2002 yılının başlarıydı, Paris’te meşhurların resmini kaldırımlara çizdikleri bir caddede Atatürk’ün resmini çizmişlerdi. O zaman DSP, MHP ve ANAP koalisyon hükümeti iktidardaydı. Bütün hariciye ile birlikte genelkurmayda ayaklanmış, Atatürk resminin, dolayısıyla isminin ayaklar altına alınmasını engellemeye çalışmışlardı. Nitekim bir hafta sürmeden o resim kaldırımdan silindi.
Türkiye’nin tepkisine cevap veren Avrupa Birliği (AB) ne demişti biliyor musunuz? “Çağımız her türlü ideolojinin reddedildiği, özgürlükçü bir çağdır. Özgürlükçülüğü ilke edinmiş Avrupa Birliği üyeliğinin şartı gereği sizde “Kemalizm”i bırakmalısınız. Ancak öyle AB üyesi olabilirsiniz.”
3 kasım 2002’de seçimleri kazanan AKP, siyasi yasaklı Recep Tayyip Erdoğan affedilip (bu yasağın kalkması için Deniz Baykal’da doğrudan etkili olmuştu) siyasi yasağı kalktıktan sonra liderine kavuşmuştu. Erdoğanlı AKP’nin İlk icraatı AB’ye tam üyelik konusunda görüşmelere başlamak olmuştu. Bu arada Amerika’da komşu kapısı yapılmış her vesileyle sık sık Amerika’ya gidiliyordu. Görüşmeler sonunda AB’nin 100 bin sayfalık uyum yasaları ile karşılaştık. Böylece AB üyesi olma sürecinde TSK’nın hem denetlenmesi, ve hem de Kemalist ideolojiden koparılmasına çalışılmıştı.
Şimdi sıra yargıya geldi. O da laik ve Kemalist ideolojiden koparılıp denetlenir duruma gelmeliydi. Çünkü, eğer AB üyeliği hevesi bitmediyse –ki, bence bitti- uyum yasaları başka türlü geçemezdi. Sadece o da değil tabii. Amerika’nın yeni Ortadoğu politikaları gereği kurulan Kürt devletinin Türkiye bölümüne karşı çıkacak hiçbir unsur kalmamalı. Hepiniz biliyorsunuz Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir özerkliği korkusuzca savunuyor artık. Bölgelerinde Türk bayrağıyla Kürt bayrağının birlikte dalgalanmasından söz edebiliyor.
Keşke TSK ve Yargı, denetlenme yerine demokrasiyi derinleştirmek için tarafsızlaştırılsalar. Fakat tam tersine Türkiye Cumhuriyeti yerine kurulmak istenen “Anadolu Federal Cumhuriyeti”ne giden yolda taş bırakılmamaya çalışılıyor. Referandumda aslında bu oylanacak. Kurulmak istenen yeni devletin ismi bu. Bu yeni ismi yandaş yazarlarla Kürtçü yazarlar açık açık dillendirdiler. Türkiye ismi bir etnik kimliği çağrıştırıyormuş, bu isimle devlet olmazmış, olursa da faşist devlet olurmuş. Bu isim bu yüzden kalkmalıymış. Gelin görün ki halkoylaması öncesi bunu kimse söylemiyor.
Referans gazetesi iş dünyasının sesidir. 14.08.2010 cumartesi günü bu gazetede başyazar İhsan Çaralan’ın yazısı gidilen yolu gözler önüne seriyordu. Şimdi size “Mezhepler Cumhuriyeti’ne doğru!” başlıklı o yazıdan paragraflar sunacağım.
“Devlet Bakanı Faruk Çelik, epey bir zamandan beri hükümetin “Alevi açılımı bakanı” olarak görev yapıyor. “Alevi Çalıştayı” adı altında bir dizi toplantı yaptı. Her ne kadar bu toplantıları geniş Alevi çevreleri boykot etmiş olsa da; ya da Maraş katliamının bir numaralı sanığı, “bilgisinden yararlanmak üzere” çalıştaylara davet edilse de; sonuçta, AKP ve devlete yakın bir laiklik anlayışındaki Alevi çevreleriyle de yakın temas içinde yapıldı bu toplantılar.
İşte bu çalıştayın çalışmaları tamamlanmış ve Bakan Çelik’in açıkladığına göre, “sonuç aşamasına” gelmiş!
Hükümetin, “Alevilerden Sorumlu Devlet Bakanı” olarak Çelik; bir “Mezhepler Genel Müdürlüğü kurulması ve her mezhep içinde daire başkanlıkları oluşturularak mezhepler arasındaki adaletsizliğin giderilmesi” doğrultusunda bir “öneriyle” ortaya çıkmış bulunuyor.
Bakanın konuya ilişkin önerilerinden birisi de “Cemevlerinin de kamu yararına tüzel kişilikler” olarak kabul edilmesi!”
Ben inanç sistemi içinde Sünni uygulamalara itibar ederim. Fakat bu aklım ve gönlümce uygun gördüğüm tercihimdir ve başkasına baskı unsuru oluşturmaz. Herkes inanç ve görüşünü demokrasi çerçevesi içinde özgürce yaşamalı. Her konuda olduğu gibi bu konuda hep istismara açıktır. Cemevlerinin kamuya yararlı dernek yapısı kazandığı gösterilmek istenmektedir. Neden böyle yapılmak istenmektedir?
Bakın şimdi iş nereye gidecek. Alevilerin cemevleri konusu nasıl işlenmiş, nasıl uyanıklık taslanmış görün.
“Önce, “cemevlerinin statüsü”nden söz edelim. Çünkü çeşitli Alevi kesimleri, cemevlerinin camiler gibi “dini kurum” olarak kabul edilmesini istiyorlar. Ancak AKP Hükümeti; böyle olursa, yani cami ile cemevi eşitlenirse, “Alevilikle Sünnilik eşitlenir, Aleviliği İslam içinde meşru bir mezhep olarak görülmesi söz konusu olur” gerekçesiyle buna yanaşmamaktadır. Bu yüzden de cemevlerine tıpkı “Deniz Feneri Derneği”, “Çocukları Koruma Derneği” gibi “kamu yararına dernek” statüsünü vererek, sorunun üstünü örtmeyi amaçlamaktadır. Çünkü böylece “cemevlerinin elektrik su parası ödememesi, para toplanarak cemevleri kurulması” gibi kolaylıklar sağlayarak, Aleviler içinde puan toplamayı amaçlamaktadır. Böylece hükümet Alevilere küçük bir rüşvet vererek, cami cemevi eşitliği talebini gündemden çıkarmayı amaçlamaktadır.
Bu işin bir yanı; öteki ve daha önemli yanı ise, hükümetin işi “Mezhepler Genel Müdürlüğü kurmaya” kadar götürmesidir!”
Evet aleviler üzerinden sağlanmak istenen dinsel yapıyı yerleşik duruma getirmektir. Bunun içine de Fener Rum Patrikhanesine verilecek özel haklarda sokulacaktır. Patrikhanenin öyle masum bir papaz okulu olarak kalmayacağı düşünülürse, bu hakların ilerde başımıza ne işler açacağı anlaşılır. Devam edelim
“Az çok tarih ve siyaset bilgisi olan herkes bilir ki; laik devletin en tipik özelliği tüm din ve mezheplerden eşit uzaklıkta olmasıdır. (…) Ama AKP hükümeti, devleti dinden uzaklaştırmak yerine devleti yeni dini kurumlarla donatarak, devleti dinle daha içli dışlı hale getirmek, “daha çok din devletine” dönüştürmek istemektedir.”
Bizdeki liberal sağ iktidarlar bütün özgürlükçü görünümlerine rağmen seçim tavizleri vererek demokrasiye giden yolda sapmalara yol açmıştır. Bugün AKP doğmuşsa bu liberallerin değerlendirme eksiğinden doğmuştur. Yazıyı okumaya devam edelim.
“Bu, elbette laisizm düşmanlığının AKP politikasındaki cisimleşmiş halidir. Ve bu laisizm sorununu daha içinden çıkılmaz hale getirmek AKP’nin “zoraki laiklik” anlayışına da çok uygundur!
Bakan Çelik’in önerisinde “Mezhepler Genel Müdürlüğü”nün altında “her mezhep için daire başkanlıkları” da önerilmektedir. Daire başkanlıklarına bağlı olarak da “tarikat” ve “cemaatlere göre müdürlükler” olacaktır herhalde!
Bu arada Türkiye Cumhuriyeti dini bir “mezhepler cumhuriyetine” dönüşecekmiş, bu AKP’nin umurunda değildir!
Bakanın aylardır süren çalıştaylardan “sonuç çıkarmayı” şimdi gündeme getirmesinin elbette referandumla bir ilgisi de vardır. Ve öyle anlaşılmaktadır ki, “Bakın cemevlerine yasal bir dayanak kazandırıyoruz. Alevilere de bir daire başkanlığı vereceğiz” diyerek; kimi Alevi kesimleri içinde kafa karışıklığı yaratmayı, referandumda “evet”e yönlendirmeyi amaçlamışlardır.”
Şimdi bu okuduklarınızı lütfen üst üste koyun. Son anayasa değişikliği için yapılacak halk oylamasını da bunların üstüne koyun. Anadolu Federal Cumhuriyeti’ne bundan sonra evet diyebilir misiniz?
Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder