31 Mart 2015 Salı

ŞAİRLERİN ŞİİRLERİYLE SÖYLEDİĞİ

Sevgili okurlar; 9 şubatta yazımın sonuna koyduğum şu notla sizden bir süreliğine ayrıldım.

“Bir süre önce rahatsızlanmıştım. Yapılan araştırmalarda akciğerimde mantar olduğu ortaya çıktı. Bugün akciğerimdeki mantarın tedavisi için SEAH’ın intaniye servisine yatacak ve tedavi sürecinde yazılarıma ara vereceğim. Tekrar buluşmak ümidiyle...”

Sizlerden ayrı kaldığım süreçte yapılan tahlillerle ilaçlı tedavinin böbreğime zarar verebileceği, tek böbrekli oluşum nedeniyle bu ihtimalin çok yüksek olduğu, diyalize bağımlı olmamam amacıyla mantarın bağışıklık sistemimin beslenme yoluyla güçlendirilerek yok edilmesi gerektiği söylendi. Şimdi o uğraşının içindeyim. Ama en azından yazılarıma tekrar dönebilmenin, sizlere tekrar ulaşmanın sevinci içindeyim. Hepinize bir bahar başlangıcı tazeliğinde MERHABA!...

Bugün sizler için seçtiğim şair Celal Sılay. Kendisi hakkında derlediğim bilgiler şunlar:

“1914 yılında Bursa’da doğdu. 1974’te İstanbul’da yaşamını yitirdi. Liseye kadar öğrenimini Bursa’da gördükten sonra İstanbul’a yerleşti. Çeşitli gazetelerde sekreterlik, yazı işleri müdürlüğü yapan Celal Sılay, Yeni İnsan dergisini çıkardı. “Necip Fazıl” ve “Fazıl Hüsnü Dağlarca” çizgisinde olmasına rağmen kendine özgülüğü oluşturabilmiş bir şair. Eşyanın ilginç ayrıntılarını gözlemleyişiyle maddeci diye nitelenebilecek şiiri, genel havasıyla mistik, felsefi özellikler taşıyor.”

Bugüne göre epey eski bir şair olsa da çağdaş şiirimizle adı anılan önemli ve ilginç bir şairdir. Şimdi sizleri şairimizin şiirleriyle baş başa bırakıyorum.
...

NERDE

Küçük bir kız gördümdü çok eskiden
Annesinin dizi dibinde,
Bir de incir diktiydim hasta iken,
Üç yapraklı mı, dört yapraklı mı ne.

Küçük kız da büyüdü o incir de,
Ama yüreğimin erinci nerde?

Romeo’yu onca kaygılandıran
O kuş seslerini düşünürüm de
Sabaha karşı bir korudan
Tarla kuşu muydu, bülbül mü diye,

Tarla kuşunu da dinledim, bülbülü de,
Ama yüreğimin erinci nerde?

Geç kaldığımda oldu belki
Laternaları dinlerkene,
Periler yeryüzüne indirmiş geceyi,
Çerağlar içinde yanmış gökkubbe.

Gökkubbeyi de bilirim perileri de,
Ama yüreğimin erinci nerde?

Celal Sılay

***

GİTTİ

İşitmek istediğini bir sağırın
Sezdi havamızdan geçen şarkı
Duyuramadı sesini, bu sağıra
Eridi, gitti!

Yürümek hasretini bir kötürümün
Hissetti koltuk değnekleri,
Kaldıramadı yatağından hastasını
Çürüdü, gitti!

Körün görmek arzusunu duydu
Bahçenin kenarında bir çiçek
Gösteremedi yapraklarının rengini
Dağıldı gitti!

Ve duydu bir açın yemek ihtiyacını
Buğday tarlasındaki başak
Utandı büyümesindeki şehvetten
Kurudu, gitti!

Celal Sılay

***

HİÇ YOLUNUZ ORMANA DÜŞTÜMÜ?

hiç yolunuz ormana düştü mü
göz göre göre küçük bir adam
büyük bir ağaçla döğüştü mü
ağaç büyüktü ama tek
adam küçüktü ama çok

dedelerinin dedeleriyle gelmiş utanmadan
elinde balta sırtında nacak
dedelerinin dedeleriyle gelmiş arlanmadan
kolunda bıçkı belinde ip
dedelerinin dedeleriyle gelmiş sıkılmadan
dengisiz bir boy ölçüşmeydi bu

ağaç büyüktü ama tek
adam küçüktü ama çok

Celal Sılay

***

MAVİ RANDEVU

Mavi bir elbiseyle gelmiştin, gökyüzü maviydi..
Getirdiğin rüzgârla ev kokuyordun..
Kolun koluma değiyordu, omzun omzuma..
Mendilin maviydi, gökyüzü maviydi..

Bin dokuz yüz kırk iki baharıydı
Bahçeli pencereler önünde geziyorduk,
Gözlerimiz buluşuyordu, ürperiyordum
Gökyüzü maviydi, mendilin maviydi

Sıcak nefesin yüzüme değiyordu
“Evlenebilir miyiz” diye sormuştum,
Yürüyüşün değişmiş, yüzün pembeleşmişti;
Mavi elbiseler içindeydin, gökyüzü maviydi.

Elini elime verdin, ayrılıyorduk,
Gözlerin gözlerimde, dudakların ıslak,
“Sık sık konuşalım” demiştin; gittin..
Mendilin maviydi, gökyüzü maviydi..

Celal Sılay

***

HAZİRAN ŞİİRİ


Haziran üstümüzde dal dal
moda çevremizde renk renk
İstanbul bin dokuz yüz elli beşinde
çimenler altımızda sık sık
bulutlar üstümüzde seyrek

eteklerin moda yelkenlerinde
elin omzumda sıcak
belin kolumda ince
gözün gözümde ürkek

ışık gölge bir oyun
çiçek yaprak allı morlu
haziran üstümüzde dal dal
saçların yüzümde tek tek

bir kuş bir kanat tenimizde
bir rüzgâr bir serinlik içimizde
bir gök bir deniz mavi mavi
şarkı bahçe düğün dernek

İstanbul bin dokuz yüz elli beşinde
etek yelken bir cümbüş
yanak yanağa sürtünüş
elin omzumda sıcak
belin kolumda ince
sesin kulağımda titrek.

Celal Sılay

***

YOLUM


Bir ben beni bilirim, bir de beni yaratan,
Bir ben bana lazımım bir de benimle yatan,
Varlığımı ortaya varlık olarak atan,
Bir tesadüf tanırım bir de ne olduğumu.

Bu denizler, bu gökler ve bütün bir kainat,
Bu şarkılar, bu hisler ve bu kısacık hayat,
Şuurumda renklerin sırıtışıdır heyhat!
Ben bir neş’e tanırım, bir de onun yolunu

Celal Sılay

***

BANA GELİRSİN


Yıldızlar görse bendeki güzelliğini
birer birer düşerler içimdeki denize
aydınlanırım o kadar aydınlanırım ki
bana gelirsin.

Bahar anlarsa duyduğum üzüntüyü
bütün dallarını uzatır kalbime doğru
çiçeklenirim o kadar çiçeklenirim ki
bana gelirsin.

Din duyarsa ettiğim ibadetleri
bütün mihraplarıyla çevrilir bana
büyürüm o kadar büyürüm ki
bana gelirsin.

İçimde bir kere görsen güzelliğini
garkolursun nurdan bir aleme
bulmak için kendini bulmak için
bana gelirsin

Celal Sılay

***

Bu sıralar kendi şiirlerimi sizlere sunmaya fırsat bulamadım sevgili dostlar. Elimdeki şiirlerimi yazdığım ikinci Ajandanında sonuna gelmek üzereyim. Hemen itiraf etmeliyim, 2005 yılından sonra arada yazdığım üç beş şiir hariç pek şiir yazamadım. İçime şiir eskisi gibi yağmıyor. Oysa şiir yazmak insanın güzel ve olumlu düşünmesini, içini boşaltmasını sağlar. Hüzünlenmeler bile şiirle güzelleşir. Bakalım şiir perisi yarim olmaya ve yarim kalmaya devam edecek mi? İşte o şiirlerimden biri. Bu şiirde kısa mesajla gönderdiğim bir şiir. Kime gönderdim bilmiyorum. Bir not yazmamışım.

263
Arzuhalciye yazdırdım maruzatımı
O istedi yağız atımı
Nasıl vereyim? Her gün batımı
Ufuklara toz koparıyorum dörtnala
Versem alır mı saatimi

Aydın Göle
28 eylül 2003

***
Bu şiir kimseye gönderilmemişti. Adımın 1. ve 3. sessiz harflerini bu şiire isim yaptım.

2YN
Akşam indi yumuşacık kollarıyla saran sevgili gibi
Ah sende olsaydın akşamın içinde
Ilık nefesin okşasa dudaklarımı dudaklarınla
Yıldızlar odama dolardı canım
Ve soyunsak gece diye elbiselerimizi
Birbirimize bakmasak, utansak
Sonra şiirler dökülse dudaklarımızdan
Yeni günü doğurmak için sevişsek
Rengarenk çiçekler gibi sevgi koksak
Sonra sevişmekten sevmekten korksak
Ama acımasak birbirimize
Dişlerimizde tuzlu erik ekşisi
Güller açsa kıpkırmızı, tenlerimizde
Yorgunluktan bitik sarsak birbirimizi
İçimizden deli bir nehir aksa hayata doğru
Sonra utanmayı unutsak
İçtenliğin sıcaklığıyla şerbetler ezsek sözcüklerin içine
Sonra gözlerimizle anlatsak meramımızı
Hep sevişsek
Çünkü sevişmek canım sevginin dilidir
Sevgide kalbin dili
Öyleyse dilimiz sussun
Tek cümle yeter “SENİ SEVİYORUM!”
Dokun bana
Sokul bana
Sevgi sözde kalmasın

Aydın Göle
01 ekim 2003

***

Bu haftada bu kadar sevgili okurlar. Haftaya görüşmek umut ve dileğiyle hepinize mutlu pazarlar..



Yayın Tarihi: 01.03.2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder