilir.


Yayın Tarihi: 16.03.2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder