Konuya girmeden önce yazımızın amacının daha iyi
anlaşılabilmesi için kültür teriminin anlamına bir bakalım.
Kültür farklı
anlamları olan bir terimdir.
İnsana ilişkin bir kavram olarak
kültür, tarih içerisinde yaratılan bir anlam ve önem sistemidir. Bir
grup insanın bireysel ve toplu yaşamlarını anlamada, düzenlemede ve
yapılandırmada kullandıkları inançlar ve adetler sistemidir.
Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre ise, kültür (ekin, eski dilde hars)
kavramının tanımı şu şekildedir:
“Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün
maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede
kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü
gösteren araçların bütünü.”
Yani insanların, dolayısıyla toplumların yaşadıkları süre
içinde bütün hareketlerini yazılı veya yazısız kurallar haline getirmesine
kültür diyoruz. Bu toplumsal hafızanın oluşmasının ana temelidir. Bunu bilerek
baktığımızda her davranışın, her üretimin bir kültürünün olduğunu görürüz. İş
kültüründen tutunda, yeme içmeye, yatma barınmaya kadar daha birçok konuyu
içerir kültür konusu. Bütün bunlar birleşe birleşe toplumun davranış
alışkanlıklarını oluşturur. Sevapta, günahta bu kültürün içinde barınır, akılda,
akıldışılıkta... siz ne derseniz deyin, beğenin veya beğenmeyin yüzlerce yılda,
belki de kalıtımsal bir yapı kazanarak binlerce yılda oluşur. Kimi şeylere
şaşırmamamız bundan. Kimilerine şaşırıyorsak eski kültürden uzaklaştığımız
sonucu çıkar. Yeni şeylere iyice alışmışız demek ki. Bilgisayar çağının
insanları olarak eskiden yapıp bugün yapamadıklarımızı düşünürseniz bana hak
verirsiniz. Bugün değişmeyen kültürel alışkanlıklarımızda vardır. Bize özgü
içki kültürü böyle bir kültürdür.
Bugün netameli bir konuyla kültürün birleşimine vurgu
yapacağım. Fikren öyle katı bir Yeşilaycı olduğum söylenemez ama içkiyle başım
hoşta değil. Yapay mutluluklara pek değer ve önem vermem. Dışarıdan alınan
maddelerle vücudun geçirdiği kimyasal değişim sonucu gelen mutluluklar kısa
sürelidir. Belki bir süreliğine büyülenmeyi sağlar ama büyü bitince
gerçeklikten kopmuş olan insan tekrar gerçekliğin içine düşünce yapay
mutluluktan eser kalmaz. Bir adım ötesi daha büyük mutsuzluktur. İşte bunun
için Yeşilaycı tutuma sahibim. Bu açıdan netameli konu olan içki konusuyla
kültür konusunu birlikte ele alırken bu kişisel yapım göz önünde tutulsun
isterim. Çünkü öyle veya böyle her dönemde alkol tüketimi vardır. Hatta
delikanlılığın şartı olarak bile görenler vardır. İçip ayakta kalamayan ve
kendinden geçen delikanlıdan sayılmaz. “İçeceksen ağzınla iç şu mereti” boşuna
denmemiştir.
Konumuz genelde Türk içkisi, özelde Tekirdağ Rakısı...
Türk içkisi öyle hafif meşrep bir içki değildir. Görgü
kurallarından, yemek çeşitlerine, sofra adabına, içme miktarına kadar bir sürü
törensel içeriğe sahiptir. Dünyanın hiçbir yerinde böyle kurallı içki
alışkanlığı yoktur. Konumuz onun için hafife alınamayacak önemlidir.
Önce içiçe geçmiş iki küçük hikâyemizde var. Önce onu
okuyalım.
*
Tekirdağ Rakısının sırrını bilir misiniz?
Birden hocanın sorusunu duyunca herkes şaşırdı.
Üniversitede, üretim yönetimi dersindeydik.
Üniversitede, üretim yönetimi dersindeydik.
Konu 6 Sigma.
Dersin ortasındayız ve hepimizin içi bayılmış.
Ama rakı lafını duyunca bir anda uyandık ve herkes rakı hakkında bilgisini konuşturmaya başladı.
Biri “Yaş üzüm” diye atıldı.
Ama rakı lafını duyunca bir anda uyandık ve herkes rakı hakkında bilgisini konuşturmaya başladı.
Biri “Yaş üzüm” diye atıldı.
Kimi “Tekirdağ’ın havasından” dedi.
Öteki “artezyen suyundan” dedi.
Bense “Tekirdağ Rakısı” nedir bilmediğim için ağzımı bile açmadım.
En sonunda hoca herkesi susturup anlatmaya başladı:
Bense “Tekirdağ Rakısı” nedir bilmediğim için ağzımı bile açmadım.
En sonunda hoca herkesi susturup anlatmaya başladı:
...
‘Tekirdağ rakı fabrikasına zamanında yeni bir müdür atanmış.
Müdür daha fabrikaya gelmeden, ne kadar suratsız bir adam
olduğuna dair söylentiler ulaşmış.
Herkes yeni müdürün ne kadar geçimsiz, ne kadar sinirli bir
adam olduğunu konuşur olmuş.
Müdür gelince ilk iş, tüm yönetim takımını toplanmış fabrikayı gezmeye başlamış.
Müdür gelince ilk iş, tüm yönetim takımını toplanmış fabrikayı gezmeye başlamış.
Müdür gezerken tek bir laf bile etmemiş. Ama asık olan
suratı asıldıkça asılmış.
Böylece söylentilerin doğru olduğu anlaşılmış.
Gezinin sonunda yeni yetme bir mühendis:
-Beğendiniz mi efendim? diye sorma gafletinde bulunmuş.
Müdür önce sert bir bakış atıp
-Ben bu fabrikanın nesini beğeneyim? diye kükremiş.
Gezinin sonunda yeni yetme bir mühendis:
-Beğendiniz mi efendim? diye sorma gafletinde bulunmuş.
Müdür önce sert bir bakış atıp
-Ben bu fabrikanın nesini beğeneyim? diye kükremiş.
DEVAM EDECEK
Yayın Tarihi: 09.10.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder