31 Ağustos 2014 Pazar

DEMOKRASİ Mİ? HOPAŞİNANAY!...

Ülkemizde olan biteni izlemek başlı başına bir iş. Her şey öyle baş döndürücü bir hızda gelişiyor ki, izlerken insanın başı dönüyor. Bir konuya eğilip yazayım diyorum, bir gün değil bir saat sonra bile o konu eskiyor, yazamıyorum. Olay bakımından çok bereketli, çok zengin bir ülkeyiz. Dünya ülkeleri de bizden aşağı kalır değil. Ama kimse hız konusunda elimize su dökemez. Doğal afetler konumuz dışı. Öyle bir kıyas yapmıyorum.

Bir ara “barbarlık” başlığı altında bir yazı yazayım dedim. Olaylar öyle üst üste geldi ki konu kendiliğinden gelişti, sonunda buhar oldu uçtu. Ülkemizde her konunun buharlaşma nedenine, toplum olarak balık hafızalı olmamız gösterilir. Doğrudur da.. öyle olmasa bizi o kadar çok ve kolay kandıramazlardı. Politikacıların bizi her defasında nasıl kandırdıkları konusu ortada.

O kadar uzak bir tarih değil, birkaç yıl önce (5 ağustosta 2009 yılında) Şili’de bir maden kazası yaşanmıştı. Yerin 622 metre altında 33 maden işçisi mahsur kalmıştı. Dünyadaki bütün haber kanallarının canlı yayınlarıyla izlediğimiz kurtarma çalışmalarının sonunda, yer altındaki bütün işçiler 13 ekim 2010’da kurtarıldılar. “Ne güzel öleceklerdi.” Fırsatı kaçırdılar.

Bu söz size bir yerden aşina gelmiyor mu? Gelmiyorsa üzülmeyin, önceden balık hafızalıyız dedik zaten. İnternetten konuyla ilgili geçmiş gazeteleri tararken bu sözleri görünce hatırladım. 17 mayıs 2010 tarihinde Zonguldak’ta bir maden ocağı çökmüş, göçük altında 30 işçi kalmıştı. Daha sonra 28 işçinin cesedi çıkarılmış, 2 işçinin ise cesedi çok sonra bulunmuştu. O zaman yüksek siyasetle uğraşanların neler dedikleriyle sizlerin canını sıkacak değilim. Soma olayları mı dediniz? Uzağa bakmaktan yakını göremeyeli çok oldu. Onun için yakın gözlüğü kullanıyorum. Bu sıralar gözlüğümü evde unutuyorum. Dışarı çıktığımda telefonuma dahi bakamıyorum; yakını boş verin. Uzağa bakmaktan uzak görüşlü oldum. Millet adımı falcı koydu.

Neyse biz tekrar Şili’ye dönelim. Şili’deki muhteşem bir birliktelik, azim, planlama hayat kurtarıyor, kurtulan her işçi Devlet Başkanı Sebastian Pinera ve Maden ve Enerji Bakanı Laurence Golborne’i karşısında buluyor ve onlarla kucaklaşıyorlardı. Biz ise maden işçilerimizi kurtaramıyor “güzel öldükleriyle” ve “kaderle” tembelliğimizi örtüyorduk.

Şili’deki maden işçilerini kurtarma harekatından 3 ay altı gün sonra yani 19 ocakta aynı Enerji Bakanı Laurence Golborne benzin ve gaz zamlarından dolayı yuhalanıyor, hatta taşlanıyordu. Halkın, gaz fiyatlarını arttırmayacağı sözünü tutmadığı için Devlet Başkanı Sebastian Pinera’ya da tepkisi büyüktü. 3 ay önce işçilerin hayatlarını kurtarmak onların hoş görülmeleri için yeterli olmamıştı. Bunun üzerine gaza yapılan zamlar geri alındı.

Bizdeki seçim kazananlar kendilerini halkın hizmetçisi saymadıklarını açıkça gösteriyorlar. Halk yararına yaptıkları her şeyi biz yaptık diyerek inayet gösteren padişah gibi halkın kafasına kakıp duruyorlar.

Islıklansalar bile usta konuşmacılıklarıyla kitleleri sakinleştirecek bir konuşma yapmak yerine “değer bilmezler, yazıklar olsun” yakınmalarını siyasetçilerimizden çok duyarız.

Bizde böyledir. En demokrat olduğunu iddia eden yönetici bile halkın karşısında mütevazi duracağına ona tepeden bakar. En olmadık biçimde sinirlenince de karşısındakinin veli nimeti olduğunu unutarak azarlar. Bu bizim ne kadar demokrat olduğumuzun göstergesi. Azarlanmak hoşumuza gidiyor. Demokrasi istediğimizde yok!

Bir ara derneğimize Arifiye’den bir konuk geldi. Sohbet sırasında söz döndü dolaştı siyasete geldi dayandı. Ben tutum ve davranışın çok demokratik olmadığının örneklerini verdim. Konuğumuz ülkeyi ancak bir diktatörün kalkındırabileceğini belirtiyordu. Böyle davranan bir liderin topluma güven verdiğini söylüyordu. Sözün bittiği yerdi. Ne desem dinlemezdi.

Sadece siyasetin bir kanadı böyle davranmıyor. İktidarlara şiddetle karşı olan başka biri de demokrasinin halkı kandırma rejimi olduğunu, tam bağımsız olmadan özgür olunamayacağını, tam bağımsızlığın devletin ekonomik alandan kaçmadan sağlanamayacağını, sağ iktidarların son zamanlarda özelleştirme adı altında kitleri yabancılara satarak bağımsızlığı yok ettiğini, küreselleşmenin bu iş için hazırlanmış bir kılıf olduğunu söyleyerek demokrasi karşıtı olduğunu belirtiyordu. Ülke ancak diktatörlükle refaha erebilirmiş.

Aklınız karıştı mı?

Çaremiz var canım. Bir tutam 3 büyükler, bir tutam popçu şarkıcılar, bir tutam “su testisi su yolunda kırıldı,” bir tutam da “yok böyle bir dans” koyduk mu her şey hallolur. Demokrasi için üzülmeye değer mi hiç?

Hopaşinanay!...   


Yayın Tarihi: 08.08.2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder