Yazımızın ilk bölümünde kültürün tarifini yapmış ve bir
hikâye ile kültürümüzün bir parçası olan içki kültürümüze giriş yapmak
istemiştim. Bir Yeşilaycı olarak kendine özgü kurallar içeren, amacım günümüzde
festfood kültürüyle birlikte hızlı tüketim alışkanlıklarıyla giderek
unutulmakta olan bu kültürü hatırlatmaktı. Kimi saçma gelebilir, kimide haklı
bir saygıyı uyandırabilir. Her ne olursa olsun bizim kültürümüzün parçası.
Unutulmamalı bence. Bu son bölümde amacıma ulaşıp ulaşamadığımı siz
okuyucularımın takdirine bırakıyorum.
65. Büyük yudumlarla rakı içilmez.
66. Rakı sofrasında iş dedikodusu yapılır, iş konuşulmaz.
67. Küllüğe limon kabuğu, zeytin çekirdeği konmaz.
68. Tabağa, kâseye sigara söndürülmez.
69. Zırt pırt kadeh tokuşturulmaz.
70. Konuşurken rakı masasına vurulmaz.
71. Bardak boş bekletilmez.
72. Masanın her bir köşesi meze ile doldurulmaz.
73. Ağız şapırdatılmaz.
74. Çatal kaşık dişe değdirilmez.
75. Burun karıştırılmaz.
Bu onbir maddenin çoğu görgüsüzlüğün dik âlâsıdır. Sokak
terbiyesi içinde yetişen kurallara uymayı sevmeyenlerin takındığı tavırlardır
bunlar. Oysa kimi kurallar insanı diğer canlılardan ayırır. Hiçbir canlının
insan kadar hassas olmadığını söyleyebiliriz. Her canlı hayatını sürdürebilecek
şartların dışında davranamazken insan bu kurallarla imbikten geçmiş bir kişilik
kazanarak var olmayı geliştirir. Kendine ayrı bir zenginlik katar. Bu zenginlik
kültürel bir zenginliktir, amaç kendisinin ve karşısındakinin mutluluğunu
arttırmaktır. Bunun için gürültü çıkarmaz, bunun için göze hoş gelmeyen şeyleri
yapmaz. Bunun için sadelikte güzellik bulur. Bunun için varlığının sınırlarını
görsel ve fiziki olarak çizer.
76. İzinsiz masadan tuvalete dahi kalkılmaz.
77. Şerefe vb. yeterlidir, kadeh tokuştururken yaratıcı
olunmaz.
Kimi ağızlar sözcük üretmeyi bilir, kimileride sözcük üretme
çabasıyla ne çamlar devirirler. Önemli olan amacın dışında sözcük üretmemek,
üretici olmak uğruna şaklaban durumuna
düşmemektir.
78. Garsona balık ayıklatılmaz.
79. Garsonun sırtına vurulmaz.
80. Personele hatır sormadan meyhanede oturulmaz.
Kalender insan bulunduğu makam ve mevki ne olursa olsun,
karşılaştığı kişilerin makam ve mevkilerini gözetmeksizin herkesin hal ve
hatırını soran insandır. Sadece rakı sofrası için değil, hayatın her döneminde,
her anında bu geçerlidir. Kibir, kendini beğenmişlik, burnu büyüklük hoş şeyler
değildir. Bunlara sahip kişilerde bu duygularını yenmelidirler.
81. Sofraya erken ya da geç gelinmez.
82. Rakı buzdolabının en alt rafından yukarı çıkarılmaz.
83. İçi görünmeyen kadehte rakı içilmez.
Temizlik görüntüsü elde başlar masada biter. Bardaktaki
şeffaflık bardağın temizliğinin işaretidir. İçilendeki berraklıkta içilenin
sağlıklı ve temiz olduğunu gösterir. Bunların tersi insana zevk vermez. Zor
beğenen, eskilerin deyimiyle müşkülpesent, ayrıca aşırı titiz biri olmakta hoş
değil elbette. Gene de temizliğin iç huzuru verdiği, zevk düzeyini arttırdığı
hatırlanırsa temizliğin boş verilmeyecek bir konu olması nedeniyle müşkülpesent
veya titizlik aşırılığa vardırılmadığı ölçüde bence gereklidir .
84. Masada farklı kadehler olmaz.
85. Masada farklı markalar olmaz.
86. Yerken ağız doldurulmaz.
87. Ağızda lokma varken konuşulmaz.
88. Boğaza, yeleğe peçete takılmaz, dize peçete konmaz.
89. Konuşurken çatal bıçak sallanmaz.
Curcuna görüntü insanın içini açmaz. Bu açıdan bakıldığında
tıka basa dolmuş bardak ve tabak, üstünde el gezemeyecek kadar dolu masa gibi
birbirinden farklı tabak, kaşık çatalda masa düzenine aykırıdır. İçilenlerin
çeşitliliği de öyle. Yukarda andığım gibi bunlarda görgüsüzlüğe girer.
90. Hiçbir durumda ve fikirde ısrar edilmez.
91. Racon kesilmez.
92. Ukalalık, kıskançlık kaldırmaz.
Rakı sofrası ne tez hazırlama masasıdır, ne sorun çözme,
nede delikanlılığın kitabının yazıldığı masa değildir. Çok bilmişlik ve kendini
bilmezlik tartışmalara yol açtığından dolayı en azından masanın huzurunu bozar.
Buna dikkat etmeyenlerde davet edilmez.
93. Rakı sofrası süslenmez.
Rakı sofrası ziyafet sofrası olmadığı için sade olmalıdır.
Göz yoran her görüntü içilen rakının etkisini olumsuz yönde arttırabilir çünkü.
94. Loş meyhanede içilmez.
Loş yerlerde aynı etkiyi yapar. Bol ışıklı, neşeli ortamlar
sağlanarak rakı sofrası kurulmalıdır. Amaç kendini unutacak kadar sarhoş olmak
değil, muhabbeti koyulaştıracak kadar esrikleşmek’tir (yarı sarhoş olmaktır).
95. Yan masanın muhabbeti dinlenmez.
96. Başka masaya uzun bakılmaz.
Her masa bağımsız cumhuriyet gibidir. Meraklı Melahat olup
başka masalarda ne konuşulduğu dinlenmez, ne yaptıkları gözlenmez. Herkes
masasıyla meşgul olmalıdır.
97. Masadan kopuk muhabbet edilmez.
98. Çiftler el ele tutuşmaz, oynaşmaz.
99. Sallanan masada içilir, sallanan insanla içilmez.
100. Bunlar kendiliğinden olur, kasarak yapılmaz.
Bitirirken çok beğendiğim özdeyiş gibi bir sözle yazımızı
bitirelim. “Bu meret öyle bir merettir ki, acıyla içilir, tatlıyla içilir, neşeyle
içilir, ağlayarak içilir, kavunla içilir, peynirle içilir, ikisi birlikte çok
güzel içilir, yemekle içilir, mezeyle içilir, suyla içilir, susuz içilir, sodayla
içilir, şalgamla içilir.
Ama işte,
Bir tek salakla içilmez!...”
Bir tek salakla içilmez!...”
BİTTİ
Yayın Tarihi: 28.10.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder