31 Mart 2015 Salı

HEDİYE VE HEDİYELEŞME 11

Bu bölüme kadar çeşitli hediyeleşme türlerini gördük. İslamiyet öncesinde dünyada ve biz Türklerde üretime ve paylaşmaya dayalı toplumun göstergesi olarak gelişen hediyeleşmenin daha sonra ticarileştiğini, bunun ardından tıpkı ticari ilişkiler gibi toplumsal ilişkiler içine girerek mecburilik, ardından karşılıklılık kazandığını söyleyebiliriz.

Hıristiyanlığın yaygınlaştığı dönemde hediyeleşmenin rüşvete yol açtığı düşünülerek yasaklandığını, fakat hediyeleşmenin daha sonra bütün özellikleriyle sızarak Hıristiyanlığa da yerleştiğini söyleye biliriz. Buna örnek veren yazımızın geçen bölümünü şöyle bitirmiştim.

“Hediye verme geleneğinin Batı dünyasındaki serüvenine göz atarken, Roma’nın ilk kralları döneminde bu anlayışın toplumda yayıldığını söylemiştik… Ama şu da bir gerçek ki, hediye ve armağan kavramının tarihçesi, sadece Roma ya da Ortaçağ ve sonrası Avrupa’sının kralları arasında değil, Doğu dünyasının şahları, padişahları ve sultanları arasında da kendine ilginç öyküler bulur.

Bu öyküler arasında, dillere destan olmuş hediye serüvenleri vardır. Örneğin bir Bizans imparatorunun Kurtuba kenti hâkimine gönderdiği kıymetli bir kitabın yanına, bir de çevirmen eklemesi ya da Harun Reşid’in Büyük Karl’a gönderdiği saat, bu tür hediye öykülerinin arasında, en çok öne çıkanlardır.”

Bugün kaldığımız yerden devam edelim ve adsız kaynağa tekrar dönelim.

“Osmanlı tarihine bakarsak, imparatorluk döneminde, yakın yada uzak, ilişkide bulunulan ülkelere gönderilmekte olan hediyelerin değerinin, 17. Yüzyıl’da dikkat çekici bir artış gösterdiğini söylemek mümkündür.

Ama elbette, bu armağanlara karşılık, ilişkide bulunulan ülkelerin hükümdarları da, İstanbul’a kendi hediyelerini gönderirlerdi…

Bu hediyeleşmelerde, armağanların cinsi, bize bugün, o dönemin kıymet ve zenginlik ölçüleri konusunda da fikirler verebilir…

1639’da, Hint hükümdarı Hurrem Şah’ın İstanbul’a gelen elçisi IV. Murad’a, o dönemin kuruş hesabıyla, yüz elli bin kuruşluk bir mücevherli kemer ve fil kulağından yapılıp üzerine gergedan postu kaplanmış bir kalkan sunmuştu.

1641’de Dersaadet’e gelen İran elçisi Sultan I. İbrahim’e, birçok kıymetli hediyenin yanı sıra, mükemmel birkaç küheylân ve pek çok ipek halı getirmişti.

1644’te gelip Saray’a kabul edilen Nemse elçisinin I. İbrahim’e sunduğu hediyeler arasında ise, en çok dikkati çeken, gümüşten yapılmış ve özel bir mekanizmayla hareket ettirilen bir şadırvandı.

Nemse elçisinin getirdiği hediyeler arasında, altın kakmalı 30 gümüş sahan, bir sini ve bir leğen-ibrik de göze çarpıyordu.

1653’te IV. Mehmet (Avcı) tarafından Hint hükümdarı Cihan Şah’a gönderilen hediyeler arasında, yirmi kadar cariye, zümrüt kabzalı bir hançer, pek mükemmel ve kıymetli bir at takımı yer alıyordu. Bu arada, Cihan Şah’ın elçisine de, altı bin altın, bir kürk ve bir at verilmişti.



DEVAM EDECEK



Yayın Tarihi27.03.15

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder