30 Ağustos 2010 Pazartesi

YİĞİT BULUT (Nasıl Gazetecilik?)


Yiğit Bulut’u Kanal D’de yaptığı ekonomi programlarıyla tanıdım. Daha sonra CNNTÜRK’te gene ekonomiyle ilgili, fakat daha kapsamlı programlar sundu. Onun örnekleme metodu çok önemliydi. Yaptığı incelemelerin kolay anlaşılmasını sağlıyordu. Onu izledikten sonra ekonominin, dolayısıyla ülkemizin durumunu herkes öğrenmiş oluyordu. Vatan gazetesine yazdığı aynı türden yazılarıyla da bilinçli bir okur düzeyini yakalamıştı. Her tartışma programında ulusalcı görüşün savunucusu olarak hükümeti yıpratan eleştirilerde bulunuyordu. Doğan Basın Yayın kuruluşunun hükümet tarafından ağır vergilerle cezalandırıldığı sırada Yiğit Bulut Vatan gazetesinden ayrıldı. Ben bu ayrılığı özgürce yazmasının engellenmesini önleme çabası olarak değerlendirmiştim. Haber Türk Televizyonunun başına geçti ve aynı isimli gazetede yazmaya başladı. Sevinmedim dersem yalan olur, çünkü daha özgür yazacak ve ilkeli yayıncılık yapacak diye düşünüyordum. Çünkü adı gibi yiğitti o! Zamanla beni şaşırtan sözlerini gazeteden okudum, yaptığı programlardan duydum. İçimde şüpheler kımıldamaya başlamıştı. Sonra öğrendim ki patronu devlete elektrik satıyormuş. Hükümetleri kollamak nedenini anladım. Bir patron yörüngeye girdi diye gazetesini bıraktığını düşündüğüm Yiğit Bulut, yörüngeye göbeğinden bağlı başka bir patronun emri altına girmişti.

Basın patronları, basından başka her işi yaparlarsa olacağı budur. Başbakanın da istediği bu değil mi? Bunun için TÜSİD’a oyunun rengini evet olarak belirlemesini istiyor. Bitaraf olanın bertaraf edileceğini söylemedi mi? Hatta dedi ki: “Gün gelir siz bir şey istediğinizde biz sizi duymayız.” Memur sendikalarına “evet oyu verirlerse zam yapacağını” da belirtmeyi ihmal etmedi.

Konumuz başbakan değil, gazeteci, ekonomist yazar, Haber Türk Tv müdürü Yiğit Bulut’tur. Yiğit yiğitliğini unuttu, tam kıvama geldi. Pazartesi gecesi Başbakanla “Sansürsüz” adlı programında onu şaşkınlıkla izledim. Bu kadar hızlı bir değişim gösterenine rastlamamıştım inanın. Başbakanın karşısında gazeteci değil, inayet bekleyen bir bakan adayı gibiydi. Hoş öyle olmasa Başbakan oraya hiç gitmezdi, o başka konu. Görüyorsunuz, hangi televizyon programına çıkıp liderlerle tartışıyor? O hep tek başına konuşmaktan yana. Neyse, kendi bileceği iş. Ne diyebiliriz ki?

Yiğit Bulut’a o programı sonrasında yapılan eleştirilere gelelim. 15 ay önce yazdığı gazeteden arkadaşı Mustafa Mutlu 18.08.10 tarihinde yayınlanan yazısında, yani programın yayınlandığı hemen ertesi gün neler yazmış bakın.

Önce 05 aralık 2009 tarihinde Yiğit Bulut’un Gazete Vatan’daki köşesinde hükümet ve başbakan aleyhine yazdıklarını aktarmış.

Yazının başlığı “Hadi Ordan Be!”

“Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihinin en ağır ‘bölücü, gerici, küresel’ tehdidi altında olduğunu düşündüğüm bir ortamda, Cumhuriyet tarihinde hatalar yapıldığını da kabul ederek, Cumhuriyet’i eleştirenlere şunu söylemek istiyorum:

Türkiye 1923-2001 arasında ‘her alanda esir alınma denemelerine’ rağmen ‘ayakta kalmayı’ başardı.

2001-2008 arasında ise ‘elinde ne varsa sattığı gibi’, ayakta kalmayı bırakın ‘1923-2001 arasında esir almak isteyenler’ tarafından ‘her alanda yönetilir’ hale geldi.
Olaya bu açıdan bakınca özellikle 1923-2001 arasında ‘yapılan toplam borcun’, 2001 sonrası Cumhuriyet tarihinden fazla arttığı da düşünülünce ortaya çıkan tablo çok net:
Cumhuriyet’in değerlerini satıp, yok edip, ülkeyi borç batağına saplayıp sonra da ‘eleştirmek’, ‘İşte sizin Cumhuriyetiniz’ demek çok ama çok kolay!
Yapılana ‘saldıranlara’ ve acımasız eleştirenlere söyleyecek tek bir şey var:
Haddinizi bilin!”

Eleştiri bundan sonra başlıyor.

“Yiğit” arkadaş, altına imzamı atabileceğim bu yazıyı yazdıktan bir süre sonra bu gazeteden ayrıldı ve Habertürk TV‘nin başına geçti...

Önce “Cumhuriyet değerleri”ne bakışı değişti de bu “ballı iş” öyle mi geldi; yoksa “ballı iş”i kaptırmamak için mi “Cumhuriyet değerleri”ne yaklaşımını farklılaştırdı; bilemiyorum ama...
Tek bildiğim şey, bu arkadaşın aradan geçen 15 ayda inanılmaz bir hızla değiştiği!

Bu kadarla kalmayıp devam etmiş. Okuyalım.

“Yiğit adam”daki bu değişim, önceki akşam “doruk” noktasına çıktı.

Bizde yazdığı dönemde gözünün yaşına bakmadan eleştirdiği Başbakan‘ı, yönettiği kanaldaki bir programda misafir etti.
Eğildi, büküldü; Başbakan‘ın ve iktidarın düne kadar yerden yere vurduğu bütün uygulamalarını göklere çıkardı...
Sırf ona yaranmak için; başta TÜSİAD, sendikalar ve diğer sivil toplum örgütleriyle, muhalefet partileri olmak üzere, iktidarı eleştiren kim varsa, hepsine saldırdı!
Başbakan‘la uzun uzun iktidarın yaptığı ve yapacağı “projeler”i konuştu; hepsine methiye düzdü!
Ama...
“Gazeteci” olduğunu unuttu ve örneğin son günlerin en önemli tartışma konusu olan “soy” meselesine girmedi...
Başbakan‘ı karşısında bulmuşken, “Neden ‘Boy değil, soy önemli’ dediniz” diye sormadı; soramadı!
Başbakan‘ın karşısında öylesine ezilip büzüldü ki; “yandaş medya”nın “Başbakan’a çanak sorular sormakla görevli” kadrolarına bile rahmet okuttu!

Gene aynı gazeteden bir hanım yazar Sanem Altan neler demiş görelim mi?

“Pazartesi akşamı Tayyip Erdoğan’ı izledim Habertürk’te.

Rahat, gergin olmayan, hatta gülümseyen bir yüzü vardı.
“Bu rahatlıkla anlatılan her şeyi dinlerim” diye düşündüm.
Ramazan ayının yorgunluğunu bile görmedim yüzünde.
Ama ilk 10 dakikadan sonra Tayyip Erdoğan’ın gülümsemesi beni endişelendirmeye başladı.
Çünkü karşısındaki gazeteci, Tayyip Erdoğan’a sorular sormuyordu.”

“Bir bakan ya da bakan adayı hayranlığıyla başbakanını onaylayarak gözüne girmeye çalışıyordu sanki.

Eğer karşısına geçtiği gazetecinin soru sormamasıysa Başbakan’ın yüzünü aydınlatıyorsa, bu gazeteciden çok Başbakan’a zarar verir bence.

Anlattığı bir çok iyi şey, o programda gazetecilik yapılmadığı için gölgede kaldı.
İnandırıcılığını yitirdi.”

Yiğit Bulut hakkında eski gazetesinde yapılan eleştiriler böyle. Bundan sonra isminin etrafında çok söylentilerin çıkması muhakkaktır. En azından ismiyle birlikte “nasıl gazetecilik?” sorusu da sorulacaktır.

Bizim başbakanımıza korkusuzca soru sorması için yabancı futbolcu getirir gibi yabancı gazetecimi getirmemiz gerek? Yunanistan’da Yunan basınını eleştirmeye kalkışan başbakanımızı bir Yunan gazeteci “işimizi bize mi öğretmeye kalkıyorsunuz” diye uyarmıştı. Dersine iyi çalışmış, ezber bozacak gazeteci sadece yabancılardan mı oluşur?

Karşınızdaki kim olursa olsun görevinizin gerektirdiğini yapmazsanız, siz o göreve layık değilsiniz demektir. Yiğit Bulut hayal tacirliği yaparak Başbakana jöleye bulanmış saçları gibi bir kamuoyu sunmak istedi. Ama olmadı, kamu oyunu daha çok kızdırdı.

Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com

Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com


Yayın Tarihi: 23.08.10


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder