Yazımızın ilk bölümünde kültürün tarifini yapmış ve bir
hikâye ile kültürümüzün bir parçası olan içki kültürümüze giriş yapmak
istemiştim. Hikâyenin sonunu bu yazıda okuduktan sonra
Kendine özgü kurallar içeren, günümüzde festfood kültürüyle
birlikte hızlı tüketim alışkanlıklarıyla giderek unutulmakta olan bu kültürü
göreceğiz. Kimi saçma gelebilir, kimide haklı bir saygıyı uyandırabilir. Her ne
olursa olsun bizim kültürümüzün parçası.Unutulmamalı bence.
Önceki bölümü hatırlarsanız üniversitede öğretim görevlisi
Tekirdağ rakısıyla ilgili sorular sormuş, bir hikâye anlatmaya başlamıştı.
Hikaye bu ya; Tekirdağ rakı fabrikasına pek suratsız bir müdür atanmış, hiçbir
şeyi beğenmeyen tavrıyla herkesi korkutmuştu.
Kaldığımız yerden devam edelim. Hikayenin amacına
bayılacaksınız.
*
Mühendis iki büklüm olmuş, sorduğuna soracağına pişman,
sinmiş bir köşeye. Müdür buna daha da sinirlenmiş. Yanında artık varil mi,
paket mi ne varsa tekme atıp devirmiş. Herkes korkmuş şaşırmış, kimseden ses
çıkmamış.
Neyse ki müdür yardımcıları aklı selim adamlarmış. Ertesi gün kendi aralarında toplanıp“Fabrikayı nasıl düzeltiriz” diye plan yapmaya başlamışlar. Gördükleri her eksiği tamamlamışlar.
Neyse ki müdür yardımcıları aklı selim adamlarmış. Ertesi gün kendi aralarında toplanıp“Fabrikayı nasıl düzeltiriz” diye plan yapmaya başlamışlar. Gördükleri her eksiği tamamlamışlar.
Birkaç ay içerisinde fabrika iki katı verimle şekilde
çalışır hale getirmişler.
Sonunda müdürün yanına çıkıp “Gelin fabrikayı bir daha
gezelim” demişler.
Bu sefer tüm birimler çok düzgün çalışıyor, hiç bir yerde
sorun yok. Herkes pür dikkat görev başında.
Ama yeni müdür rahat durmamış. Paketleme yapılan alana
gelince durmuş.
Paketlerden birini açıp, içinden bir rakı şişesi çıkarmış.
Kapağını açıp koklamış, koklayınca yüzünü ekşitip, rakıyı
yere dökmeye başlamış.
Tüm amirler, usta başları, işçiler şok.
-Efendim neyi beğenmediniz? diye soracak olmuşlar.
-Bu rakının beğenilecek nesi var? diye kükremiş müdür.
Herkes sus pus.
Tüm amirler, usta başları, işçiler şok.
-Efendim neyi beğenmediniz? diye soracak olmuşlar.
-Bu rakının beğenilecek nesi var? diye kükremiş müdür.
Herkes sus pus.
Ertesi gün yine tüm fabrika panik. Müdür yardımcıları yine
toplanmış, çağırmışlar usta başlarını sormuşlar
“Rakıyı nasıl iyileştiririz?” diye.
Biri demiş “Şebeke suyu kullanmayalım. Kloru fazla.”
Öbürü demiş “Anasonu çok keskin.”
Bir başkası demiş “Yaş üzüm kullanalım.”
Aylar boyu uğraşıp rakıyı yenilemişler. Yine müdürü alıp tekrar fabrikayı gezdirip yaptıkları yeniliklerden bahsetmişler. Paketleme yapılan yere gelince durup, bir rakı açıp ikram etmişler. Müdür durmuş. Önce şişeyi alıp evirip çevirmiş. Sonra sunulan bardağı alıp biraz içmiş. Tabi o içerken herkes pür dikkat bakıyor, ne diyeceğini merak ediyormuş. Sonunda yine yapacağını yapmış “Bu rakının nesi güzel?” diye bağırıp, elindeki şişeyi yere boşaltmaya başlamış.
Biri demiş “Şebeke suyu kullanmayalım. Kloru fazla.”
Öbürü demiş “Anasonu çok keskin.”
Bir başkası demiş “Yaş üzüm kullanalım.”
Aylar boyu uğraşıp rakıyı yenilemişler. Yine müdürü alıp tekrar fabrikayı gezdirip yaptıkları yeniliklerden bahsetmişler. Paketleme yapılan yere gelince durup, bir rakı açıp ikram etmişler. Müdür durmuş. Önce şişeyi alıp evirip çevirmiş. Sonra sunulan bardağı alıp biraz içmiş. Tabi o içerken herkes pür dikkat bakıyor, ne diyeceğini merak ediyormuş. Sonunda yine yapacağını yapmış “Bu rakının nesi güzel?” diye bağırıp, elindeki şişeyi yere boşaltmaya başlamış.
Birden yaşlı bir usta başı dayanamayıp “Döktürmem ben sana
rakımı” diye atlamış.
Müdürün elinden kapmış şişeyi.
Herkes şaşkın bakarken de usta başı, “Ne demek nesi güzel. Sen rakıdan anlamıyor musun?” diye bağırmış.
Etraftakiler bir yandan “Ne yapsak yaranamıyoruz” diye ustabaşına hak veriyorlar,
Müdürün elinden kapmış şişeyi.
Herkes şaşkın bakarken de usta başı, “Ne demek nesi güzel. Sen rakıdan anlamıyor musun?” diye bağırmış.
Etraftakiler bir yandan “Ne yapsak yaranamıyoruz” diye ustabaşına hak veriyorlar,
öte yandan müdür kızacak diye korkuyorlarmış.
Müdür ustabaşına bakmış. Herkes bağırıp çağırmasını beklerken o sakin sakin
“Ben rakıdan anlamam.” demiş.
“Ben insandan anlarım. Yaptığınız işi o kadar kötüledim, şimdiye kadar içinizden biri çıkıp sahiplenmedi.
Müdür ustabaşına bakmış. Herkes bağırıp çağırmasını beklerken o sakin sakin
“Ben rakıdan anlamam.” demiş.
“Ben insandan anlarım. Yaptığınız işi o kadar kötüledim, şimdiye kadar içinizden biri çıkıp sahiplenmedi.
Demek ki aslında kimse ortaya çıkan işi savunacak kadar
beğenmiyordu.
Ama şimdi bu şişeyi çocuğunmuş gibi sahiplendin.” demiş.’
...
Hoca hikâyeyi anlatmayı bitirip durdu. Sonrada şöyle bir
öğüt verdi.
Bir gün bir fabrikanın başına geçecek olursanız,
Bir gün bir fabrikanın başına geçecek olursanız,
ürettiğiniz cansız nesneyi değil, onu üreten insanı yönetin.
Siz şişenin içindekinden hiç anlamayabilirsiniz.
Merak etmeyin onu üreten onu nasıl mükemmel yapacağını
bilir.
İşte Tekirdağ Rakısının sırrı o şişeyi sahiplenip,
içindekini efsane haline getirmesini bilenlerdedir.
*
İşin sırrı ürünü üretecek bilgiye ve tecrübeye sahip elemana
sahip olmaktır. Buda yetmez bir eleman işini sevmeli ve işine sahip çıkmalı
ayrıca. Hikâyeden çıkan sonuç başarının böyle elemanları bulup iyi yönetmeye
bağlı olduğudur. Her üretimde olduğu gibi rakı üretimindede bu böyledir.
Yayın Tarihi: 12.10.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder