31 Mart 2016 Perşembe

GERÇEĞİN AYNASINDA HAYALLER ERİR 4


“-Aayy ne ayıp... İnsan hiç yediğini söyler mi?”
“-Âh anneciğim, her hâllerinin fotoğrafları var. Gezdikleri yerlerin, yedikleri yiyecek-içeceklerin, aldıkları eşyâ ve kıyâfetlerin, hattâ beylerinin aldığı çiçekleri üzerinde yazdıkları notlarla paylaşıyor insanlar...”

(Gerçeğin aynasında hayaller erir dedik. Dedik ama bu sadece eskiye eleştiri değildi. Günümüze de eleştiridir. Öyle abuk subukluklar vardır ki, göreni çileden çıkarır. Bu toplumun geldiği acımasız durumu gösteriyor birazda. Çay-kahve içmiş bardağını, fincanını; muz yemiş, muzun kabuğunu facebook’a koymuş. Birde ikramda bulunmaz mı? Elini uzatasın gelir, alamazsın. Geçenlerde buda olmaz dedirtecek bir paylaşım gördü bu gözler. Dört kadın, kiminin babası, kiminin dedesi yalnız yaşayan bir adama ziyarete gitmişler. Adamcağız onların yanında ölmüş. Adam yatakta pijamalarıyla yüzükoyun yatar durumda nasıl öldüyse öyle topluca resmini çekip facebook’ta yayınlamışlardı. Nasıl bir toplum olduk yahu? Yada biz hep böyle miydik? Toplumumuzu hep iyi düşündük ama gerçekle şimdi karşılaşıyoruzdur, kim bilir..)

“-Yavruuum, sen neler diyorsun? Kıyamet koptu kopacak desene... Evler çırılçıplak kaldı desene...” dedi.
“-Biz beylerimizle yan yana yürümeye ar edinirdik; dul kalanlar var, evlenemeyenler var. Onların gönül yaralarına tuz basmayalım diye, beylerimizin bir adım gerisinden yürürdük... Şimdi kavgalar ortada, sevmeler ortada...
Tabiî ki, hiç mahremiyet kalmayınca samimiyet de kalmıyor.

(Hikâyemizin kahramanı babaannenin söyledikleri hikâye yazarının özlemini dile getiriyor tabiî ki. Yazarın özlemi bu yazımızın konusu olan “gerçekçilik”ten oldukça uzak. Ardında iyi niyet var gibi gösterilen karı koca ilişkisi, üretim tarzı tarıma dayalı bir toplum ilişkisidir. Bunu önceki bölümlerde anlattık. Şu kadarını söylemekle yetinelim; üretim ilişkilerinin değişmesi toplumun değişmesini beraberinde getirmiş, buna bağlı olarak eski toplum düzeni içinde hiyerarşiyle dizginlenen bireycilik önem kazanmıştır. Bireycilik önem kazanınca kadının erkekle yan yana yürümesi “ayıp” olmaktan çıkmıştır. Mahremiyet gizliliğe bağlıdır evet ama samimiyet gizliliğe bağlı değildir. Samimiyet sanıldığının aksine sevgiye bağlıdır. İçinde saygıda varsa samimiyet sevgiye anlam katar.)

Evin bereketi, büyüklere saygıdadır. Evin iffeti, örtülen perdedir. Sevginin iffeti, gizliliktedir. Gözün iffeti, göz kapaklarındadır. Bedenin iffeti, giyim kuşamdadır. Utanma, hayâ, îmandandır. Bakın size, annemden (...) duyduğum bir mesel anlatayım
Yüce Allah Adem peygamberi yarattıktan sonra meleği Cebrail Hz. Adem’in seçmesi için üç hediye getirmiş: İlim, utanma duygusu (hayâ, edep) ve akıl. Hz. Adem aklı seçince Cebrail ilim ve utanma duygusuna yerlerine dönmelerini emretmiş. İlim ve utanma duygusu “Biz ruhlar aleminde hep birlikteydik. Birbirimizden asla ayrılmayız. Ruhlar beden giydikten sonrada aynı şekilde davrandık. Akıl nerdeyse biz ordayız ve ona uyarız” demişler. Cebrail ikinci kez; “madem öyle yerlerinize yerleşin” diyerek emretmiş. Bunun üzerine akıl beyne, ilim kalbe, hayâ da göze yerleşti.”
İşte bu sebeple hayânın makamı gözdür. Bu yüzden hem gözümüzü korumak önemlidir, hem de göze hitâp eden şeyleri kontrol altında tutmak...”

Hikâyemizin konusu yok olan mahremiyet, yani gizlilikle birlikte saygı ve sevginin kalmamasıydı. Üretim biçimleri günümüzde gelinen noktada insanın tabiat varlığı olarak tamamen varlığına henüz son vermiş değil ama fazla hayalci ve bilim kurgusal düşünce olmazsa, gelecekte son vereceğini söylemeliyim. Görünen o. Büyüyen nüfusla, büyüyen şehirle bireyin haklarını genişletmeye çalışan iktisat anlayışındayız henüz. Geleneksel davranışlar toplumların direnç noktalarıdır. Bütün direnç noktaları kendince bir düzen hayal eder ama “Gerçeğin aynasında hayaller erir.”
Önemli olan buna bizim gerçeğe ne kadar karşı duracağımız değil, Yüce Allah’ın meleği Cebrail vasıtasıyla verdiği aklımızı bilgiyle donatarak, utanma duygusuyla süzerek gerçeğe ne katacağımızdır.
 

SON    

Yayın Tarihi: 14.03.2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder