31 Ekim 2015 Cumartesi

ŞAİRLERİN ŞİİRLERİYLE SÖYLEDİĞİ

Merhaba sevgili okurlar. Bu hafta bir kadın şair ve yazardan şiirler seçtim. 1901 yılında
Osmanlı İmparatorluğunun son dönem İstanbul’unda dünyaya gelen Halide Nusret Zorlutuna  10 Haziran 1984’te, Türkiye Cumhuriyeti İstanbul’unda vefat etmiştir.  Edebiyat çevremizde “Kadın yazarların annesi” olarak anılır. Hece ölçüsünde hamasi şiirleri ve günlük kullanılan Türkçeyle romanları vardır. Babası Erzurumlu Zorluoğullarından gazeteci Mehmet Selim, daha sonraki adı ile Avnullah Kâzımî Beydir. Ünlü gazeteci Süleyman Tevfik Özzorluoğlu ise amcasıdır. Edebiyat dünyasına doğan şairimizden sonra bir kızı ve bir yeğeni de yazarlığı seçmişlerdir. Romancı Emine Işınsu’nun annesi, Pınar Kür’ün teyzesidir.

Şairimizin babası Avnullah Kazimi Bey, 1908 yılında “Fedekeran-i Millet Cemiyeti” adlı bir siyasi parti kurup muhalefete başladığı için İttihat ve Terakki Partisi yönetimini kızdırır, yıllarca sürgün ve zindan hayatı yaşamak zorunda kalır. Daha sonra Avnullah Bey bir süre siyasetten çekilmeyi kabul edip Kerkük’e mutasarrıf olarak görevlendirilir ve ailecek Kerkük’e giderler. Şairimiz Kerkük’teki çocukluk yıllarını “Bir Devrin Romanı” adlı anı kitabında aktarmıştır.

I. Dünya Savaşı’nın başladığı sırada İstanbul’a dönülünce Halide Hanım Erenköy Kız Lisesi’ne devam etti. Bu okulda orta tahsilini yapmakta iken babasını kaybetti. Babasının ölümü üzerine yazdığı “Ağlayan Kahkahalar” adlı yazısı 1917 yılında Talebe Defteri adlı derginin yarışmasında birinci olup yayımlanınca edebiyat dünyasına adım atmış oldu.
Lise öğrenimini tamamladıktan sonra bir süre İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde eğitim gördü. Ekonomik koşullar nedeniyle çalışmak zorunluluğu doğunca Darülmuallimat sınavlarına girdi ve öğretmen olma hakkını elde etti. Öğretmenlik mesleğini çok sevdi ve kendisinin öğretmen olmak için yaratıldığı inancını her zaman ifade etti. İstanbul’da öğretmenlik yaparken bir yandan İstanbul Darülfünun’da Tarih Bölümü’ne devam etti, özel olarak İngilizce öğrendi.

...

ARZ-I HAL

Gecenin bir saatinde
Eşiğine varan bendim
Kuşlar yuvada, kurt inde
Karanlığı yaran bendim

Sabahları erken erken
Yürek hasretle yanarken
Firkatin bahçelerinden
Vuslat gülü deren bendim

Bendim semada dolanan
Bendim oraya ney çalan
Parmakların uçlarından
Nuru alıp veren bendim

Hayır! Hiçbiri değildim
Hepsi benim hayallerim...
Dolaşarak iklim iklim
Doğru yolu soran bendim

Seni buldum şahım seni
Tut elinden üftâdeni
Koma karanlıkta beni
Mevlana! Aman efendim

Halide Nusret Zorlutuna

***

BAYRAK MERASİMİNDE


“Hazırol!” emri... Selam... Sonra yürekler çarpar;
Genç göğüsler kabarır, ruhları kaplar da bahar.
Şafak üstünde gülerken güzelim “nazlı hilal”
Yükselir bir heyecan dalgası... yüzler al al

“Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak,
O benimdir, o benim milletimdir ancak!”

Her çocuk bir koca aslan “o benimdir!” derken,
Ona can vermeğe hazır bir işaret etsen
Her yürek aşkına tutkundur ezelden ebede:
Şu küçük yavru, bu genç kız, o beyaz saçlı dede.

Onun aşkıyla erir kalpleri örten kara yas;
Bu kızıl gül dedemizden, atamızdan miras.
Ona gül rengini vermiş dökülen kanlarımız:
Sönmesin, ey yüce Tanrım, budur ancak varımız!

Halide Nusret Zorlutuna

***

BİR ÇOCUK VARDI

Yıllar yıllar öncesi..
Bir tatlı çocuk vardı:
Bülbül sesiydi sesi,
Gülüşleri bahardı!

Ümitti, emeldi o
Her şeyden güzeldi o
Dünyaya bedeldi o
Ve dünya ona dardı!

Derken bir koca dünya parçalandı birden
Dağılıverdi ortalığa
Yalandan dünyacıklar
Ortaklık darmaduman
Ortalık perperişan
Ortalık kırık dökük, yamru yumru, düğüm düğüm..

Nerde benim tatlı küçüğüm?
Hangi yalandan dünyada kaldı,
Hangi yalancı rüyaya daldı?.. 

Halide Nusret Zorlutuna

***

DUYUŞLAR

I

Yolda yuvarlanan bir taş
Karşıki yapıya doğru.
Ne taşıdır?... Anlamak zor .!
Hiç Anadolu kokmuyor.

Bu taş benim taşım değil

Önümde tabak tabak aş,
Bardakta renkli renkli su,
Kim pişirmiş, Kim kotarmış?
İçinde acep ne varmış?...

Bu aş benim aşım değil !

Bazı gözlerden akar yaş,
Benimseyemem doğrusu!
Belli yürekten akmıyor,
Benim içimi yakmıyor...

Bu yaş benim yaşım değil

II

Tövbe ! Yanılmışım meğer
Üstünde izim, sert eser.
Çocuğum, sen postunu ser
Bu yer Türk’ün öz vatanı.

Atalarım, kapısını
Açmış, yapmış yapısını,
Mühürlemiş tapusunu .
Bu yer Türk’ün öz vatanı

Kanla çizilmiştir sınır
Uzanan eli hemen kır!
Hak, hakikin yardımcısıdır.
Bu yer Türk’ün öz vatanı

Halide Nusret Zorlutuna

***

GEL BAHAR

Gel bahar, erit bu yolun karını,
Geçen seneleri anmayalım hiç
Dinle bülbüllerin şarkılarını
Güllerin kıpkızıl şarabını iç.
Bu dünya bir büyük meyhanedir, gel!

Gel bahar, gel bahar, yakınlarda gül!
Denize renginden armağan bırak
Ufuklarda gezin, semaya süzül
Sonra yavaş yavaş in, içime ak!
Gönlüm hasretinle divanedir, gel!

Halide Nusret Zorlutuna

***

GİT BAHAR

Çekil bu gölgeli yolda gezinme,
Bahar bakışların yine pek sarhoş.
Yanılıp gönlüme misafir inme.
Kapısı kilitli, mihrabı bomboş

Mabettir orası, meyhane değil...

Işıklar, kokular, sesler, çiçekler...
Ömrünün her günü bir başka düğün,
Bülbüller koynunda açtı çiçekler
Güller dökülürler göğsüne bütün!..

Gerçekten güzelsin, efsane değil:

Altınlı başında papatya niçin?
Sarı saçlarına pembe gül takın
Git bahar...Gönlümde ibadet için,
Diz çöken kızları ürkütme sakın,

Kalbime girme, o kaşane değil!..

Git bahar, git bahar ! Uzaklarda gül,
Denize renginden bırak hediye,
Ufuklarda gezin, semaya süzül...
Kalbime sokulma “Peymane!” diye,

Gördüklerin kandil, peymane değil!

Halide Nusret Zorlutuna

***

KUM SAATİ

Bir kum saatinde erimiş gibi,
Zaman parça, an parça parça.
Hangi zalim oktur delen bu kalbi?
Göğsümden dökülen kan parça parça.

Benim değil artık, yaşamıyor dün.
Doğar mı doğmaz mı beklediğim gün?...
Bu yalan dünyada ne var ki bütün,
Huzur parça parça, can parça parça.

Yaşanmamış ömre yan parça parça!...

Halide Nusret Zorlutuna

***

MUCİZE

Büyük kudretine pek çok inandım,
Seni ta içimden sevdim ben, Tanrım!
Gönlüme tecelli eyledin sandım;
Yavrumu bağrıma basarken, Tanrım!

Yüzü gülden pembe, güneşten parlak,
Gözlerinin nuru sendedir mutlak,
Onun çehresinde sana tapınmak
Eğer bir günahsa affet sen, Tanrım!

Gönlüme taktım da neşeden kanat,
Gözlerime doldu göklerin kat kat...
Her eserin güzel ve yüksek, fakat
Bu çocuk en büyük mucizen Tanrım! 

Halide Nusret Zorlutuna

***


YALNIZ

İncecikten bir kar yağar
Tozar Elif Elif diye
Karacaoğlan


Esen boz rüzgâr mıdır?
İncecikten bir kar mıdır?...
Elifimi hatırlattı bana birden

Elif akla gelir de öbürleri dururlar mı?
Sevgililer
Geldiler
Birer birer:
Bânu'm, Çağrı'm, Yağmur'um, Emrah'ım
Kuşattılar çevremi,
Kiminin kolları boynumda,
Kimi tırmanır dizlerime.
Birbirinden güzel, birbirinden tatlı.

Kim demiş ki yalnızım?...
Camların ardındaki rüzgâr mı, kar mı ?..
Kim bakar artık!
Güneşler doldu bomboş evime,
Gönlüm güneşe doğru kanatlı.
Sana sonsuz şükürler Allah'ım!...

Halide Nusret Zorlutuna

***

Özdemir İnce’nin şiirlerine yer verdiğim yazımı şöyle bitirmiştim:

“Bence ülkemizde yer alan her düşünceye saygı duymamız gerekir. Siyasi yelpazenin her kesiminden şair ve şiirlere yer vermemi bu açıdan değerlendirirseniz amacıma varmış olurum. Daha iyi bir gelecek için birbirimizi bilecek kadar dinleyelim. (...)”

Aynı düşüncelerle her yazımı bitirmek istiyorum. İnsanın bir fikri, savunduğu düşüncesi vardır. Ama o fikir veya düşünce tüm insanlığın mutluluğundan üstün olamaz. Onun için her görüşten sanatçıyla dirsek temasımız olmalı.


Hepinize sağlıklı, neşeli pazarlar sevgili okurlarım. Hoşça kalın!



Yayın Tarihi: 18.10.2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder