“Vandalizm”i yani
“Yıkıcılık”ı, kısacası “Uygarlık Düşmanlığı”nı anlattığımız yazımızın 2.
bölümünde Moğollarında “Vandalizm”le adlandırılması gerektiğini belirtmiştim.
Bu konuda araştırma yaparken karşıma çıkan Erciyes Üniversitesi Yardımcı Doçent
Doktoru Rahmi Tekin’inle aynı düşünceyi paylaştığımızı görmüş ve kitabının
Moğollar bölümünden alıntılar yapmıştım. Kaldığımız yerden devam edelim.
“Celaleddin Suyuti
ise, Moğolların tahribatını Buhtunnasara’nın İsrailoğulları’nı katl ve
Beytu’l-Makdis’i tahribatına benzetmektedir.[4] İbni Haldun da Moğol
tahribatını uzun uzun anlatarak, yapmış oldukları tahribat hakkında eserinde
geniş yer vermektedir.[5]
Moğol tarihçisi Cüveyni de Buhara ve Semerkand’da ki tahribatı ve katliamı anlatırken şöyle diyor, kıyamete kadar bunların nesilleri çoğalsa dahi, eski nüfuslarının onda birine çıkamayacaktır, diye belirtmiştir.[6]”
Moğol tarihçisi Cüveyni de Buhara ve Semerkand’da ki tahribatı ve katliamı anlatırken şöyle diyor, kıyamete kadar bunların nesilleri çoğalsa dahi, eski nüfuslarının onda birine çıkamayacaktır, diye belirtmiştir.[6]”
O zamanın teknolojileri ve nüfus yoğunlukları
kıyaslandığında ortaya çıkan vahşet hiçte azımsanacak boyutta değildir. Orta
Asya’dan ve yakın doğudan Anadolu’ya yapılan Türk göçleri bunu açıklıkla
göstermektedir. Rahmi Tekin’in satırlarından bunu da görüyoruz.
“Moğol katliamından kaçan Türk göçebeleri ile birlikte pek çok ilim ve kültür mensubunun Anadolu’ya göçmesinin şüphesiz Anadolu’da İslam medeniyetinin ilerlemesinde katkısı olmuştur. Bir çok Müslüman Türk oymağı kütleler halinde Horasan’dan, Harezm’den Anadolu’ya gelerek Anadolu’nun tahkim ve imarında büyük rol oynamışlardır. Fakat bunlara rağmen, istiladan sonra başlayan imar ve kültür faaliyetleri geniş medeniyet harabeleri yanında çok sönük ve küçük kalmıştır.”
“Moğol katliamından kaçan Türk göçebeleri ile birlikte pek çok ilim ve kültür mensubunun Anadolu’ya göçmesinin şüphesiz Anadolu’da İslam medeniyetinin ilerlemesinde katkısı olmuştur. Bir çok Müslüman Türk oymağı kütleler halinde Horasan’dan, Harezm’den Anadolu’ya gelerek Anadolu’nun tahkim ve imarında büyük rol oynamışlardır. Fakat bunlara rağmen, istiladan sonra başlayan imar ve kültür faaliyetleri geniş medeniyet harabeleri yanında çok sönük ve küçük kalmıştır.”
Göçlerin Anadolu’ya katkısı mutlaka olmuştur. İkiye bölünmüş
Romanın Trakya ve Anadolu’daki bölümü olan Doğu Roma, diğer adıyla Bizans her
kurumuyla donmuş, değişemediği için gelişemeyen güçsüz bir devlet durumuna
düşmüştü. Türk göçleri Bizans için bir yandan yaşamsal tehdit oluştururken, bir
taraftan da Bizans şehirlerinin yenilenmesine yol açmıştır. Moğol istilasının
böylede bir etkisi olduğunu söyleyebiliriz.
“Moğol istilasının
İslam aleminde bu kadar yankılanmasına rağmen, bazı tarihçiler, Moğol
tahribatının, Anadolu’ya kazandırdıkları yanında pek önemli olmadığını, dolayısıyla
Moğol tahribatını kaynaklarda anlatıldığı şekliyle kabul etmemektedirler.
Konuya daha değişik bir yorum tarzı getirmektedirler.[7]
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, Moğol tahribatı bir çok yerde hükmünü icra etmiş ve bir çok şehri harabe haline getirmişti. Biz bunların tamamını tafsilatıyla anlatacak değiliz. Ancak elimizde bulunan kaynaklara göre, Moğollar’ın Buhara ve Semerkand’da yaptıkları tahribata kısaca değindikten sonra, Moğollar’ın Ahlat ve çevresinde yaptıkları tahribatı çeşitli yönleri ile kaydetmeye çalışacağız.
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, Moğol tahribatı bir çok yerde hükmünü icra etmiş ve bir çok şehri harabe haline getirmişti. Biz bunların tamamını tafsilatıyla anlatacak değiliz. Ancak elimizde bulunan kaynaklara göre, Moğollar’ın Buhara ve Semerkand’da yaptıkları tahribata kısaca değindikten sonra, Moğollar’ın Ahlat ve çevresinde yaptıkları tahribatı çeşitli yönleri ile kaydetmeye çalışacağız.
(Rahmi Tekin “Ahlat’ın Tarihi” adlı kitabı. Bu yazıdaki
alıntılar o kitaptaki Moğol istilaları bölümündendir.)
Semerkand ve Buhara
Maveraunnehr’in başlıca iki önemli şehirlerindendir. Buhara 4 Zilhicce 616/10
Şubat 1220’de Cengiz Han’a teslim olan ilk şehirlerdendir. Ardından Rebiülevvel
617/ Mayıs 1220’de Semerkand düştü. Bu arada Cengiz Han şehirlerin
yağmalanmasına müsaade etti. Her iki şehir de yağmalanarak yangınlar
çıkartıldı. Buhara’da Cuma Mescidi ile bir kaç saray haricinde, şehir baştan
başa yandı. Bu şehirlerde bulunan halkın tamamı öldürüldü veya başka bir yere
sürüldü. Semerkand bu ağır tahribattan sonra, yüz elli yıl harap bir vaziyette
kaldı. Hatta İbni Batuta 1350 yılında Semerkand’a uğradığında harabeler arasında
az miktarda ev bulabilmiştir. Semerkand’ın yeniden imarı ancak 771/1369’da
gerçekleşebilmiştir.[8]
Semerkand kaynaklara göre, sarayları, köşkleri, medreseleri, türbeleri ile şehir civarında geniş sahaları kaplayan bahçeleri ve meyveleri ile ma’mur bir şehir ve o dönem için dünyanın en büyük merkezlerinden biri idi. Moğollara karşı yüz on bin kişi şehri müdafaa etti. Bunlardan yetmiş bini ölünce şehrin ileri gelen kadı ve şeyhülislâmı Moğollar’la anlaşarak kırk bin insanın kurtulmasını sağladılar. Binlerce insan kapatıldıkları ev veya camilerde diri diri yakıldılar. Moğollar istilasından önce Semerkand’da yüz bin hane mevcut iken, Moğol istilası sonrası bunun dörtte biri ancak kalabilmiştir.[9]
Semerkand kaynaklara göre, sarayları, köşkleri, medreseleri, türbeleri ile şehir civarında geniş sahaları kaplayan bahçeleri ve meyveleri ile ma’mur bir şehir ve o dönem için dünyanın en büyük merkezlerinden biri idi. Moğollara karşı yüz on bin kişi şehri müdafaa etti. Bunlardan yetmiş bini ölünce şehrin ileri gelen kadı ve şeyhülislâmı Moğollar’la anlaşarak kırk bin insanın kurtulmasını sağladılar. Binlerce insan kapatıldıkları ev veya camilerde diri diri yakıldılar. Moğollar istilasından önce Semerkand’da yüz bin hane mevcut iken, Moğol istilası sonrası bunun dörtte biri ancak kalabilmiştir.[9]
Şehir ve şehirleşmeye karşı olan topluluklar konar göçer
topluluklardır. Bu topluluklar günlük ihtiyaçların dışında kalan her birikime,
şehirli hayatı oluşturan bilgi ve kültür birikimine pek ilgi duymazlar.
Kitaplarla başları hoş değildir. Her şeyi birbirlerine sözle aktararak öğrenir
ve öğretirler. Böyle bir topluluğun tek derdi vardır, var olmak için savaşmak.
Savaş caydırıcı unsur olarak anlatılsa bile yok etmek üzerinedir, var etmek
üzerine değil. Yok ederseniz var olabilirsiniz mantığı egemenliğini sürdürürken
Vandalizm’i durdurmak mümkün müdür?
DEVAM EDECEK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder