Yine aynı yıl Cihan Şah, Osmanlı padişahının hediyelerine
karşılık armağanlar göndermişti. Bunlar arasında, bir elmaslı sorguç ve hançer
ile, o zamanlar, toplam değeri üç yüz bin kuruş olarak tahmin edilen kıymetli
hediyeler yer alıyordu.
1656’da Hind hükümdarına elçi olarak gönderilen Muizade Efendi ile yollanmış hediyeler arasında, yekpare büyük zümrütlü bir sorgucun yanı sıra, altın ve mücevherlerle süslü koşumlarıyla beraber, dört küheylân vardı.
1657’de İstanbul’a gelen İran elçisi ile gönderilen hediyeler arasında ise, altın ve mücevherle süslü olağanüstü koşumlara sahip iki küheylân da bulunuyordu.
1657’de, yine IV. Mehmed’e İran şahı tarafından, birçok armağanın yanı sıra, birkaç katar deve ile bir büyük fil gelmişti.
1665’te Avusturya ile yapılan antlaşmadan sonra, Viyana’ya Kara Mehmet Ağa büyükelçi tayin edilince, Avusturya hükümdarına sunulmak üzere yanında götürdüğü hediyeler şunlar olmuştu:
Bir murassa sorguç, bir direkli çadır, yirmi seccade, beş acem halısı, yüz sarık, kırk hil’at, bir okka amber, on iki at, koşumları özel olarak yapılmış ve çok kıymetli iki at.
1682’de yine IV. Mehmed’e, Moskova elçisi vasıtasıyla, birçok hediyenin yanı sıra, tam 1.198 samur kürkü sunulmuştu.
II. Mustafa padişah olduğunda (1695), İran şahı tarafından cülûs tebriki nedeniyle gelen elçinin yanındaki hediyeler, birkaç katar deve yükü idi.
Bunlara karşılık olarak da, İstanbul’dan İran şahına, altın zincirli ve elmas, yakut, zümrüt ile bezeli koşumları olan birkaç safkan at; zümrüt ve elmaslarla işlenmiş özel bir topuz, altın ve mücevher bezeli bir hançer, elmaslı bir sorguç…
Gelelim Osmanlı’nın Tanzimat sonrası dönemlerine... Kırım Savaşı’nın ardından, 1856’daki Paris Kongresi nedeniyle, Fransız devleti kongre delegelerine son derece kıymetli hediyeler verir.
Osmanlı’nın kendini Avrupa’ya kabul edilmiş gören Bâbıâli yönetimi de, bu tür jestlerin gerisinde kalmak istemez: Kongrenin başkanı Valefski’nin eşine Bâbıâli yüz yirmi bin kuruş kıymetinde bir gerdanlık hediye eder.
Fransa ikinci delegesi ile Fransız Dışişleri müsteşarının ve kongre başkâtibinin eşlerine de, yine Bâbıâli tarafından, beşer bin kuruş değerinde gerdanlıklar verilir.
Avusturya Dışişleri Bakanı ile Fransa büyükelçisinin eşlerine, yine aynı vesileyle, yüzer bin kuruşluk gerdanlıklar hediye edilirken, İstanbul’daki Avusturya elçisinin eşine de, beş bin kuruşluk bir gerdanlık verilir…
Sultan Abdülaziz döneminin (1860-1876) ilginç bir hediye öyküsü de, padişahın Avrupa gezi sırasında yaşanır. Abdülaziz Fransa’da, III. Napolyon’un eşi İmparatoriçe Eugénie’ye, Saray’ın kuyumcubaşı Hoca Bogos’a yaptırılmış pırlantalı bir gerdanlık hediye eder. Bu gerdanlığın o günkü değeri, yedi yüz elli bin kuruş olarak hesaplanır.
II. Abdülhamid döneminin dillere destan bir hediyesi de İngiliz büyükelçisi Lord Canning’in eşine padişahın ihsan ettiği murassa altın bilezik ile çiçek buketi biçimindeki iğnedir. Bunların o günkü toplam değerinin yüz bin kuruş civarında olduğu rivayet edilir.”
DEVAM EDECEK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder