Bir önceki yazıda bir soru sormuştum. O soruyu tekrarlamak istiyorum. Meşrutiyet dönemi, mutlakiyet demek olan padişah buyruklarına son verdiği düşünülecek olursa ilerici bir dönem sayılabilir mi? Görece olarak evet! Çünkü meşrutiyet; kanun devletine, hukuk devletine geçişin başlangıcı olarak görülebilir. O zamanki meclis bir mutlakiyete son veriyordu. Şimdiki anayasa değişikliğiyle meclis mutlakiyeti geri getiriyor. Halk oyuna sunulmak istenen böyle bir anayasadır işte. Yani denetlenemeyen yargıdan uzak bir hükümet ve gene denetlenemeyen yargıdan uzak bir millet vekilliği sistemi. Bunu örnekleyerek sizlere aktarmaya devam ediyorum.
DEĞİŞİKLİĞE KADAR AÇILACAK DAVALAR DA, DEĞİŞİKLİK KAPSAMINDA
Değişiklik paketindeki en ilginç madde ise, getirilen bir geçici madde.
Bu geçici madde, Anayasa Mahkemesi’nde açılacak siyasi parti kapatma davalarına ilişkin. Buna göre, herhangi bir siyasi parti hakkındaki dava, Anayasa değişiklikleri geçmeden açılsa bile, yapılacak değişikliklere tabi olacak.
Yani mesela, Yargıtay Başsavcısı, bugünlerde, daha Anayasa değişiklikleri yapılmadan Ak Parti, CHP, MHP, BDP ya da diğer bir parti hakkında kapatma davası açarsa, bu dava da Anayasa’da yapılacak değişiklikler çerçevesinde görülecek. Yani siyasi parti kapatmaya zorluk getiren maddeler çerçevesinde ele alınacak, cezaları daha az olacak.
Yine getirilen bir geçici madde ile, halen Anayasa Mahkemesi’nde görevde bulunan geçici üyelerin tümünün asil üye haline getirilmesi öngörülüyor. Kalan üyelikler için yapılacak seçimler karara bağlanıyor.
Anayasa Mahkemesi üyelerine getirilen 12 yıllık görev süresi sınırı, mevcut üyelere uygulanmayacak. Böylece, örneğin 1990 yılından bu yana Anayasa Mahkemesi üyesi olan Başkan Haşim Kılıç’ın emekli edilmesi gündemde olmayacak. Getirilen geçici madde ile, Kılıç ya da onun durumuna benzer mevcut Anayasa Mahkemesi üyeleri, yaş haddine kadar Anayasa Mahkemesi üyeliğine devam edebilecek.
Anayasa değişiklik paketine konulan bir başka geçici madde de önemli;
Çünkü bu madde, Anayasa değişikliklerinin “bir bütün halinde halkoylamasına götürülmesini” öngörüyor. Yani bir anlamda, muhalefetle yapılan görüşmelerde, değişiklik üzerinde anlaşılan maddelerin TBMM’de oylanarak, doğrudan geçirilmesi, anlaşmazlık olan maddelerin ise halkoyuna sunulmasının önü kesiliyor.
Bu konuda en önemli örnek, 12 Eylül’e yargı yolunu açan madde idi. CHP de bu maddeye destek veriyor, dolayısıyla maddenin TBMM’de doğrudan oylanıp, karara bağlanması büyük ihtimal olarak görülüyordu.
Ancak Ak Parti, koyduğu bu geçici madde ile, “ya hep, ya hiç” kuralını getiriyor. Aradan seçilecek maddelerin Meclis’ten geçirilmesinin, muhalefetin beğenmediği maddelerin ise halkoyuna götürülmesinin, yani pakette bir bölünme yapılmasının önünü kapatıyor.
Anayasada yapılması düşünülen değişiklikler bunlar. Şimdide eleştirilere bakalım mı?
Demokrat Parti Genel Başkanı Cindoruk’un gazetelerde yer alan eleştirileri şöyle:
Türkiye’deki bütün referandumlarda oy kullandığını, 1987’deki referandumun da hazırlayıcısı olduğunu anlatan Cindoruk, şunları söyledi:
“Anayasa değişikliklerinin nasıl yapılacağına dair geniş bilgim ve tecrübem var. Onlara dayanarak söylüyorum: Bu anayasa değişikliği demokratik değildir, bu anayasa değişikliğinden hayır gelmez. Bu anayasa değişikliği ancak ve ancak iktidarı şımartır ve iktidarlar bu şımarma sonucunda daha büyük yanlışlar yaparlar ve cumhuriyet için bir tehlike oluştururlar. Bizim hem kendimiz, hem halkımız, hem de bu iktidarın yanlıştan dönmesi için sorumluluğumuz ve görevimiz vardır. Bu görevlerimizi ve sorumluluğumuzu dikkatle yerine getirmemiz gerek.”
İş dünyasının sesi olan Referans gazetesi yazarı Ertuğ Yaşarın yorumu da şöyle:
‘Daha demokratik olma’ konusunda iki ana sıkıntı daha var. Birincisi, tam dokunulmazlık ayrıcalığının korunması ve sadece ‘kürsü dokunulmazlığı’yla değiştirilmemesidir. Yani bir taraftan (değişiklik önergesi ile) Yüksek Askeri Şûra’nın silahlı kuvvetlerden ilişki kesme kararlarına yargı yolunu açarken diğer taraftan kendiniz (milletvekilleri) için yargı yolunu kapalı tutamazsınız…
İkinci sıkıntı ise (bir anayasa maddesi olmasa da), genel seçimlerde barajın yüzde 10’dan yüzde 5’e çekilmesi gereğidir. Kimse yüzde 10’luk bir seçim barajının demokrasi ile bağdaştığını öne süremez.”
DEVAM EDECEK
Yazışma Adresim: www.goleaydin@hotmail.com
Bütün yazılarım...: http://hayatintatlarivehayatindusundurdukler.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder