Ülkemizde olan biteni izlemek başlı başına bir iş. Her şey
öyle baş döndürücü bir hızda gelişiyor ki, izlerken insanın başı dönüyor. Bir
konuya eğilip yazayım diyorum, bir gün değil bir saat sonra bile o konu
eskiyor, yazamıyorum. Olay bakımından çok bereketli, çok zengin bir ülkeyiz.
Dünya ülkeleri de bizden aşağı kalır değil. Ama kimse hız konusunda elimize su
dökemez. Doğal afetler konumuz dışı. Öyle bir kıyas yapmıyorum.
Bir ara “barbarlık” başlığı altında bir yazı yazayım dedim.
Olaylar öyle üst üste geldi ki konu kendiliğinden gelişti, sonunda buhar oldu
uçtu. Ülkemizde her konunun buharlaşma nedenine, toplum olarak balık hafızalı
olmamız gösterilir. Doğrudur da.. öyle olmasa bizi o kadar çok ve kolay kandıramazlardı.
Politikacıların bizi her defasında nasıl kandırdıkları konusu ortada.
O kadar uzak bir tarih değil, birkaç yıl önce (5 ağustosta 2009
yılında) Şili’de bir maden kazası yaşanmıştı. Yerin 622 metre altında 33
maden işçisi mahsur kalmıştı. Dünyadaki bütün haber kanallarının canlı
yayınlarıyla izlediğimiz kurtarma çalışmalarının sonunda, yer altındaki bütün
işçiler 13 ekim 2010’da kurtarıldılar. “Ne güzel öleceklerdi.” Fırsatı
kaçırdılar.
Bu söz size bir yerden aşina gelmiyor mu? Gelmiyorsa
üzülmeyin, önceden balık hafızalıyız dedik zaten. İnternetten konuyla ilgili
geçmiş gazeteleri tararken bu sözleri görünce hatırladım. 17 mayıs 2010
tarihinde Zonguldak’ta bir maden ocağı çökmüş, göçük altında 30 işçi kalmıştı.
Daha sonra 28 işçinin cesedi çıkarılmış, 2 işçinin ise cesedi çok sonra
bulunmuştu. O zaman yüksek siyasetle uğraşanların neler dedikleriyle sizlerin
canını sıkacak değilim. Soma olayları mı dediniz? Uzağa bakmaktan yakını
göremeyeli çok oldu. Onun için yakın gözlüğü kullanıyorum. Bu sıralar gözlüğümü
evde unutuyorum. Dışarı çıktığımda telefonuma dahi bakamıyorum; yakını boş
verin. Uzağa bakmaktan uzak görüşlü oldum. Millet adımı falcı koydu.
Neyse biz tekrar Şili’ye dönelim. Şili’deki
muhteşem bir birliktelik, azim, planlama hayat kurtarıyor, kurtulan her işçi Devlet Başkanı Sebastian Pinera ve Maden ve Enerji
Bakanı Laurence Golborne’i karşısında buluyor ve onlarla
kucaklaşıyorlardı. Biz ise maden işçilerimizi kurtaramıyor “güzel öldükleriyle”
ve “kaderle” tembelliğimizi örtüyorduk.
Şili’deki maden işçilerini
kurtarma harekatından 3 ay altı gün sonra yani 19 ocakta aynı Enerji Bakanı Laurence Golborne benzin ve gaz zamlarından
dolayı yuhalanıyor, hatta taşlanıyordu. Halkın, gaz fiyatlarını arttırmayacağı
sözünü tutmadığı için Devlet Başkanı Sebastian
Pinera’ya da tepkisi büyüktü. 3 ay önce işçilerin hayatlarını kurtarmak
onların hoş görülmeleri için yeterli olmamıştı. Bunun üzerine gaza yapılan
zamlar geri alındı.
Bizdeki seçim kazananlar
kendilerini halkın hizmetçisi saymadıklarını açıkça gösteriyorlar. Halk
yararına yaptıkları her şeyi biz yaptık diyerek inayet gösteren padişah gibi
halkın kafasına kakıp duruyorlar.
Islıklansalar bile usta konuşmacılıklarıyla kitleleri sakinleştirecek
bir konuşma yapmak yerine “değer bilmezler, yazıklar olsun” yakınmalarını siyasetçilerimizden
çok duyarız.
Bizde böyledir. En demokrat olduğunu iddia eden yönetici
bile halkın karşısında mütevazi duracağına ona tepeden bakar. En olmadık biçimde
sinirlenince de karşısındakinin veli nimeti olduğunu unutarak azarlar. Bu bizim
ne kadar demokrat olduğumuzun göstergesi. Azarlanmak hoşumuza gidiyor.
Demokrasi istediğimizde yok!
Bir ara derneğimize Arifiye’den bir konuk geldi. Sohbet
sırasında söz döndü dolaştı siyasete geldi dayandı. Ben tutum ve davranışın çok
demokratik olmadığının örneklerini verdim. Konuğumuz ülkeyi ancak bir
diktatörün kalkındırabileceğini belirtiyordu. Böyle davranan bir liderin
topluma güven verdiğini söylüyordu. Sözün bittiği yerdi. Ne desem dinlemezdi.
Sadece siyasetin bir kanadı böyle davranmıyor. İktidarlara şiddetle
karşı olan başka biri de demokrasinin halkı kandırma rejimi olduğunu, tam
bağımsız olmadan özgür olunamayacağını, tam bağımsızlığın devletin ekonomik
alandan kaçmadan sağlanamayacağını, sağ iktidarların son zamanlarda
özelleştirme adı altında kitleri yabancılara satarak bağımsızlığı yok ettiğini,
küreselleşmenin bu iş için hazırlanmış bir kılıf olduğunu söyleyerek demokrasi
karşıtı olduğunu belirtiyordu. Ülke ancak diktatörlükle refaha erebilirmiş.
Aklınız karıştı mı?
Çaremiz var canım. Bir tutam 3 büyükler, bir tutam popçu
şarkıcılar, bir tutam “su testisi su yolunda kırıldı,” bir tutam da “yok böyle
bir dans” koyduk mu her şey hallolur. Demokrasi için üzülmeye değer mi hiç?
Hopaşinanay!...
Yayın Tarihi: 08.08.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder